Harun Yahya

Evrendeki Hassas Dengeler

Evrenimizi, içinde yer aldığımız Samanyolu Galaksisi'ni, Güneş Sistemimizi ve üzerinde yaşadığımız Dünya gezegenini kuşatan sayısız kanun, denge ve ölçü vardır. Bu kanun, denge ve ölçülerin her biri insan yaşamına imkan sağlayacak -mucizevi- bir biçimde, özel olarak hesaplanmış ve düzenlenmişlerdir. Evrenimizi detaylı olarak incelediğimizde en temel kozmik kanunlardan, en kritik fiziksel değerlere, en küçük dengelerden en ince hesaplara kadar herşeyin ayrı ayrı son derece hassas ölçülere göre ayarlanmış olduklarını görürüz. 

 

Evrenin genişleme hızından Dünya'nın Samanyolu Galaksisi'ndeki konumuna, Güneş'in yaydığı ışığın cinsinden suyun akışkanlık değerine, Ay'ın Dünya'ya olan uzaklığından, atmosferdeki gazların oranına kadar burada sayamadığımız sayısız faktör, insan yaşamının var olması için en ideal ölçülerde ayarlanmışlardır. Öyle ki bu sayısız faktörden sadece birindeki en ufak bir sapma dahi evrende canlı yaşamının asla var olmaması anlamına gelecekti.

 

Gerçekten de, evrende insanoğlunun var olması ve yaşamını sürdürmesi için gereken şartların her biri, "tek tek" birer mucize niteliğindedir. Gereken milyonlarca şartın bir araya gelmesi ise uçsuz bucaksız bir "mucizeler zinciri" oluşturur. Bir şeyin mucize olması ise, elbette Allah'ın varlığının ve üstün aklının delillerindendir. Kusursuz bir uyuma ve mükemmel bir tasarıma sahip olan evren, Allah'ın eşsiz ilmini ve kudretini bize tanıtır. 

 

Evrenin Genişleme Hızındaki Mucizevi Ölçü 

 

Evrenin genişleme hızı, evrenin şu anki yapısının oluşabilmesi açısından son derece kritik bir değere sahiptir. Eğer genişleme hızı çok az daha yavaş olsaydı, bütün evren, daha Güneş Sistemleri tam anlamıyla düzenlenemeden tekrar içine çökmüş olacaktı. Eğer evren biraz daha hızlı genişliyor olsaydı, madde ne galaksileri ne de yıldızları bir daha asla oluşturamayacak biçimde boşlukta dağılıp gidecekti. Her iki durum da, canlılığın ve bizlerin var olamaması anlamına geliyordu. 

 

Ancak bunların hiçbiri gerçekleşmemiş ve evrenin genişleme hızının sahip olduğu son derece hassas değer sayesinde şimdiki evren ortaya çıkmıştır. Peki, bu denge ne kadar hassastır? 

 

 Big Bang herhangi bir patlama değil, her yönüyle çok iyi hesaplanmış ve düzenlenmiş bir oluşumdur. 

 

Gök Cisimlerinin Aralarındaki Mesafeler 

 

Dünya gezegeni, bildiğimiz gibi Güneş Sistemi'nin bir parçasıdır. Güneş Sistemi ise, kusursuz bir planın ve mükemmel dengelerin bulunduğu bir mekandır. Güneş'in çapı, Dünya'nın çapının 103 katı kadardır. Bunu bir benzetmeyle açıklayalım: Eğer çapı 12.200 km olan Dünya'yı bir misket büyüklüğüne getirirsek, Güneş de bildiğimiz futbol toplarının iki katı kadar büyüklükte yuvarlak bir küre haline gelir. Asıl ilginç olan, aradaki mesafedir. Gerçeklere uygun bir model kurmamız için, misket büyüklüğündeki Dünya ile top büyüklüğündeki Güneş'in arasını yaklaşık 280 metre yapmamız gerekir. Güneş Sistemi'nin en dışında bulunan gezegenleri ise kilometrelerce öteye taşımamız gerekecektir. 

 

Gök cisimlerinin uzaydaki dağılımı ve aralarındaki bu devasa boşluklar Dünya'da canlı hayatının var olabilmesi için zorunludur. Gök cisimleri arasındaki mesafeler Dünya'daki yaşamı destekleyecek biçimde pek çok evrensel güçle uyumlu bir hesap içinde düzenlenmiştir. Bu mesafeler, gezegenlerin yörüngelerini hatta varlıklarını doğrudan etkiler. Bu mesafeler biraz daha az olsaydı, yıldızlar arası kütle çekim güçleri gezegenlerin yörüngelerini kararsız hale getirecekti. Bu kararsızlık ise gezegenlerde çok uç sıcaklık değişimlerine yol açacaktı. Eğer uzaklıklar biraz daha fazla olsaydı, süpernovalarla uzaya fırlatılan ağır elementlerin dağılımı çok seyrek olacak ve Dünya gibi dağlık gezegenler oluşamayacaktı. 

 

Yıldızlar arasındaki şu an var olan boşluklar bizimki gibi bir gezegen sisteminin var olabilmesi için en ideal mesafeye sahiptir. Kısacası evrendeki gök cisimlerinin dağılımı, insanın yaşamı için tam olması gereken ölçülerdedir. Aynı şekilde evrendeki dev boşluklar da, rastgele ortaya çıkmamışlardır; amaçlı bir yaratılışın sonucudurlar. (Harun Yahya, Evrenin Yaratılışı) 

 

 




-       Tek bir proteinin oluşması için DNA gerekir
-       Protein olmadan DNA oluşamaz
-       DNA olmadan protein oluşamaz
-       Protein olmadan protein oluşamaz
-       Tek bir proteinin oluşması için 60 ayrı protein gerekir
-       Bu proteinlerin bir tanesi bile eksik olsa protein var olamaz
-       Ribozom olmadan protein oluşmaz
-       RNA olmadan da protein oluşmaz
-       ATP olmadan protein oluşmaz
-       ATP’yi üretecek mitokondri olmadan da protein oluşmaz.
-       Hücre çekirdeği olmadan protein oluşmaz
-       Sitoplazma olmadan da protein oluşmaz
-       Hücredeki organellerden bir tanesi eksik olsa protein oluşamaz
-       Hücredeki bütün organellerin var olması ve çalışması için de proteinler gereklidir
-       Bu organeller olmadan da hiçbir şekilde protein olmaz. 

Bu sistem, bir arada çalışmak zorunda olan iç içe bir sistemdir. Biri olmadan diğeri olamaz. Tek bir parçası var olsa bile, sistemin diğer parçaları olmadan bu parça hiçbir işe yaramaz.
Kısacası,  
BİR PROTEİNİN VAR OLMASI İÇİN HÜCRENİN TAMAMI GEREKİR.Hücre, bugün incelediğimiz ve çok az bir kısmını anlayabildiğimiz mükemmel kompleks yapısı ile var olmadığı sürece, TEK BİR TANE BİLE PROTEİN MEYDANA GELEMEZ.


 

İçinde yaşadığımız evrenin varoluşu ile ilgili matematiksel olarak tanımlanamayacak kadar yüksek sayıda ihtimal içinden, tam olması gereken ihtimalin en mükemmel şekilde oluşmuş olması, yaratılışın apaçık delillerindendir. Kuşkusuz böyle kusursuz bir evrende yaşıyor olmamız, kör tesadüflerin ya da şuursuz atomların aldıkları kararların, oluşturdukları düzenin bir eseri olamaz. Tüm kainat, canlı ve cansız varlıklarla birlikte Alemlerin Rabbi olan Allah'ın eşsiz ilmini ve sonsuz gücünü kanıtlar.

 

Bu makale, Mercek Dergisi 05. sayı (Kasım 2001) 10. sayfada yayınlanmıştır.

Masaüstü Görünümü