Harun Yahya

RAMAZAN 2009 - 19.Gün








Kötülük işleyip bunun ardından tevbe edenler ve iman edenler; hiç şüphesiz Rabbin, bundan (tevbeden) sonra elbette bağışlayandır, esirgeyendir. (Araf Suresi, 153)





"Tevbe ve istiğfara devam eden kimseye Allahu Teala her sıkıntısından bir kurtuluş ve her darlıktan bir genişlik verir ve ummadığı yerden kendisini rızıklandırır." (Ebu Davud)







Rusya’da Büyüyen İslam / Timeturk / 24.12.2008





Gazeteci Almira Ahmedov İslam dininin tarihten günümüze kadar Rusya’da yayılmasını  anlattı. 7. yüzyılda Emeviler ile Kafkaslara gelen İslamiyet, günümüzde 140 milyonluk nüfusu ile, dünyanın en kalabalık nüfuslarından biri olan Rusya’nın 20 milyonunun Müslüman olması ile sonuçlandı. Avrupa’da yaşayan Müslümanların yabancı göçmen kimliğine karşın, Rusya’da yaşayan Müslümanlar ülkenin kendi vatandaşları.

2008 Pekin Olimpiyatları’nda Rus atletlerin kazandığı 23 madalyanın 10’u Müslüman atletlerin başarılarının ürünü. Rus Müslümanlarının ekserisi Volga-Ural bölgesi ve Kuzey Kafkasya’da yaşıyor. Moskova ve Saint Petersburg gibi Rusya’nın diğer yerlerinde de azımsanmayacak bir Müslüman nüfus bulunuyor. Rusya Federasyonu’nda Müslümanların hakim olarak yaşadığı yedi cumhuriyet: Volga-Ural bölgesindeki Başkırdistan ve Tataristan ve Kuzey Kafkasya’daki Çeçenya, İnguşya, Dağıstan, Karaçay-Çerkezya ve Kabardey-Balkarya. Yüz yıl boyunca komünizmin zulmü altında ezilmiş ve manevi yönden pek çok değerini yitirmiş olan Rus toplumunun üzerindeki bozulmalardan kurtulması ülkede İslam ahlakının yayılması ile mümkündür. Komünizm döneminde, ahlaki açıdan bozulmadan kalabilmiş olan Türk devletlerinin ‘Türk İslam Birliği’ çatısı altında birleşmesi, Rusya’nın içinde bulunduğu maddi ve manevi krizden çıkmasında önemli rol oynayacaktır.

Sayın Adnan Oktar Azerbaycan 525 Gazetesi ve Azerbaycan Haber Ajansı’na verdiği mülakatta Türk İslam Birliği ile Rusya’nın siyasi ve ekonomik anlamda tam bir güvence altına gireceğini şöyle anlatmıştır: 

“Ama Rusya’ya bir kere güvence verilmesi çok önemlidir ve rencide etmemek çok önemlidir. Yani, Rusya’yı mahcup etmek, küçük düşürmeye kalkmak bu yakışık almaz. Bir de tecrit etmek yalnızlığa itmek çok kötü bir şey. Yani Rusya’yı bir yalnızlığa itme politikası var bazı ülkelerin. Rusya’yı yalnızlığa itmek demek buradaki milyonlarca masum insanı bir anlamda yok etmek demektir. Bu vicdanlı bir davranış değil ki. Rus milleti asil millettir. Güzel insanlar Ruslar, yani niçin yok olsunlar, niçin ezilsinler, niye mağdur duruma düşsünler. Onun için onlara bu güvencenin şiddetle verilmesi çok önemli. Biz Rusya’nın dostuyuz. Her türlü faaliyette yanındayız. Askeri yönden de hiçbir risk yoktur. Hatta anlaşmada yapılabilir Rusya ile saldırmazlık yönünde bir pakt imzalanıp hiçbir şekilde böyle bir şey olmayacak diye garanti verilebilir. Bir de Rusya Türkiye’ye niye saldırsın.”

“Türkiye ile Rusya el ele verse Rus ekonomisi de adeta şahlanır. Ermeni ekonomisi de adeta şahlanır. Türk ekonomisi de şahlanır. Ama düşmanlıklarda ve mücadelede ekonomi kasılır kalır, fakirlik yayılır. Yani, insanların telif gücü kalmaz artık insanların kafası çalışmaz hale gelir. Düşmanlık insanı hasta eder, rahatsız eder.”






Göz Kapaklarımız Gözlerimizi Nasıl Korur?

Gözler vücudun dış dünyaya açılan pencerelerinden birisidir. Bu hayati organların korunması ve bakımı mükemmel bir sistemle yaratılmış olan göz kapakları sayesinde gerçekleşmektedir. İşte göz kapaklarının muazzam özellikleri:

- Görevi... Göz kapaklarının görevi, göz küresini korumakla birlikte "konjonktiva" (göz küresini göz kapaklarıyla birleştiren ince zar) ve "kornea"yı (gözün dış tabakası) her an belli bir nem oranında tutmaktır. Göz kapaklarının iç kısmında bulunan konjonktiva adlı katmanın damarları, uykuda oksijen alamayan gözün dış tabakasını besler.

- İnce Yapısı... Gerektiği zaman göz yuvasının üstünü tamamen ve sıkıca örtebilen göz kapağının derisi, vücudun diğer kısımlarında bulunan deriye göre çok daha incedir. Göz kapağı derisinin alt tabakası yağsız ve çok gevşektir, kan bu bölgede kolay toplanır. Eğer göz kapağının derisi kalın ve yağlı bir yapıya sahip olsaydı, gözlerin açılıp kapanması oldukça zor bir işlem olurdu.

- Otomatik Temizleme Özelliği... Her insan gün içinde hiç farkında olmadan binlerce kez gözlerini kırpar. Bu hareket, istem dışı olarak yapılır ve bu sayede gözler yoğun ışık temasından ve yabancı maddelerden korunur. İşlemin otomatik olarak yapılması da çoğu insanın farkında olmadığı bir nimettir.

Bu temizlenme, otomatik olarak yapılmasaydı ne olurdu? Böyle bir durumda insan göz kırpmayı yalnızca gözünün içinde rahatsız edici miktarda yabancı madde biriktiğinde hatırlardı. Bu da, gözün mikrop kapmasına neden olurdu. Gözler tamamen temizlenemediğinden puslu, bulanık bir görüntü meydana gelirdi. Göz kırpmak büyük bir sorun olur, insan gün boyunca sürekli göz kırpmayı unutmamaya konsantre olmak zorunda kalırdı. (www.gozdekimucize.com)

- Gözle Uyumlu Şekli... Göz kapağı, kavisli göz yapısının üstüne kusursuz olarak oturan bir mekanizmadır. Bu mükemmel uyum sayesinde, göz kapağının açılıp kapanması esnasında gözün ön yüzeyinde temas edilmeyen hiçbir nokta kalmaz. Göz kapağı, gözü bu şekilde kusursuz olarak sarmasaydı, kalan boşluklardaki yabancı maddelerin temizlenmesi mümkün olmayacaktı.

Antiseptik Göz Sıvıları

Her birkaç saniyede bir, göz kırpıldığında göz kapakları tıpkı araba camı silecekleri gibi gözleri sulandırır, yabancı maddeleri temizler. Uyku sırasında ise göz kapakları kapalı olduğu için gözler kurumaya karşı otomatik olarak korunur. Açılıp kapanma esnasında, göz kapağının içinde bulunan özel bir bezden (meibomius bezi) salgılanan yağlı bir salgı kapakların birbirlerine yapışmalarını engeller ve göz kapaklarının kaymasını kolaylaştırır. (www.derinAllahsevgisi.com)

- Uyurken Kapalı Durma Özelliği... Göz kapağının uyurken kapalı durması da çok önemlidir. Eğer göz kapağı uyurken kapanmasaydı, uyumak insan için son derece zor bir işlem haline gelecekti. Uyuyabilmek için karanlık bir odaya ihtiyaç olacak, gündüzleri hiç uyunamayacaktı. Uyku esnasında açık kalan gözler ise her türlü dış etkiye karşı savunmasız kalacaklardı.

Göz kapakları hakkında yer verdiğimiz birkaç özellik, Rabbimiz'in üstün sanatını görmemize ve sürekli şükretmemize vesile olan tecellilerinden yalnızca birkaçıdır. Kuran'da Yüce Allah'ın yaratışındaki bu kusursuzluk şöyle bildirilmektedir:

 “Ki O, yarattığı her şeyi en güzel yapan ve insanı yaratmaya bir çamurdan başlayandır. Sonra onun soyunu bir özden (sülale'den), basbayağı bir sudan yapmıştır. Sonra onu 'düzeltip bir biçime soktu' ve ona ruhundan üfledi. Sizin için de kulak, gözler ve gönüller var etti. Ne az şükrediyorsunuz?” (Secde Suresi, 7-9)







Kuran’da Dikkat Çekilen Sayılar-4

12 TOPLULUK VE TAŞTAN FIŞKIRAN 12 PINAR

Biz onları (İsrailoğulları’nı) ayrı ayrı oymaklar olarak on iki topluluk (ümmet) olarak ayırdık. Kavmi kendisinden su istediğinde Musa’ya: “Asan’la taşa vur” diye vahyettik. Ondan on iki pınar sızıp-fışkırdı; böylece her bir insan- topluluğu su içeceği yeri öğrenmiş oldu. Üzerlerine bulutla gölge çektik ve onlara kudret helvası ile bıldırcın indirdik. (Sonra da şöyle dedik:) “Size rızık olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yiyin.” Onlar Bize zulmetmedi, ancak kendi nefislerine zulmediyorlardı. (Araf Suresi, 160)

 Ayette “isnetey aşrate” (on iki) ifadesine kadar, “isnetey aşrate” ifadesindeki harfler 12 defa geçmektedir. (Elif: 2, se: 1, nun:2, te: 2, ye: 1, ayn: 2, şın: 1, ra: 1)

 “İsnetey aşrate” (on iki) ifadesinden itibaren ibare sonuna kadar kullanılan harf çeşidi 12. (Elif, se, nun, te, ye, ayn, şın, ra, sin, be, tı, mim)

 “İsneta aşrate” (on iki) ifadesinden itibaren ibare sonuna kadar, “isneta aşrate”nin harfleri 12 defa geçmektedir. (Elif: 3, se: 1, nun: 2, te: 2, ayn: 2, şın: 1, ra:1)

  “İsnetey aşrate” (on iki) ile “isneta aşrate” (on iki) arasında, bu kelimelere ait harflerin bulunduğu kelime adedi 12. (Buradaki yazılım farkı, kelimenin cümlede nesne, özne olma durumuna göre değişmesinden kaynaklanan bir dilbilgisi farkıdır.)

 Bulunduğu ibarede, “isneta aşrate ayna” (on iki pınar) ifadesine kadar kullanılan harf çeşidi 12. (Fe, elif, nun, be, cim, sin, te, mim, he, se, ayn, şın)






Sevgisizlik, Bencillik ve Stresin İnsan Vücudunda Oluşturduğu Gizli ve Açık Tahribatlar

Allah'a güvenip teslim olmayan insanlar, hayatlarını sürekli olarak sevgisizlik, mutsuzluk, üzüntü, stres, panik ve sıkıntı içinde geçirirler. Bu nedenle psikolojik kökenli hastalıklara yakalanır, bedenen çok hızla yıpranır, normalden daha kısa sürede yaşlanıp çökerler. Sevgiden uzak yaşadıkları bencil hayatın ve içinde bulundukları bozuk ruh halinin etkisi bedenlerinin her noktasında kendisini gösterir.






Stresin Ruhta ve Bedende Oluşturduğu Tahribat

Tevekkülsüzlüğün, Allah'a güvenip kadere teslim olmamanın yol açtığı ruhsal bozukluk ve sıkıntılar günümüzde 'stres' olarak tanımlanan ruhsal gerilim ile kendini göstermektedir. Stres; korku, güvensizlik, umutsuzluk, sevgisizlik, aşırı heyecan, endişe, baskı gibi duyguların, vücuttaki dengeyi bozarak bedende oluşturduğu bir durumdur. İnsanlar strese girdikleri zaman vücutları buna tepki gösterir ve alarma geçer. Bunun üzerine vücutta bazı biyokimyasal reaksiyonlar başlar. Kandaki adrenalin seviyesinin yükselmesi, enerji tüketiminin ve vücut reaksiyonlarının maksimum seviyeye çıkması, şeker, kolesterol ve yağ asitlerinin kana bırakılması, kan basıncının artması ve kalp atışının hızlanması bu reaksiyonlardan bazılarıdır. Strese bağlı olarak ileri düzeyde bazı psikolojik hastalıklar, uyuşturucu madde bağımlılıkları, uykusuzluk, deri, mide, tansiyon hastalıkları, migren, kemiklerle ilgili birtakım hastalıklar, böbrek dengesizliği, solunum bozuklukları, alerjiler, kalp krizi, beyinde büyüme meydana gelmesi gibi sorunlar baş gösterir.

Özellikle kronik stres, vücut fonksiyonlarını değiştirdiğinden, çok büyük zararlara sebep olabilir. Stres nedeniyle vücuttaki adrenalin ve kortizol miktarı normal olmayan bir şekilde yükselir. Uzun süreli streste, kortizol hormonunun yükselmesi, bazı hastalıkların -örneğin şeker hastalığı, kalp hastalıkları, yüksek tansiyon, kanser, ülser, solunum hastalıkları, egzema ve sedef gibi deri hastalıkları, bağışıklık sistemine bağlı rahatsızlıklar- erken yaşta ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Kortizol yüksekliğinin beyindeki hücreleri öldürmeye kadar varan etkileri bulunmaktadır.

- Stres ve Kalp Krizi

Stresin yol açtığı en ciddi hastalıklardan birisi kalp krizidir. Araştırmalar, agresif, telaşlı, endişeli, sabırsız, rekabetçi, kindar, asabi insanların kalp krizi geçirme oranlarının, bu davranışları az gösteren insanlardan daha fazla olduğunu kanıtlamaktadır.

- Stres ve Bağışıklık Sistemi

Stresle, bağışıklık sistemi arasında da yakın bir ilişki vardır. Fizyolojik stres, bağışıklık sistemi üzerinde önemli bir etki yapar ve bağışıklık sistemini çökertmeye çalışır. Stres altında olan beyin, vücutta kortizol hormonu üretimini artırır ve bağışıklık sistemini zayıflatır. Diğer bir deyişle beyin, bağışıklık sistemi ve hormonlar birbirleriyle ilişki içindedirler. Kısacası, stres insanın doğal dengesini bozan bir durumdur. Bu olağanüstü durumun süreklilik göstermesi vücut sağlığını bozarak, çok çeşitli rahatsızlıklara yol açar.

Tüm bu hastalıkların oluşma sebebinin yalnızca stres olduğu elbette ki söylenemez, ancak çıkış noktalarının çoğu kez psikolojik kaynaklı olduğu bilimsel olarak ispatlanmış bir gerçektir. Nitekim yaklaşık her gün gazetelerde ve televizyonda rastladığımız haberler bu durumu ispat eder niteliktedir.   (http://www.kurandanisaretler.com)

Stresin Olumsuz Etkilerinden Korunmak İçin...

Din ahlakının, Allah'ı sevmenin, Allah'tan korkmanın insan üzerindeki en olumlu etkilerinden birisi, elbette strese karşı sağladığı korumadır. Allah inancı olan insanların olaylara daha sabırlı ve olumlu baktıkları, zorluklar veya yaşam içinde karşılaşılacak olumsuzluklara daha dirençli oldukları açıktır. Özellikle inancın bu güzel etkisinden dolayı ABD'deki 125 tıp fakültesinden 80'inde din ve sağlık üzerine seminerler verilmektedir. ABD ve İngiltere'de yapılan araştırmalarda, hastalar için dua etmenin, hastaların rahatsızlık belirtilerini azalttığı ve iyileşme sürecini hızlandırdığı sonucu elde edilmiştir.

Din ahlakının tüm bu olumlu etkilerinin temelinde ise iman edenlerin Allah'a sevgileri, Allah'a teslimiyetleri ve her durumda Allah'a sığınarak O'na dua etmelerinin büyük bir etkisi vardır. Elbette Allah dilerse, samimi olarak iman eden bir kimseyi de türlü hastalıklarla ve sıkıntılarla deneyebilir, salih bir mümin tüm bunlar karşısında yine neşeli, huzurlu ve tevekküllü olur, çünkü Allah'ın kendisi için takdir ettiği kaderin en güzel ve en hayırlı olduğuna iman etmektedir. (http://www.gercekakil.com)





Keman Vatozu









Dönem: Mezozoik zaman, Kretase dönemi



Yaş: 95 milyon yıl


Bölge: Lübnan







Fosil biliminin yıllardır ortaya koyduğu sayısız delil, canlıların evrim geçirmediğini tasdik etmektedir. Resimdeki fosil de evrimcilerin görmezden geldikleri bu delillerden bir tanesidir. Görünümü nedeniyle keman vatozu ismini alan 95 milyon yıllık bu fosil, iskelet yapısını büyük ölçüde muhafaza etmiştir. Fosilde, balığın baş ve yüzgeç bölümleri tüm detaylarıyla seçilmektedir. Günümüz keman vatozlarından farksız olan bu fosil karşısında, evrimciler bir açıklamada bulunamaz, bir delil ortaya koyamazlar. Tek yapabildikleri demagoji yöntemiyle, insanları aldatmak, onların gözlerini boyamaya çalışmaktır. (http://www.dunyadadinedonus.com)






MEHDİ, PEYGAMBERİMİZ (SAV)'İN MÜHRÜNÜ KULLANACAKTIR

Hz. Cafer Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: “Adeta Kaim’i (Hz. Mehdi'yi) görür gibiyim ki, ...PEYGAMBER’İN ALTIN MÜHÜRLE MÜHÜRLENMİŞ sözleşmesini cebinden ÇIKARIYOR. MÜHRÜNÜ AÇARAK ONU İNSANLARA OKUYOR...

(Bihar, c. 52, s. 326)

Hadiste verilen bilgiden Hz. Mehdi (a.s.)’nin, eserlerinde ve her hayırlı, güzel ve faydalı işinde Peygamber Efendimiz (sav)’in mührünü kullanacağı anlaşılmaktadır.

Ayrıca hadisin ifadesinden, Hz. Mehdi (a.s.)'nin yazdığı ve hazırlattığı eserlerinde Peygamber Efendimiz (sav)’in mührünü kullanacağı; eserlerini Peygamberimiz (sav)'in mührüyle süsleyeceği de anlaşılmaktadır.

Hadiste bu mührün altın olduğuna yani altın renginde bir mühür kullanıldığına da özellikle dikkat çekilmiştir.






HEPİMİZ ADEM'İN ÇOCUKLARIYIZ





Ne Demişti

Sayın Adnan Oktar da pek çok açıklamasında Kitap Ehli ile Müslümanların kardeş olduklarını, hepimizin Hz. Adem'in evlatları olduğunu sık sık vurgulamakta, tüm insanların birbirlerini sevmelerini, birbirlerine merhametle ve anlayışla yaklaşmaları gerektiğini belirtmektedir. Sayın Oktar'ın insanları kardeşliğe, barışa ve hoşgörüye davet etmesinin etkileri dünya çapında birçok örnek de görülmektedir. Bunun en son örneklerinden biri de, ABD Devlet Başkanının yaklaşık 30 yıldır neredeyse hiçbir diplomatik ilişkilerinin olmadığı İran'a yönelik açıklamasıdır.

Azerbaycan Gazete 525, 27 Ağustos 2008

Adnan Oktar: Peygamber Efendimiz (sav), "Komşusu aç iken, tok yatan bizden değildir" diyor. Bu ne demektir? Üşüyorsa sen sıcak bir yerde yatıyorsan yine bizden değildir. Korkuyor da sen güven içinde yaşıyorsan yine bizden değildir. Yani, komşusu aç iken tok yatan bizden değildir manası çok geniştir. Her yönden eşit şartlarda olun anlamına geliyor bu. Yani, komşu, o da Allah’ın yarattığı Hz. Adem ile Havva annemizden gelen kardeşimiz o bizim. Her ne olursa olsun inançları da yanlış olabilir ama bizim kardeşimiz... Zaten ehli kitap bu insanlar. Hz. İsa’ya inanıyorlar. Allah’a inanıyorlar. Ehli Kitabın hükmü Kuran’da açık. O yüzden onlara bakış açısının çok ciddi şekilde güvence veren, onları koruyan, onlara şefkat duyan politikaya dönüşmesi lazım.

Azerbaycan Azadlık Gazetesi, 14 Eylül 2008

Adnan Oktar: Tabi ki güçlü olacak. İran’ın güçlü olması, Türkiye’nin güçlü olması, Rusya’nın, ABD'nin güçlü olması. Her devlet güçlü olmak durumunda zaten, buna saygı duyulur. Ama bu gücü insanların mutluluğu için kullanmak lazım. Dünyanın mutluğu için kullanmak lazım. Adalet için, barış için, kardeşlik için kullanmak lazım... Ben rahatsızım, Hz. Musa’nın evlatlarının, Hz. İbrahim’in evlatlarının orada öyle yaşamasından rahatsızım. Filistinliler de Peygamber Hz. İsmail Hazretleri’nin soyundan gelen mübarek bir nesildir. O çocuklar da, o insanlar da orada mahvoluyorlar. Hz. Yakup’un evlatlarıyla, Hz. İsmail’in evlatları birbirini kırıp geçiriyor. Buna Türk İslam Birliği dur diyecek işte. Diyecek ki siz ikiniz de Hz. İbrahim’in evlatlarısınız. İbrahim de Nuh’un evladı, Nuh da Hz. Adem’in evladı. Hepimiz Hz. Adem’in oğullarındanız, kardeşiz, bunu durduracağız diyecekler...





Ne Oldu



Taraf, 21 Mart 2009




Barrack Obama’nın Nevruz sebebiyle yaptığı açıklama:
“Bazıları bizleri hala farklılıklarımızla tanımlıyor. Şair Sadi Şirazi’nin bundan yıllar önce yazdığı mısraları hatırlayalım: “Ademoğlu, birbirinin uzvu (gibi)dir. Ki aynı cevherden yaratılmıştır. Bir özden yaratılan Adem’in çocukları birbirinden ayrı kaldı.”

Yeni bir zamanın gelişi bize hepimizin paylaştığı insanlığımızı hatırlatıyor. Yeni bir başlangıç umudu aradığımızda bu ruhu bir kez daha başvurabiliriz.









Rahman Rahim Olan Allah




Allah'ın Rahman ve Rahim sıfatı insanın doğumundan ölümüne, hastalıktan sağlığa, tüm acizliklerde canlı ve cansız varlıklardaki eşsiz güzelliklere kadar tüm kainatı tamamen sarmış durumdadır. Allah'ın tüm insanlara olan merhameti, şefkati, sevgisi, yardımı, koruması, lütfu ve bağışlayıcılığı Rabbimiz'in "Rahman ve Rahim" sıfatının en güzel tecellilerindendir. Bu, iman sahiplerinin hem kainata hem de tüm canlılara olan bakış açılarını derinleştirmekte, ahlaklarını güzelleştirmektedir. Yaratıcımızın bu eşsiz isimlerindeki güzelliği, ferahlığı, hayırları, nimetleri kavramak ve Rahman ve Rahim isimlerinin İslam dinine hakimiyetini fark etmek, insanın imanda derinleşmesinde, Allah'ı en güzel isimleriyle tanımasında çok önemli bir adımdır.


Masaüstü Görünümü