Harun Yahya

İngiltere, 17 Şubat 2009, Sn. Adnan Oktar'ın İngiltere İslami partinin kurucusu Sahib Mustaqim Bleher'in sorularına cevapları

  
1.          İlk olarak, Darwin’in iki yüzyılıncı yaş günü düşünüldüğünde, sizin sadece bir teori olmanın ötesinde kötü niyetli sinsi bir dogma olarak tarif ettiğiniz doğal seleksiyon yoluyla evrim teorisi hakkında bir soru sormak istiyorum: Siz bunun ne gibi politik hedeflerinin olduğunu düşünüyorsunuz?
 
ADNAN OKTAR: Eğer bilimsel olduğu iddiasıyla ortaya çıkan bir teori, bilimin tüm dalları tarafından yüzlerce delille geçersizliği ispatlanmış olmasına rağmen, tüm dünya tarafından ısrarla insanlara dayatılıyor, akla ve bilime rağmen ayakta tutulmaya çalışılıyorsa burada sadece bilimi alakadar eden bir durum olmadığı açıktır. Ben daha lise yıllarındayken, bu kadar kan dökülmesinin, dünya savaşları yaşanmasının, insanların acımasızca sömürülmesinin, ihtilallerin kendi kendine olmayacağını, tüm bunların arkasında bir temel olması gerektiğini anlamıştım. Çünkü insanlar kendi kendilerine bu kadar zalimleşemezler. Birbiriyle komşu olan, iyi ilişkilere sahip insanlar ertesi gün birbirini katletmeye başlamazlar. Araştırınca, tüm bu belaların masonluk tarafından organize edildiğini, masonluğun dininin de Darwinizm olduğunu gördüm.
 
Darwinizm olmayınca materyalizm olmuyor, materyalizm olmayınca komünizm, faşizm, vahşi kapitalizm, terör olmuyor. Ama genelde Müslümanlar bu gerçeği tam olarak göremiyorlar, yani büyük bir belayla karşı karşıya olduklarını görüyorlar da, bu belanın kaynağı nedir diye araştırmıyorlar. Oysa, Müslümanların beynine sırtlarından bir pençe atılmış durumda, ama sadece önlerini görüyorlar. Bu olayların arkasında ne var? Bu kadar fitnenin, fücurun arkasında ne var? Buna bakmıyorlar. Yani, bir insan dini hükümlere niye saldırır, İslam’a niye saldırır? Bunu araştırmıyorlar. "Dinsizliğinden, imansızlığından" deyip geçiyorlar, "bu adam niye bu hale geldi?" diye düşünmüyorlar. Adama baktığımızda tek bir şey karşımıza çıkıyor, batıl Darwinizm dini. Adamın dini ayakta durduğu müddetçe o dine sadık kalır. Önce o dinin geçersizliğinin ispat edilmesi lazım. Bizim yaptığımız da bu büyük fitnenin, bu büyük yalanın bir oyun olduğunu insanlara anlatmak.
 
Darwinizm'in sinsi gücünü, sinsi etkisini Müslümanlar hiç tahmin edemedi şu ana kadar. Mesela hiçbir İslam alimi Darwinizm'e karşı benim yaptığım tarzda, bizlerin yaptığı tarzda bir mücadele vermedi. Ya eserlerinde birkaç satır belki geçmiştir ya da bazıları konu hakkında hiç konuşmamıştır. Bu konuda hiçbir açıklama yapmamıştır. Bunu da, Allah’a şükür, ben bir nimet olarak görüyorum. Allah’ın beni ve arkadaşlarımı vazifelendirmesini bu konuda bir nimet olarak görüyorum.
 
2.          Neden Amerika Birleşik Devletleri’nde gözlemlenebilen evrimciler ve yaratılışçılar arasındaki açık tartışma, genellikle Avrupa’da görülmüyor?
 
ADNAN OKTAR: Tek yanlı bir Darwinist dayatma var bütün dünyada. Dünya devletlerinin neredeyse %95'i resmi olarak Darwinizmi koruyor ve evrim teorisini dayatıyor. Yalan olduğu, yanlış olduğu açıkça belli olduğu halde ve bunu ispat ettiğimiz halde, inanılmaz bir rahatlıkla, inanılmaz bir cesaretle, daha hala bu sahte teoriyi insanlara zorla kabul ettirmek istiyorlar. Bu hem çok ayıp, hem anti demokratik, hem de insan haklarına çok aykırı bir durum. Mesela yüz milyon fosil var. Yüz milyonu da yaratılışı ispat ediyor. Bunu söylemek yasak. Proteinler tesadüfen meydana gelemiyor bunu söylemek de yasak. Ara fosil yok, bunu söylemek de yasak, kafataslarının sahteliğini anlatmak da yasak. Peki o zaman nerede fikir özgürlüğü, ifade özgürlüğü? Bu, yalan bir düşüncenin, sahte bir teorinin zorla dayatması demektir. Bu ancak dikta rejimlerinde olur. O zaman bir Darwinist dikta dünyada hakim demektir. İşte Avrupa yaklaşık 1.5 asırdır bu diktanın baskısı altında eziliyor. Bakın Vatikan'ın üzerinde dahi baskıları var, bu açıkça görülüyor, Papa'yı evrime taraftarmış gibi görünmek zorunda bırakıyorlar. Bu ne kadar vahim. Ama Avrupa artık aydınlanmaya başladı inşaAllah. Yaratılış Atlası isimli kitabımın Avrupa'ya ulaşmasıyla yer yerinden oynadı, büyük bir fikri değişim yaşanıyor şimdi. İngiltere'de görüyorsunuz her geçen gün güçleniyor Yaratılış inancı, öğretmenlerin dahi büyük bir kısmı Yaratılış'ın okullarda okutulması gerektiğini söylediler. Danimarka'da, İsveç'te, Fransa'da yapılan anketler de halkın artık Darwinizm'e kanmadığını ortaya koyuyor, bunlar çok büyük gelişmeler. İnşaAllah yakın gelecekte bu gelişmeler daha da hızlanacak, Darwinist dikta tam anlamıyla ortadan kalkacak.
 
3.          Avrupa’da yer alan bir başka dogma da din ve siyasetin ayrı olması hususudur. Sizin yazılarınızda ve röportajlarınızda din ve politikanın, el ele olduğu anlaşılıyor. Sizin görüşünüze göre, dinin politikada uygun olan rolü ne olmalıdır?
 
ADNAN OKTAR: Allah inancı, din ahlakı insanlar için çok büyük bir nimettir, lükstür. Avrupa halkını zorla bu lüksten mahrum bırakmaya çalıştı Darwinistler ve materyalistler, ama artık bu zorbalık sona eriyor inşaAllah. Siyasi bir liderin manevi değerlerine bağlı olması, Allah'ı çok sevmesi ve Allah'tan korkması halk için bir güvencedir ve nimettir, ama tabi, dini değerleri siyasi amaçlar için kullanmaya çalışmak olmaz. Böyle birşeyi halk da istemez ve kabul etmez, böyle birşey yapanı da benimsemez.
 
Avrupa'da bazı kesimler laikliği yanlış yorumluyor, kendilerince laikliği dinsizlik sanıyorlar ve kendi dinsizliklerini savunmak için bir kalkan gibi öne sürüyorlar. Bazıları da Müslümanların laikliğe bakış açısını kavrayamıyorlar, sorun biraz da bundan kaynaklanıyor. Laiklik de Müslüman için bir konfordur. Laikliğin olduğu yerde münafık olmuyor, bu çok büyük bir nimet. Yani insanlar fikrini dürüstçe açıklıyorlar, dinsizse ben dinsizim diyor, samimiyetle açık açık söylüyor. Laikliğin olmadığı yerde münafık türer, o zaman adam dinsiz olduğu halde dindar olduğunu, hatta çok takva olduğunu söyler, adeta bir sanatçı gibi oyun oynayarak etrafını kandırır. Yani bunu kim ister, bu çok çirkin bir şey. Bir de şu husus çok önemli, insanlık zaten laikliği, demokrasiyi ve fikir özgürlüğünü İslamiyet'ten öğrenmiştir ve bu değerler İslam'ın özünde vardır. Demokratik düşünce, cumhuriyet ve laiklik Kuran’da hakim olan bir yapıdır. Yani diğer din mensuplarına hürriyet tanınır, şefkat vardır, merhamet vardır, fikir özgürlüğü vardır, cumhuriyet anlayışı vardır, cumhurun huzuru, onların güvenliği esastır, bunların tamamını biz dinde buluyoruz. Bu nedenle dinle siyaseti, dinle bilimi çatışır gibi göstermek masonların, materyalistlerin bir oyunudur, bu oyunu samimi Müslümanların bozması gerekir.
 
4.          Türkiye’de, çok defalar saldırıya uğradınız. Geçtiğimiz günlerde de Türkiye Başbakanı, Davos’ta, Avrupalılar’ın İsrail’e Gazze’deki saldırısından sonra verdiği desteği protesto ederek toplantıyı terk ettiği için Müslümanlar tarafından bir kahraman olarak karşılanmıştır. Benzer şekilde Türkiye’nin içinde ve dışında kitaplarınızın başarısı, Müslümanlar’ın materyalist dogmaları tartışmaya ve yenilgiye uğratmaya istekli olduklarını gösteriyor. Sizce Türkiye’de saatin sarkaçı hangi yöne salınacak ve bu hangi zaman ölçeğinde gerçekleşecek?
 
ADNAN OKTAR: Benim ilk tutuklanmam Yahudilik ve Masonluk adlı kitabımı hazırladığım döneme denk geliyor. Bu dönemde basına verdiğim bir demeçte, "Türk kavmindenim, İslam milletindenim" dediğim için 9 ay cezaevinde tekli hücrede tecrit hapsinde, 10 ay da en ağır akıl hastalarının bulunduğu koğuşta akıl hastanesinde tutuldum. Abdülhamit devrinden kalma taş, izbe bir binanın içinde yaklaşık 300 akıl hastasıyla birlikte kaldım. Bunlar cezai ehliyeti olmayan en ağır hastalardı, sürekli birbirlerine saldırıyorlardı, genelde elleri yüzleri kan içinde oluyordu. En temel ihtiyaçlarını dahi bilmiyorlardı, etrafta çok ağır ve kötü bir koku hakimdi. Benim orada kaldığım süre içinde 7 cinayet işlendi, yemek tepsileriyle birbirlerini öldürüyorlardı. Arkadaşlarımla görüşmeme asla izin verilmiyordu, hatta hemşirelerle, doktorlarla, stajyelerle dahi görüştürülmüyordum, onlara tebliğ yaptığım için benimle görüşmeleri yasaklanmıştı. Beni 10 ay orada tuttuktan sonra askeri hastaneden akıl ve beden sağlığımın yerinde olduğuna dair rapor verdiler. Ben tabi pek detaylarını vermiyorum ama çok zorlu bir ortamdı, ama benim için çok şerefli, çok güzel bir dönemdi inşaAllah.
 
Bundan sonra da saldırıların ardı arkası kesilmedi. Ama her saldırının arkasından Allah'ın bir nimeti ve lütfu olarak çalışmalarımın etkisi kat kat arttı, arkadaş çevrem çok gelişti. Mesela en çok arkadaşımın sayısının arttığı dönem akıl hastanesi dönemidir. Türkiye son 30 yılda müthiş bir gelişme yaşadı. Türk Milleti her zaman manevi değerlerine, inancına sadık bir millet olmuştur; ama son 30 yıl içinde çok ciddi bir bilinçlenme, şuur artışı oldu. Çok itidalli, ılımlı, güçlü İslam anlayışı yerleşti. Halkımızın dindarlığı kat kat arttı. Darwinizm'e inananların sayısı neredeyse yok denecek kadar aza indi. Dünyada Darwinizm'e en az inanılan ülkedir Türkiye. Bundan sonra da Türkiye'yi çok güzel günler bekliyor inşaAllah.
 
Türkiye Türk İslam aleminin ağabeyliğini, liderliğini yapacak onları koruması altına alacak, Türk İslam Birliği'ni sağlayarak tüm Müslümanların kurtuluşunu sağlayacaktır. Türkiye'nin böyle bir rolü üstlenmesi Batı tarafından desteklenmekte, Müslüman alemi tarafından da heyecanla beklenmektedir. Özellikle bu son Davos olayından sonra bu beklenti daha da netleşmiştir. Ortadoğu halkları Türkiye'yi lider olarak gördüklerini açıkça ifade etmektedir. Kafkaslara baktığınızda, kime sorsanız lider kim olsun diye hep bir ağızdan Türkiye demektedirler. Afrika'da, Uzak Doğu'da, Balkanlar'da tüm Müslüman topluluklar Türkiye'ye sevgiyle, hürmetle bakmaktadır. Bu güzel gelişmeler önümüzdeki dönemde daha da hızlanacak, Türk İslam alemi asrı saadet dönemi gibi altın bir çağa girecektir inşaAllah.
 
5.          Siz bir Türk İslam Birliği kurulmasını önerdiniz. Siz Türk İslam Birliği’ni, bir tür halifeliğin yeniden tesisi için bir atlama taşı olarak mı görüyorsunuz, yoksa farklı bir global politik İslam modeli mi tahayyül ediyorsunuz?
 
ADNAN OKTAR: Halifelikten ziyade, tüm Müslümanların bir manevi lider etrafında toplanması önemlidir. Müslümanların birlik olmaması, birlikte hareket etmemesi haramdır. Yani Müslümanların birlikte hareket etmesi, topluca kardeş olmaları ve bir lider etrafında toplanmaları da Kuran’a göre farzdır. Müslümanlar bunu yapmıyorlar. Bunu yapmayınca her türlü belanın kapısı açılır. Müslümanlar bu farzı yerine getirecekler. Ben bunun için söylüyorum Türklerin önderliğinde, Türk Milletinin önderliğinde, bir Türk İslam Birliği oluşsun. Her devlet ayrı milli devlet olarak kalsın. Her devlet kendi içerisinde hür davransın, fakat başlarında bir manevi lider bulunsun. Çünkü Hıristiyanların Papası var, liderleri var. Müslümanların da bir manevi lideri olması şart. Bu manevi birliğin başında birisi olursa bu kargaşa bu fitne rahatça son bulur. O zaman dünyanın bir yerinde Müslümanların parmağının ucuna bir zarar gelse, bütün Müslümanlar toplu haraket edeceği için, bu olay hemen durdurulur. Ama böyle paramparça olursa, "böl, parçala, yut" politikasına uygun hareket ederlerse, tabi ki küçük parçaları yutmak kolaydır. Ama bütün blok bir Müslüman alemini yutmak imkansızdır. Müslümanların bu farzı bir an önce yerine getirmeleri gerekiyor.
 
6.          Bildiğimiz şekliyle ulus devletin sizce uzun bir geleceği olacak mı? Olmayacak ise, gördüğünüz yakın, orta ve uzun vadeli alternatifler nelerdir?
 
ADNAN OKTAR: Devletlerin kendi varlıklarını koruyacakları ve ittifakların kurulacağı bir dönem olacaktır. Türk İslam Birliği'nde örneğin tüm Müslüman devletler varlıklarını muhafaza edecekler. Üniter yapılarını muhafaza eden Müslüman devletlerin biraraya gelip bir ruh birliği oluşturmaları, bir manevi birlik oluşturmaları, bir sevgi birliği oluşturmalarıdır Türk İslam Birliği. Tüm Müslümanların tek çatı altında toplanmasıdır. İçinde yaşadığımız devir, Mehdiyet devridir, Hz. İsa (as)’ın nüzulü devridir. İslam alemi yakın zamanda Allah’ın izniyle birlik olacak, bütün dünyayı kaplayan bir birlik oluşacak, Hz. Mehdi (as)’ın zuhuru gerçekleşecek. Meryem oğlu Hz. İsa Aleyhisselam nüzul edecek. Kuran’ın ayetleriyle bu açıktır. Sünni inançta, Hanefi, Hanbeli, Maliki ve Şafi mezheplerinde kesin hükümdür Hz. Mehdi (as)’ın çıkışı ve Hz İsa (as)’ın nüzulü. Kimse itiraz etmiyor, hiçbir mezhep imamı itiraz etmemiştir ve hepsi kabul etmiştir. Ayrıca Şiilikte de aynı şekilde Hz İsa (as)’ın inişi kesin hükümdür, Hz. Mehdi (as)’ın çıkışı da kesindir. Gerçekten de bu kutlu müjdelerin bütün alametleri çıktı. 300’e yakın alameti vardır Hz. Mehdi (as)’ın zuhurunun ve Hz. İsa (as)’ın inişinin, tamamı oluştu. Alevi, Sünni, Caferi hep beraber kardeşce yaşayacağız inşaAllah. Hz. Mehdi de İslam aleminin inşaAllah başına geçecek. Yüzyıllık mutlu, sevinçli, güzel bir yaşantı olacak. İslam ahlakının dünyaya muhteşem bir hâkimiyeti var. Hıristiyanlık da şirkten kurtulup tertemiz hale gelecek, İslam’a bağlanacak, Kuran’a bağlanacak. Hem Hıristiyanlığın hüsnü hatemesi, hem İslam’ın hüsnü hatemesi, hem dünyanın hüsnü hatemesi olacaktır. Hz. İsa (as)’ın duası kabul olmuştur. Peygamberimiz (sav)'in ümmetinden olmak istemiştir. Yeniden yeryüzüne geldiğinde Peygamber Efendimiz (sav)’in ümmetinden olacaktır.
 
7.          Günümüzdeki global finansal krizi, ahir zamanın alameti olarak açıklıyorsunuz. Bu krizin ağırlıklı olarak mali ya da ekonomik olduğunu mu düşünüyorsunuz, ayrıca sizce çözümü mali reformlar ya da ekonomik tedbirlerde mi saklıdır? Korumacılığa (yerli sanayii koruma politikası) sizce bir geri dönüş olacak mı veya olmalı mı? Bu, küreselleşmenin sonunun geldiğini mi haber vermektedir?
 
ADNAN OKTAR: Bu ekonomik kriz, herhangi bir ekonomik kriz değil, bu ahir zamanda olacağı belirtilen çok ehemmiyetli bir olaydır. Hz. Mehdi (as)’ın zuhurundan önce, böyle bir ekonomik kriz olacağını Peygamber Efendimiz (sav) hadislerinde belirtmiş. Bu hadislerden bir iki örnek verebilirim:
 
Mehdi çıkmadan önce, MİLLETLER ARASINDA TİCARET ve yollar KESİLECEK, insanlar arasında fitneler çoğalacaktır. (El-Kavlu’l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, s. 39)
 
PİYASANIN DURGUN OLMASI, KAZANÇLARIN AZALMASI... (Kıyamet Alametleri, s. 148)
 
Herkesin AZ KAZANÇTAN YAKINMASI... Paraları için zenginlerin saygı görmesi... (Kıyamet Alametleri, s. 146)
 
İşlerin kesad gitmesi. Herkes "satamıyorum, alamıyorum, kazanamıyorum!" diye yakınacak. (Kıyamet Alametleri, s. 152)
 
Bu ekonomik kriz metafiziktir, dünyadaki bütün ekonomistler, bilim adamları, sanayiciler, sermayedarlar, herkes çırpınıyor bunu durdurmak için durduramıyorlar, durduramayacaklar ve bütün sistemi çökertecek bu. 2007'de başladı, 2014'e kadar neredeyse tüm ülkeleri, tüm materyalist sistemleri yutacak ve bu sistemin önderleri çok gariban, çok zavallı hale gelecekler ve diz çökecekler. Ve kıtlık da gelişecek bunun sonucu olarak. Onun için bu kimselerin malıyla mülküyle hava atacak, enaniyet yapacak, kibir yapacak halleri kalmayacak. Allah, Karun gibi bütün sistemi yerin dibine geçirecek. Kuran’da geçen Karun olayı şu an ahir zamanda oluşmuştur. Yani Karun’un bütün hazineleri yerin dibine batıyor şu an. Ki Karun’un hazineleri ünlüdür biliyorsunuz ve çok büyük olduğunu belirtir Kuran. Gücünün, ekonomik gücünün çok büyük olduğunu belirtir. Bunların da ekonomik gücü çok büyüktü. Ama Yusuf Suresi’nde belirtilen o kıtlık dönemine girdiler işte şu an. Ve yedi yıl sürecek bu kıtlık döneminde çok değişecekler ve İslam’ın, Kuran’ın değerini bilecekler. Kurtuluşları Türk İslam Birliği'nde olacak inşaAllah.
 
Şu an zaten, Allah dünya çapında sistemi çökertti, herkes faizden mecburen vazgeçmeye başladı. Vazgeçecekler de mecburen, çünkü ahir zamanda oluşan bu ekonomik kriz, Mehdi devrinin büyük bir mucizesidir. Mehdi devrinin büyük bir harikasıdır. Ve bütün banka sistemlerini, yani faize dayalı banka sistemlerini tamamen yıkıp devirecektir. Bir tek Türk-İslam aleminde bir birlik beraberlik, sağlık, sıhhat ve ekonomik güç kalacak, onun dışında hepsi devrilip yıkılacak.
 
8.          Masonlukla ilgili kitabınızda, hümanizme nasıl yol açtığını ve Hıristiyan inancını nasıl güçten düşürüp, devirmeye çalıştığını tarif ediyorsunuz. Sizce Müslüman dini de Masonluk ya da diğer gizli topluluklar tarafından benzer bir bozulmaya uğratılmış mıdır?
 
ADNAN OKTAR: Günümüzde bazı Müslümanların içine düştükleri atalet, Müslüman dünyasının birlik olmaması, birçok Arap liderinin Filistin'de, Ortadoğu'da akan Müslüman kanına karşı gösterdiği duyarsızlık, Darwinizmle ilmi mücadelenin kimi Müslümanlarca önemsiz görülmesi ve bu konuda hiçbir çalışma yapılmaması hep Masonların faaliyetlerinin icraatlarıdır. Türk İslam Birliği'nin neredeyse dillerine almaktan bile korkmaları masonların işidir. İslam ülkelerinin birçoğunda hepsini tenzih ederim de, birçoğunda devlet yöneticilerini ateist Siyonistler kontrol altına almış durumdalar masonluk kanalıyla. Mesela cumhurbaşkanı mason oluyor, başbakan mason oluyor, bakanlar mason oluyor.
 
Türkiye'nin dışında birçok İslam ülkesi böyle. Ve bölünmeye çok titiz itina ediyorlar, bölünmenin devamına ve birleşmenin olmamasına. Mesela Türk İslam Birliği'nin olmaması için birçok İslam ülkesinin lideri tembihli. Yani, en kaçınacağınız konu bu diyorlar. Ve onlar da bu konudan şiddetle kaçınıyorlar. İslam ülkelerinin bölünmüşlüğü, yani ayrı ayrı olması masonluk için dünyadaki en büyük silahtır. Bir karınca ordusu gibi görüyor Müslümanları onlar, rahatça üstlerinden tanklar geçirilir, kontrolsüzdür rahatlıkla ezilir diye düşünüyorlar. Hakikaten de şu bölünmüşlükle hepsine rahat kafa tutabiliyorlar. Adamlar en önemli can damarından vurmuşlar. En önemli silahı ele geçirmişler. Biz diyorlar, bir İslam ülkesini vurduğumuzda o ülke mutlaka yalnız kalır, kimse ona destek olmaz diyorlar. Çünkü adamlar bunu test ediyorlar, mesela Filistin'de sel gibi kan akıtıyorlar, gık yok İslam ülkelerinin büyük bir bölümünde.
 
Bakın mesela, Filistin'de çoluk çocuk bağırıyor yardım edin, bizi buradan kurtarın diye, Mısır kapıları kapatıyor, yardım araçlarının geçmesine izin vermiyor. Bu nasıl açıklanır? Çocuk öldürülüyorsa, biz onu seyredemeyiz. "Ya bizi de öldürürse?" diye korkup çekilemeyiz. Korku ahir zamanda bir fitne, Müslümanların bayağı bir bölümünde bela oldu. "Ya hapsedilirsem, ya dövülürsem, ya sövülürsem, ya iftira atarlarsa, ya öldürürlerse?" Kardeşim hepsinde sevap alırsın. Amacın Allah rızası değil mi? İslam ülkelerinin pek çoğu çok gereksiz bir korku içerisinde, bir zillet içerisinde yaşadılar. Cesur olsalardı, akıllı olsalardı, Allah onları bu zillet içerisinde yaşatmazdı. Güç Allah'ındır, Allah'tan başka hiçbir güç sahibi yoktur. Korkuda Allah bela verir, korkaklara Allah bela verir. Cesuru Allah korur. Müslüman cesur olmakla mükelleftir.
 
9.          Siz sıklıkla Said Nursi’den alıntı yapıyorsunuz. Kendi faaliyetleriniz ve yöntemleriniz, onun temelini attığı eğitim hareketinden ne derece etkilenmiştir?
 
ADNAN OKTAR: Benim ailem klasik laik bir Türk ailesidir. Lisenin son yıllarında, Türkiye’nin anarşi içinde olması, bir kısım Müslümanlara yapılan zulüm benim dikkatimi çekmişti ve beni müthiş rahatsız etmişti. Şiddetli bir şekilde Müslümanları kurtarma ve koruma hissim oluştu. Bu dönemde okuyup araştırmaya başladım, İmam Rabbani’den çok etkilendim, onun kitaplarını okudum Mektubat-ı Rabbani’yi, çok samimi dille yazılmış çok güzel bir eser. İmam-ı Gazali’nin İhyası’nı okudum. Ondan çok etkilendim. Ama özellikle Said Nursi’nin kitaplarından çok etkilendim. Bu asrın çok önemli, çok büyük bir alimidir Said Nursi Hazretleri, çok değerli bir insandır. Bence son 1000 yılın en büyük alimidir. Canım gibi severim. Olağanüstü bir insandır, değerinin henüz tam anlaşılamadığını düşünüyorum. Ne söylediyse çıkan çok metafizik bir insandır. Risale-i Nur Külliyatı isimli mübarek eserlerini çok çok beğenirim. Çok değerli bulurum, derin sırları vardır, derin hikmetleri vardır, derin anlatımları vardır, çok samimi yazılmış eserlerdir. Herkese tavsiye ederim, çok şahane eserlerdir.

Masaüstü Görünümü