Harun Yahya

Bir hoca'ya cevap


Bir kişi Hz. Mehdi (a.s.)’nin Hicri 1400’de çıkmayacağını, Hz. Mehdi (a.s.)’nin zuhurunun başka bir yüzyıla kaldığını iddia etmektedir. Bu iddiasıyla da Hz. Mehdi (a.s.)’nin Hicri 1400’de zuhur edeceğini ifade eden Peygamberimiz (s.a.v.)’den rivayet edilen ve en büyük ehli sünnet alimlerinin ittifakla kabul ettikleri yüzlerce sahih hadisi açıkça reddetmektedir.



1.    Oysa Peygamberimiz (s.a.v.)’den rivayet edilen sahih hadislerde; Allah’ın her yüzyıl başında İslam dinini Kuran’da olmayan her türlü hurafe, adet ve batıl inançtan arındırıp temizleyecek, dinimizi Kuran’daki aslına döndürecek, Peygamberimiz (s.a.v.)’in sünnetiyle hareket edecek, o dönemin ihtiyaçlarına göre insanların kafasında oluşan sorulara Kuran'dan çözümler getiren veli bir kişiyi görevlendireceği bildirilmiştir. Ehli Sünnet hadis literatüründe en önemli altı kitaptan biri olan Sünen-i Ebu Davud’da ve Hicri 1000’in müceddidi olan İmam Rabbani Hazretleri’nin çok kıymetli eseri Mektubat-ı Rabbani’de yer alan hadislerde ve ayrıca 13. asrın müceddidi Üstad Said Nursi Hazretleri’nin risalelerinde, her yüzyılda Allah’ın bir müceddid göndereceği açık bir şekilde bildirilmiştir:

 






Ebu Hüreyre'nin rivayetine göre; Resulullah (sav) şöyle buyurmuş: Gerçekten Aziz ve Celil olan Allah HER YÜZ SENE BAŞINDA ŞU ÜMMETİN DİNİNİ BİDATTEN AYIRACAK, YENİLEYECEK (İLİM SAHİBİ) BİR ZATI GÖNDERİR.

(Sünen-i Ebu Davud, 5/100)











 
HER YÜZ SENE BAŞINDA BU ÜMMETİN ULEMASI ARASINDAN BİR MÜCEDDİD GELECEK VE ŞERİATI (Kuran ahlakının esaslarını ve Peygamberimiz (sav)'in sünnetini) İHYA EDECEKTİR.

 
 (Mektubat-ı Rabbani, 1/520)




 



 





 
Ashâb-ı Kütüb-i Sitte'den İmam-ı Hâkim'in "Müstedrek"inde ve Ebu Dâvud'un "Kitab-ı Sünen"inde, Beyhaki "Şuab-ı İman"da tahric buyurdular (meydana koydular): "HER YÜZ SENEDE BİR, CENAB-I HAK BİR MÜCEDDİD-İ DİN (DİNİ YENİLEYEN) GÖNDERİYOR..."

 
(Barla Lahikası, 119)











 
Şimdi hatıra geldi ki, eğer şeddeli "lamlar" ve (mim) ikişer sayılsa BUNDAN BİR ASIR SONRA ZULÜMATI DAĞITACAK ZATLAR İSE, HAZRET-İ MEHDİ'NİN ŞAKİRDLERİ OLABİLİR."

 
(Şualar, Birinci Şua, s. 85)









•    Üstad Said Nursi Hazretleri, Barla Lahikası’nda Hicri 1200’ün yani 12. asrın müceddidinin Hazreti Mevlana Halid olduğunu bildirmiştir.





 





 
"HER YÜZ SENE BAŞINDA dini tecdid edecek (yenileyecek) bir müceddidi (yenileyiciyi) gönderiyor" müjdesinin ihbarına (verdiği bilgilere) muvâzi (uygun) olarak HAZRET-İ MEVLANA HALİD -ekser ehl-i hakikatin tasdikiyle (din alimlerinin büyük bir çoğunluğunun onaylamasıyla ve ittifakla)- 1200 senesinin yani ON İKİNCİ ASRIN MÜCEDDİDİDİR.

 
(Barla Lahikası, s. 120)






Mevlana Halid-i Bağdadi Hicri 1193 (Miladi 1779) yılında doğmuş, Hicri 1242 yılında (Miladi 1827) vefat etmiştir. Bu mübarek insan, İslam alimlerinin büyük çoğunluğunun ittifakıyla, Hicri 12. ve 13. yüzyıllar arasındaki müceddiddir.



•    Mevlana Halid Hazretleri’nin Hicri 1200’ün müceddidi olduğunu belirtmesinin hemen ardından da, tam yüz sene sonra yani Hicri 1300’de Bediüzzaman Said Nursi kendisinin ve eserlerinin bir mücedddid görevinde hizmet verdiğini çok açık bir şekilde ifade etmiştir:


 



 


 

 





Madem TAM YÜZ SENE SONRA aynen dört cihette (yönde) tevafuk ederek (tam uyarak) RİSALE-İ NUR ECZALARI (BÖLÜMLERİ) AYNI VAZİFEYİ GÖRMÜŞ...  Kanaat verir ki -nass-ı hadis ile (hadisin şüpheye yer bırakmayan ifadesi ile)- Risale-i Nur tecdid-i din (dini yenileme) hususunda BİR MÜCEDDİD HÜKMÜNDEDİR.


(Barla Lahikası, s. 121)








Gerçekten de Bediüzzaman Said Nursi, Mevlana Halid-i Bağdadi'den tam 100 sene sonra, Hicri 1293 (Miladi 1878) yılında doğmuştur. Vefatı ise Hicri 1379 (Miladi 1960) yılıdır. Bedüzzaman, Hicri 12. asrın müceddidi Mevlana Halid'den yüz sene sonra yani 13. asırda büyük bir iman hizmeti gerçekleştirmiştir. Dolayısıyla Bediüzzaman da 13. ve 14. asırlar arasındaki müceddiddir. Görüldüğü gibi hadislerle tam bir mutabakat olmuş ve Rabbimiz, Peygamberimiz (s.a.v.)’den sonra her yüzyıl başında bir müçtehid, bir müceddid görevlendirmiş ve bu değerli insanlar da İslam dininin Kuran’a ve Peygamberimiz (s.a.v.)’in sünnetine uygun yaşanmasına vesile olmuşlardır. Allah’ın bu adetullahı yüzlerce yıldır vukuu bulmuş ve İslam alemi bu değerli insanların kendi asırlarının müceddidleri olduklarına imanen ve vicdanen kanaat getirmişlerdir.

Peygamberimiz (s.a.v.)’den itibaren her yüzyılda bir müceddid geldiğine göre mutlaka ki Hicri 1400-1500 arasındaki yüz yıllık dönemde de Müslümanları Kuran ahlakına ve Peygamberimiz (s.a.v.)’in sünnetini yaşamaya yöneltecek, İslam dinini bidatlerden arındıracak bir müceddidin gelmesi gerekmektedir. Ancak bu kişinin zannına göre; Peygamberimiz (s.a.v.) tarafından Hicri 1400’de zuhur edeceği bildirilmiş olan Ahir zamanın büyük müceddidi sözde bu yüzyılda gelmeyecektir. Onun gelişi daha sonraki bir yüzyıla kalmıştır. Oysaki her yüzyılda bir müceddid gelmiş iken Hicri 1400’e gelindiğinde bir anda bu zuhurun sebepsiz şekilde kesildiğini iddia etmenin hiçbir mantıklı açıklaması olamaz. Bu iddiasıyla söz konusu zat, Peygamberimiz (s.a.v.)’den rivayet edilen yüzlerce sahih hadisi açıkça inkar etmektedir.







2.    Peygamberimiz (s.a.v.)’den rivayet edilen yüzlerce sahih hadisle ve Hicri 1300’ün müceddidi olan Üstad Said Nursi Hazretleri’nin bildirmesiyle; Üstad’ın yaşadığı dönem olan Hicri 1300’den 1 asır sonra yani Hicri 1400’de, Rabbimiz en büyük bir müceddid (yenileyen, her yüz yıl başında dini hakikatleri devrin ihtiyacına göre ders vermek üzere gönderilen büyük âlim), en büyük bir müçtehid, en büyük veli, hakim, mürşid ve Kutb-u Azam olarak ahir zamanın Büyük Mehdi’sini görevlendirecektir.
 
Peygamberimiz (s.a.v.) bir hadisinde Hicri 1400’de Hz. Mehdi (a.s.)’nin zuhur edeceğini şöyle haber vermiştir:


 





 
“İnsanlar 1400 SENESİNDE HZ. MEHDİ (A.S.)'NIN YANINDA TOPLANACAKLARDIR.”

 
(Risaletül Huruc-ül Mehdi, s. 108)




 


Üstad Said Nursi Hazretleri ise Risalelerinde kendisinden 1 asır sonra yani Hicri 1400’de gelecek olan Hz. Mehdi (a.s.)’yi şöyle bildirmiştir:



 





Bu zamanda öyle fevkalade hakim cereyanlar var ki, herşeyi kendi hesabına aldığı için, faraza HAKİKİ BEKLENİLEN VE BİR ASIR SONRA GELECEK O ZAT dahi bu zamanda gelse...
 
(Kastamonu Lahikası, s. 57)











 
Şimdi hatıra geldi ki, eğer şeddeli "lamlar" ve "mimler" ikişer sayılsa BUNDAN BİR ASIR SONRA ZULÜMATI DAĞITACAK ZATLAR İSE, HAZRET-İ MEHDİ (A.S.)'NİN ŞAKİRTLERİ (TALEBELERİ) OLABİLİR.

 
(Şualar, s. 605)










İmam Rabbani Hazretleri ise Mektubat’ında Hz. Mehdi (a.s.)’nin Peygamberimiz (s.a.v.)’in vefatından 1000 yıl sonra geleceğini bildirmiştir:








 
Kuran hükümlerinin kuvvetlendirilmesi, milleti yenilemesi bu İKİNCİ BİNDEDİR. Bu davanın doğruluğuna adil şahid: Hz. İsa'nın (a.s.) HZ. MEHDİ (A.S.)'NİN BU BİN İÇİNDE VAROLUŞLARIDIR.

 
(Mektubat-ı Rabbani, c.1, s. 611)







 





 
Resulullah (S.A.V.)'in ümmeti arasından çıkanlar pek kamildirler. Yani Resulullah (S.A.V.)'in irtihali (vefatı) üzerinden bin sene geçtikten sonra isterse az olsunlar. ARADAN BİN SENE GEÇTİKTEN SONRA, HZ. MEHDİ (A.S.)'NİN GELİŞİ DE BUNUN İÇİNDİR. Onun mübarek kudümünü (gelişini), Hatem'ür-rüsül Resulullah (S.A.V.) müjdelemiştir. Hz. İsa (as) dahi aradan bin sene geçtikten sonra nüzul edecektir (inecektir).

 
(Mektubat-ı Rabbani, c.1, s. 440)











Ancak beklenen odur ki; ARADAN BİN SENE GEÇTİKTEN SONRA bu saklı devlet tecid edile (yenilene). Ona bir üstünlük verilip suyu bulması, arttırıla... Böylece kemalatin (faziletlerin, mükemmelliklerin) aslı zuhur edip onun zilletini örte.. VE YÜCE BAĞLILIĞA DEĞER VEREN HZ. MEHDİ GELSİN. Allah ondan razı olsun.
 
(Mektubat-i Rabbani, 1/569)






3.    Ancak tüm bu sahih hadislere ve son bin yılın en büyük İslam alimi olan Üstad Said Nursi’nin izahlarına rağmen Hz. Mehdi (a.s.)’nin Hicri 1400’de çıkacağı gerçeğini reddeden bu şahıs hala aynı düşünceyi savunmaya devam ediyorsa bu durumda Allah’ın rahmetinden ve İslam ahlakının hakim olacağı gerçeğinden de ümidini kesmiş demektir. Oysa ki Allah’a iman eden bir Müslüman hiçbir zaman Allah’ın rahmetinden umut kesmez. Ancak Allah’a ve Kuran’ın ayetlerine iman etmeyen kişiler böyle bir ümitsizlik içine düşerler. Allah ayetinde şöyle bildirmektedir:







Allah'ın ayetlerini ve O'na kavuşmayı 'yok sayıp inkar edenler'; işte onlar, benim rahmetimden umut kesmişlerdir; ve işte onlar, acı azab onlarındır. (Ankebut Suresi, 23)




 

Bu kişi sözde; Hz. Mehdi (a.s.) Hicri 1400’de gelmeyecek daha sonraki bir yüzyılda gelecek diyerek, İslam ahlakının bu yüzyılda da güya hakim olmayacağını iddia etmektedir. Bu iddia ise, zulüm gören, acı çeken, Allah’a iman ettiği için baskı ve eziyet gören milyonlarca Müslümanın diğer yüzyıla kadar yani en az 70 yıl daha aynı zulüm  ve zorluk içinde yaşayacakları manasını taşır ki bu çok şeytani, Kuran ahlakına uygun olmayan bir mantıktır. Ancak eğer; “Bu yüzyılda İslam ahlakı hakim olacak” diyorsa o zaman da “İslam ahlakını tüm dünyaya hakim edecek bir kişinin varlığını kabul etmesi gerekir ve bu şahıs Hicri 1400’de zuhur edecek olan ahir zamanın Büyük Mehdisi’dir” demesi gerekmektedir. Çünkü her yüzyılda Allah nasıl Müslümanlara bir müceddid, bir veli, bir hidayet önderi göndermiş ise aynı şekilde yaşadığımız Hicri 1400’de de böyle kutlu bir şahsın zuhur etmesi gerekmektedir. Bu kutlu kişi ise ahir zamanın en büyük müceddidi, Kutb-u azamı olan Hz. Mehdi (a.s.)’dir. Allah onu vesile ederek müslümanları sevgi, dostluk, kardeşlik, barış ve huzur dolu ve özgürce Kuran ahlakını yaşayabilecekleri bir hayata kavuşturacaktır.



4.    Hicri 1400’de yaşayan tüm Müslümanlar büyük bir şevk, heyecan  ve ümitle Allah’ın Kuran’ı Kerim’de bildirdiği; İslam ahlakının dünyaya hakim olacağı ile ilgili ayetlerin tecelli etmesini beklemektedirler. Rabbimiz Kuran’daki birçok ayette müslümanlara İslam ahlakının dünyaya hakim olacağını müjdeler. Müslümanların Allah’a iman etmeleri nedeniyle Deccaliyet sisteminden gördükleri ağır baskı ve zulümden, tüm korkularından ve yaşadıkları zorlu hayattan sonra refaha, huzur ve mutluluğa kavuşacaklarını belirtir. (Tevbe Suresi, 32-33, Kasas Suresi, 5, Saf Suresi, 8-9, Ahzab Suresi, 27, Saff Suresi, 13, Fetih Suresi, 1-3, Enbiya Suresi, 105, İbrahim Suresi, 14-15)

Oysa ki bu şahıs söz konusu iddiasıyla, Allah’ın ayetleriyle tamamen çelişen bir mantığı savunmaktadır. Müslümanların hem İslam ahlakının hakimiyetini hem de Hz. Mehdi (a.s.)’nin zuhurunu bu yüzyılda artık beklememelerini, bu konuların güya diğer bir yüzyıla kaldığını söyleyerek hem ayetlerle hem de Peygamberimiz (s.a.v.)’in hadisleriyle tamamen çelişen şeytani bir fikre öncülük etmektedir.

Allah Nur Suresi, 55. ayetinde;








“Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara va'detmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl 'güç ve iktidar sahibi' kıldıysa, onları da yeryüzünde 'güç ve iktidar sahibi' kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir. Onlar, yalnızca bana ibadet ederler ve bana hiç bir şeyi ortak koşmazlar. Kim bundan sonra inkar ederse, işte onlar fasıktır. (Nur Suresi, 55)




 

şeklinde bildirerek müslümanları mutlaka dünyada güç ve iktidar sahibi kılacağını ve Islam dinini yerleşik kılıp Müslümanları güvenliğe kavuşturacağını vaad etmiştir. Allah’ın İslam ahlakını dünyaya hakim kılacağı müjdesini verdiği bu ayet İnşaAllah içinde bulunduğumuz ahir zamanda Hz. Mehdi (a.s.)’nin vesile olmasıyla tahakkuk edecektir. Tüm Müslümanlar ayette bildirildiği gibi rahata kavuşacak, yaşadıkları korkular, zulüm ve acılar son bulacaktır. Allah İslam dinini güçlü kılacak ve İslam ahlakını tüm insanlara sevdirip, benimsetecektir.







5.    Bu kişi, sözde Hz. Mehdi (a.s.)’nin Hicri 1400’de çıkmayacağını iddia ederek dolayısıyla İslam ahlakının bu yüzyılda hakim olmayacağını da iddia etmektedir. Ancak Hicri 1400’e girilmesiyle birlikte ardı ardına hadisteki anlatımıyla “tesbih taneleri gibi” birbirini izleyerek gerçekleşmiş olan ahir zaman alametleri bahsi geçen kişinin iddialarının tümüyle yalan olduğunu ispatlamıştır. Bu kişi aşağıda sadece bazılarını belirttiğimiz Hicri 1400 itibariyle tahakkuk etmiş bu hadisleri nasıl bir sonraki yüzyıl için tevil edebilecektir?


•    Örneğin Hicri 1400’de, hadiste Peygamberimiz (s.a.v.)’in tam açıkladığı şekilde Fırat’ın suyu, üzerine kurulan baraj ile kesilmiştir.








 
"Fırat Nehri'nin suyu çekilerek altın hazinesini açıklaması zamanı yaklaşıyor. Her kim, o zaman orada bulunursa o hazineden bir şey almasın."

 
(Hadisi Buhari ve Müslim rivayet etmişlerdir. Riyazü's Salihin, 3/332)




 

Bu hadisin tahakkuk ettiğini kabul etmemiz için, ilk kesiliş vakti yeterlidir. Fırat’ın suyunun bir daha kesilmesi artık hadis açısından bir önem taşımaz. Bu durumda diğer bir yüzyılda bu olayın tekrar etmesinin hadisin tahakkuku açısından hiçbir önemi kalmamıştır. Çünkü zaten Hicri 1400’de Fırat’ın suyu ilk defa kesilmiştir.



•    Yine  Peygamberimiz (s.a.v.), Afganistan’ın işgal edileceğini;



 





 
"Talikan'a (Afganistan'a) yazık oldu. Şüphesiz Allah Teala'nın orada altın ve gümüş olmayan hazineleri vardır. Orada Allah'ı hakkıyla bilen insanlar vardır. Onlar ahir zaman Hz. Mehdi (a.s.)'sinin yardımcılarıdır."

 
(Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 59)




 

hadisiyle bildirmiştir. Rusların Afganistan’I 1979 yılında yani Hicri 1400’de işgal etmeleriyle bu hadis tahakkuk etmiştir. Başka bir yüzyılda bir defa daha Afganistan işgal edilecek olsa da bizim için 1979 yılında ilk defa yaşanan bu işgal hadisi tam tahakkuk ettiren işgaldir.



•    Peygamberimiz (s.a.v.) ahir zamanda Hz. Mehdi (a.s.)’nin çıkış alametlerinden biri olarak Ramazan ayında iki yıl üstüste güneş ve ay tutulmaları olacağını haber vermiştir.







"Hz. Mehdi (a.s.) için 2 alamet vardır ki... Bunun birincisi, Ramazan'ın birinci gecesi Ay'ın ikincisi de ortasında Güneş'in tutulmasıdır."
(El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 47)







"Hz. Mehdi (a.s.)'nin çıkmasından önce bir Ramazan içinde Güneş iki defa tutulacaktır."
(Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahir Zaman Alametleri, s. 440)










"... Güneş'in oruç ayının ortasında, Ay'ın ise sonunda tutulması..."
(Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 37)








"Hz. Mehdi (a.s.)'nin gelişi Ramazan ayında ayın iki kere tutulmasına sebep olacaktır."
(Kıyamet Alametleri, s. 200)





Hicri 1400 içinde 1981 ve 1982 yıllarında arka arkaya ve tam Ramazan ayında güneş ve ay tutulmaları gerçekleşmiştir. 81 ve 82 yıllarında arka arkaya gerçekleşen bu gökyüzü olaylarıyla hadis tam olarak tahakkuk etmiştir. Bu olayın iki yıl üstüste olması hadisin belirttiği olayın gerçekleştiğini göstermektedir. Bundan sonra başka bir yüzyılda olabilecek benzer yeni bir olayın artık hadis açısından bir geçerliliği olmaz.

•    Yine Dünyamızın yakınından ancak 76 yılda bir geçen Halley kuyruklu yıldızı 1986 yılında yani Hicri 1406’da geçmiş ve Peygamberimiz (s.a.v.)’in hadiste;








 
O gelmeden önce, doğudan ışık veren bir kuyruklu yıldız görünecektir.

 
(El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 53)




 

şeklindeki ifadesi tam olarak gerçekleşmiştir.





 

•    Peygamberimiz (s.a.v.) hadisinde;








 
“ ... AZERBAYCAN'DAN MUTLAKA BİR ATEŞ ÇIKACAKTIR. Ve hiçbir şey onun karşısında duramayacak. Böyle bir şey olunca evinizde oturun...”

 
(Şeyh Muhammed b. İbrahim-i Numani, Gaybet-i Numani s. 311)







şeklinde belirtmiş gerçekten de Azerbaycan’a ait Dağlık Karabağ toprakları 1988 yılında Ermeniler tarafından işgal edilerek bu hadis de yine Hicri 1400 içinde gerçekleşmiştir. Bu tarihten sonraki bir tarihte Azerbaycan topraklarında olabilecek yeni bir işgalin hadis açısından bir önemi kalmamıştır.



•    Imam Rabbani tarafından bildirilen Peygamberimiz (s.a.v.)in bir hadisinde ise boynuzu andıran iki uçlu bir yıldızın varlığından bahsedilmekte ve bu alametin Hz. Mehdi (a.s.)’nin çıkış alameti olduğu haber verilmektedir.



 





 
"Vaad edilen Mehdi (a.s.)'nin zuhur mukaddimeleri olan Abbasi Melik Horasan'a vardığı zaman, ŞARK TARAFINDA İKİ DİŞLİ MÜNEVVER BİR BOYNUZ ÇIKAR."

 
İmam-ı Rabbani, Mektubat-ı Rabbani, 381. Mektup, s.1184




 

Bu tariflere tam olarak uyan iki kuyruklu Lulin kuyruklu yıldızı 24 Şubat 2009 yılında dünyaya en yakın noktadan geçmiştir. Bir daha binlerce yıl sonra geçeceği düşünülen bu kuyruklu yıldız hadisteki tariflere tam olarak uymaktadır. Geçiş tarihi ise yine Hicri 1430’u vermektedir.



•    1979 yılında (Hicri 1 Muharrem 1400’de) Hac sırasında Kabe’de büyük bir katliam olmuştur. (1 Muharrem 1400) Olayın meydana geliş tarihi Hicri 1400 yılının ilk günüdür. Bu sırada 30 kişi hayatını kaybetmiştir. Peygamberimiz (s.a.v.) hadiste;







ONUN (HZ. MEHDİ (A.S.)’NİN) ÇIKACAĞI YIL, insanlar hacca, başlarında bir emir bulunmadan gidecekler... Hep birlikte Beyt-i Şerif'i tavaf edecekler, sonra Mina'ya indiklerinde, köpekler gibi birbirine saldıracak, hacılar soyulacak, kanlar Akabe Cemresinin üzerine akacak."

(Kıyamet Alametleri, s. 168-169)




 

şeklinde ifade ederek “Hz. Mehdi (a.s.)’nin çıkacağı yıl” Kabe’de böyle önemli bir olayın olacağından bahsetmektedir. “Çıkacağı yıl” ifadesi bu açıdan son derece önemlidir. Çünkü hem bu olay hem de Hz. Mehdi (a.s.)’nin çıkış tarihi 1979 yılını göstermektedir. 1979 yılında gerçekleşen bu olayın ardından 7 yıl sonra Hac sırasında çok daha kanlı bir olay meydana gelmiştir. Bu sefer de 402 kişi öldürülmüştür. Ancak bu olayın ilkinden farkı son olayın Kabe’nin içinde değil yanında gerçekleşmiş olmasıdır. Bu 2 olay da hadislerde Hz. Mehdi (a.s.)’nin çıkış alameti olarak anlatılan “Kabe baskını ve Kabe’de kan akıtılması” olaylarıyla tam olarak aynı şekilde olmuştur. Görüldüğü gibi hadiste verilen detaylarla tam bir uyum içinde bu olay zaten gerçekleşmişken başka bir yüzyılda yeniden böyle bir olayın olacağı beklentisi içinde olmak çok akıl dışı ve mantıksız bir yaklaşımdır.

Ayrıca Hicri 1400 yılı geçmiş olduğuna göre söz konusu kişinin Hz. Mehdi (a.s.)’nin başka bir yüzyılda geleceği iddiasını bu hadis üzerinden tevil etmesi de imkansız bir hale gelmiştir.



•    Hz. Mehdi (a.s.)’nin çıkış alametlerinden biri de ahir zamanda çok büyük bir ekonomik krizin baş göstermesidir. Hadiste insanların “az kazanç, piyasanın durgun olması, işlerin kesat gitmesi” gibi ekonomik zorluklardan yakınacakları bir buhran dönemine girileceği haber verilmektedir.



 





Herkesin az kazançtan yakınması... Paraları için zenginlerin saygı görmesi...

(Kıyamet Alametleri, s. 146)
 


 
Piyasanın durgun olması, kazançların azalması...

(Kıyamet Alametleri, s. 148)

 


 
İşlerin kesad gitmesi. Herkes "satamıyorum, alamıyorum, kazanamıyorum!" diye yakınacak.

(Kıyamet Alametleri, s. 152)











Şu an tüm dünyada, Amerika, Çin, Almanya gibi büyük ekonomilerin ağır darbe aldığı dünyaca ünlü dev şirketlerinin, bankalarının ve sanayilerinin kriz nedeniyle çöktüğü büyük bir ekonomik kriz yaşanmaktadır. Dünya Bankası Başkanı Robert Zoellick dünyada yaşanan bu ekonomik kriz için;






"DÜNYANIN EŞİ BENZERİ GÖRÜLMEMİŞ BİR EKONOMİK KRİZLE KARŞI KARŞIYA OLDUĞUNA, yoksul insanları daha fazla acı çekebileceğine dair yaygın bir mutabakat var ve bir insani felaketi önlemek için zamanında müdahaleyi sürdürmeliyiz"1



1 http://www.netgazete.com/News/588843/dunya_bankasi_ekonomik_kriz_bircok_yoksul_ulke_icin_
kalkinma_felaketine_donusebilir_.aspx







şeklinde bir açıklama yaparak günümüzde yaşanan bu ekonomik buhranın gerçek boyutunu net bir şekilde açıklamıştır. Bu ifadeden de açıkça anlaşılacağı gibi ahir zamanda Hz. Mehdi (a.s.)’nin zuhur alametlerinden biri olan ekonomik kriz ile bu önemli hadis tam olarak yine Hicri 1400 içinde gerçekleşmiştir.

Bu hadisler gibi daha yüzlerce sahih hadis arka arkaya Hicri 1400 yılı itibariyle tahakkuk etmiştir.

Detaylı bilgi için bakınız: http://www.hazretimehdi.com/cikis.php

Tüm bu alametlerin birbir ve arka arkaya aynı yüzyıl içinde tahakkuk etmiş olması son derece önemlidir. Çünkü bu hadisler hem ahir zamanda olduğumuzu hem de tüm Müslümanların büyük bir heyecanla bekledikleri Hz. Mehdi (a.s.)’nin zuhur ettiğini ispatlamaktadır. (Doğrusunu Allah bilir.) Bu hayret verici olayların sırayla gerçekleşmesi Müslümanların ahir zamanda olduklarını bilmeleri ve Hz. Mehdi (a.s.)’nin zuhurunu beklemeleri için yeterlidir. Bir tane bile eksik kalmaksızın, beklenen tüm alametler birbir ve arka arkaya Hicri 1400’de gerçekleşmiş iken bu alametlerin başka bir yüzyılda yeniden olmasını beklemenin kesinlikle bir anlamı ve mantığı yoktur.



6.    Ayrıca bu şahsın gözönünde bulundurmadığı bir diğer konu da hadislerde bildirilen “ümmetin ömrünün Hicri 1500’e kadar olacağı” gerçeğidir.


Peygamberimiz (s.a.v.) bir hadisinde;







"BENİM ÜMMETİMİN ÖMRÜ 1500 SENEYİ PEK GEÇMEYECEK."
 
(Suyuti, el-Keşfu an Mücavezeti Hazihil Ümmeti el-Elfu, el-havi lil Fetavi, Suyuti. 2/248, tefsiri Ruhul Beyan. Bursevi. (Arapça) 4/262, Ahmed bin Hanbel, Kitâbu’l-İlel, sh. 89.)






ifadesiyle Kuran ahlakının dünya hakimiyetinin Hicri 1500’lerde son bulacağını haber vermiştir. Yani Hicri 1500’lerde Dünya yeniden bir bozulma sürecine girecektir. Bu gerçek de ilgili zatın sözde Hz. Mehdi (a.s.) 1500’de gelecek iddiasını çürüten başka bir delildir. Çünkü tam aksine Hz. Mehdi (a.s.) geldiğinde Hicri 1500’lerde meydana gelecek gerileme döneminin aksine, tüm dünyada Kuran ahlakı hakim olacak, Müslümanlar rahata, huzura ve güvene kavuşacaktır. Bu dönemin ardından da kıyametin kopması beklenecektir.

Peygamberimiz (s.a.v.)’den rivayet edilen başka bir hadiste ise;








 
“BU ÜMMETİN ÖMRÜ bin (1000) seneyi geçecek fakat BİN BEŞYÜZ (1500) SENEYİ AŞMAYACAKTIR.”

 
(El Berzenci, Kıyamet Alametleri, Pamuk Yayıncılık, İstanbul, 2002, s. 299)






şeklinde bildirerek Hicri 1500’den sonrasına dikkat çekilmiş ve Hz. Mehdi (a.s.)’nin zuhurunun ardından dünyanın ömrünün Hicri 1500 seneyi geçmeyeceği haber verilmiştir. Şimdi bu kişi; “Hz. Mehdi (a.s.) bu yüzyılda değil de gelecek yüzyılda zuhur edecek.” diyerek, İslam aleminin büyük alimlerinden olan Suyuti ve Berzenci Hazretlerinin eserlerinde yer verdikleri Peygamberimiz (s.a.v.)’in bu hadislerine tamamen zıt bir iddiada mı bulunmaktadır? Eğer öyle ise söz konusu kişi hem Suyuti, hem Berzenci Hazretlerinin güya yanlış olduklarını, hatalı tespit yaptıklarını nasıl ve ne gibi delillere dayanarak tespit etmiştir? Bu büyük alimlerin; sahih oldukları konusunda fikir birliği içinde oldukları bu hadisleri neye dayanarak reddetmektedir?







7.    Yine bu şahıs, Hz. Mehdi (a.s.)’nin normal bir insan olmayacağını, çok olağanüstü ve zuhur eder etmez hemen anlaşılacak bir varlık olduğunu da iddia etmektedir. Ona göre sözde Hz. Mehdi (a.s.)’ye tank, top, silah hatta atom bombası bile etki etmeyecektir. Ayrıca Hz. Mehdi (a.s.)’nin başının üstünde insanların baktıklarında görecekleri şekilde bulut üstünde melekler bulunacak ve sürekli Hz. Mehdi (as)’yi işaret ederek insanlara tanıtacaktır. Oysa ki Peygamberimiz (s.a.v.) hadislerinde ahir zamanın Büyük Mehdisi’nin deccaliyet sisteminin baskılarına, işkence ve eziyetlerine maruz kalacağından, hapsedileceğinden, öldürülme tehlikesi içinde yaşayacağından, ellerinden ve ayaklarından zincire vurulacağından, boynuna bakır levha asılarak acı ve zorluk içine sokulacağından, tecrit edileceğinden bahsetmektedir. Hz. Mehdi (a.s.)’nin yanında meleklerin görünmesi sadece melekler aleminde gerçekleşen ve  dolayısıyla sadece meleklerin görebileceği bir olay olacaktır. Eğer Hz. Mehdi (a.s.) söz konusu şahsın iddia ettiği gibi başında görünür şekilde melekler olan, silahın, tankın topun etki etmediği olağanüstü bir varlık olmuş olsaydı nasıl hapse atılabilir, nasıl işkence ve baskı görür, zorluk içinde yaşardı? Hiçbir silahın, bombanın etki etmediği bir kişiye kim yaklaşabilir, kim bu kişiyi hapsedebilir ya da işkence yapabilirdi? Ayrıca Peygamberimiz (s.a.v.), Hz. Mehdi (a.s.)’nin bir gaybet dönemi olacağından da bahsetmiştir. Eğer Hz. Mehdi (a.s.) bu şahsın iddia ettiği gibi uhrevi bir varlık olmuş olsaydı saklanmaya, gözden uzak şekilde yaşamaya neden ihtiyaç duyacaktı?

Peygamberimiz (s.a.v.)’e bile kılıç darbesi  gelmiş ve bir dişi kırılmıştır. Birçok peygamber Allah yolunda şehit edilmiş yine birçok sahabe, ehl-i beytten birçok insan savaş meydanında şehit olmuş ya da elini kolunu, gözünü ya da başka bir uzvunu kaybetmiştir. Hiçbir peygamber böyle uhrevi özelliklere sahip olarak gönderilmemişken Hz. Mehdi (a.s.)’nin veli olarak böyle uhrevi özelliklerle gönderileceğini iddia etmenin imkanı yoktur.

Allah (c.c.) Kuran’da Peygamberimiz (s.a.v.)’in kavminden bazı kişilerin Hz. Muhammed’in peygamber olmasının bir delili olarak yanında melek indirilmesi gerektiği iddiasını savunduklarını haber vermiş ardından da Peygamberimiz (s.a.v.)’in sadece uyarıcı olarak gönderilmiş bir insan, bir elçi olduğunu bildirmiştir:






Şimdi onların: "Ona bir hazine indirilmeli veya onunla birlikte bir melek gelmeli değil miydi?" demeleri dolayısıyla göğsün daralıp sana vahyolunanlardan bir kısmını terk mi edeceksin? Sen yalnızca bir uyarıcısın. Allah her şeye vekildir. (Hud Suresi, 12)








Birçok başka ayette ise peygamberleri inkar eden kişilerin genelde inanmak için melekleri görme şartı koştukları görülecektir. Oysa ki Allah meleklerin sadece kıyamet günü görüneceklerini ayetleriyle bildirmektedir:








"Eğer doğruyu söylüyor isen, bizlere melekleri getirmeli değil miydin?" Hak olmaksızın biz melekleri indirmeyiz. O zaman da onlara göz açtırılmaz. (Hicr Suresi, 7-8)




 
Allah insanlara elçi olarak gönderiği peygamberleri bile insan olarak göndermiş iken bir veli, bir Kutb-u azam olarak görevlendirdiği Hz. Mehdi (a.s.)’yi insanüstü ve meleklere özgü özelliklerle yaratması gibi bir durum kesinlikle söz konusu değildir. Böyle bir ifade hiçbir sahih hadiste de yer almamış aksine Hz. Mehdi (a.s.) ve yanındaki talebelerinin zorluk, sıkıntı ve çile dolu bir yaşantılarının olacağı, Müslüman oldukları ve din ahlakını yaşadıkları için çoğu insanın onlara düşmanca bir tavır takınacakları birçok hadisle bildirilmiştir. Bu hadislerden birinde Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle bildirmektedir:







Buyurdu ki: "Onları yeryüzünün kenarlarında ara. Onların yaşantıları sadedir, evleri sırtlarındadır, eğer hazır olsalar tanınmazlar, eğer KAYBOLSALAR ARANMAZLAR, HASTA OLSALAR KİMSE ONLARIN ZİYARETİNE GELMEZ, eğer evlenmek isteseler kimse onlara gelmez. Eğer ÖLSELER CENAZELERİNE KİMSE KATILMAZ. Onlar mallarını aralarında eşit olarak paylaşırlar ve birbirlerini kabirlerinde ziyaret ederler, ayrı şehirlerde olsalar dahi istekleri hep aynıdır."

(Gaybetul Numani, sf 23)











Hz. Mehdi (a.s.) zuhur ettiğinde, İslam ahlakının tüm dünyaya hakim olması için deccaliyet sistemiyle mücadele edecek, materyalizm ve Darwinizm’e karşı fikri mücadele sürdürecek, müslümanlar arasında birlik oluşturacaktır. İnsanlara Kuran’a ve Peygamberimiz (s.a.v.)’in sünnetine uygun yaşamayı öğretecek, Bunların hepsini aklın ihtiyarini kaldırmadan, fikri mücadele ile, akıl kullanarak ve güzel ahlakla başaracaktır. Hz. Mehdi (a.s.)’nin yanında ancak 313 kişilik bir talebesi olacak yani ilk başta çok az sayıda kimse ona tabi olacaktır. Hz. Mehdi (a.s.)’nin talebeleri de, ayrıca baskı göreceklerdir. Oysa ki eğer Hz. Mehdi (a.s.) bu kişinin iddia ettiği gibi olağandışı bir varlık olmuş olsaydı herkes hemen ona tabi olur, hiçbir zorluk çıkarmazlardı. Talebelerine de kimse kötülük amacıyla yanaşmaya cesaret gösteremezdi. İmtihan ortamı ortadan kalkar insanlar Hz. Mehdi (a.s.)’yi görür görmez bu olağanüstü özellikleri nedeniyle hemen Allah'a iman ederler ve ona tabi olurlardı. Oysa Peygamberimiz (s.a.v.)’in yukarıda yer verdiğimiz hadisinde de bahsedildiği gibi Hz. Mehdi (a.s.) ve talebelerinin böyle kolay bir hayatları olmayacağı, çok zor tebliğ yapacakları, insanların onlardan kaçınacakları, dostluk dahi kurmak istemeyecekleri, öldürme, işkence gibi tehditler altında zorlu bir hayatları olacağı açık bir şekilde izah edilmiştir.

Görüldüğü gibi Peygamberimiz (s.a.v.)’in hadislerinde kesinlikle böyle bir Mehdi tanımı yoktur. Eğer bu kişi Peygamberimiz (s.a.v.)’den rivayet edilen sahih hadisleri kabul ettiğini söylüyorsa Hz. Mehdi (a.s.) ile ilgili bu sahih hadisleri de kabul etmek durumundadır. O zaman da böyle bir Mehdi kavramı olmayacağına inanıp önceki ifadelerini düzeltmesi gerekecektir.



Bu kişi, ortaya attığı bu gerçek dışı iddialarla Müslümanların inançlarını zedelemek, şevklerini kırmak, onları sözde umutsuzluğa düşürmek amacını taşımaktadır. Bu mücadelesiyle Müslümanların Mehdi beklentilerini kaybetmelerini, İslam ahlakının hakim olacağına olan inançlarını yitirmelerini sağlayarak din karşıtı kişilerin İslam dinine ve Müslümanlara karşı verdikleri mücadeleyi destekleyen bir kol olarak görev yapmaktadır.

Ancak her kim ve ne şekilde İslam ahlakının dünya hakimiyetini gizlemek, Hz. Mehdi (a.s.)’nin Hicri 1400’deki zuhurunu perdelemek için çalışsa da bu sonuç vermeyecektir. Çünkü bu kişilerin gösterdiği söz konusu aleyhte çabalar da  Hz. Mehdi (a.s.)’nin çıkış alametlerinden biridir. Peygamberimiz (s.a.v.) Hz. Mehdi (a.s.)’nin zuhurunda kendini din alimi olarak tanıtan insanların  Hz. Mehdi (a.s.)’ye karşı deccaliyet sistemiyle omuz omuza mücadele vereceklerini haber vermiştir.








"ÜMMETİMDEN BAŞI SARIKLI YETMİŞ BİN ALİM KİŞİ, DECCALA TABİ OLACAKLAR."

(İmam Ahmed Bin Hanbel, Müsned, sf. 796)







Yine Üstad Said Nursi Hazretleri de Hz. Mehdi (a.s.) zamanında böyle kibirli ve imanı zayıf din alimlerinin bu yönde mücadele edeceklerinden bahsetmiştir.








"Kıyamet alâmetlerinden ve âhir zaman vukuatından (olaylarından) ve Bâzı a'malin (amellerin) fazilet ve sevaplarından bahseden hâdîs-i Şerife güzelce anlaşılmadığından, akıllarına güvenen BİR KISIM EHL-İ İLİM (ilim sahibi), onların bir kısmına zaîf (zayıf) veya mevzu (hadis) demişler. İMANI ZAYIF VE ENANİYETİ KAVİ  BİR KISIM DA (aklını beğenen, kendini büyük, kusursuz ve üstün gören; ve adeta kendi nefsini putlaştıran kişiler de (Allah'ı tenzih ederiz)), İNKÂRA KADAR GİTMİŞLER."

(Sözler, s. 355)











Ancak bunlar din ahlakının tüm dünyaya hakim olmasına kesinlikle mani olamayacak, Allah, mutlaka vaadini yerine getirecek ve inşaAllah Müslümanları huzur, rahat ve güven dolu bir ortama  kavuşturacaktır. Birçok Kuran ayetinde Allah bu gerçeği bildirmektedir:




 





Biz ise, yeryüzünde güçten düşürülenlere lütufta bulunmak, onları önderler yapmak ve mirasçılar kılmak istiyoruz. (Kasas Suresi, 5)











Onlar, Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Oysa Allah, Kendi nurunu tamamlayıcıdır; kafirler hoş görmese bile. Elçilerini hidayet ve hak din üzere gönderen O'dur. Öyle ki onu (hak din olan İslam'ı) bütün dinlere karşı üstün kılacaktır; müşrikler hoş görmese bile. (Saf Suresi, 8-9)





 

Masaüstü Görünümü