Harun Yahya

Milletimiz Türkiye'nin bölünmesine asla izin vermez


Türkiye toprakları üzerinde uzun zamandır oynanan bir oyun devam etmekte. Sayın Başbakanımız’ın defalarca “tek bayrak, tek millet, tek vatan, tek devlet” vurgusu yapmasına ve millet olarak bu düşünce ve değerlerimizden asla vazgeçmeyeceğimizi ifade etmiş olmasına rağmen, bazıları hala Türkiye’yi bölme planları yapmaktadır. Bu sebeple, hükümetimizin bölünmeye karşı dirayetli tutumunun milletimiz tarafından tam desteklenmesi, bunun için de “bölünmeye tüm milletimizin karşı olduğunun” sürekli gündemde tutulması son derece önemlidir. Devletimizin tüm kurumları ve milletimiz tarafından gayet iyi bilindiği üzere, hem PKK’nın hem de bölge üzerinde çeşitli planları olan farklı ülkelerin Bağımsız Komünist Kürdistan oluşturma hayali vardır. PKK propagandasının temel çıkış noktalarından biri bu bölünmenin gerçekleştirilmesidir.  ABD’deki bazı evanjelikler başta olmak üzere bir çok kesimin uzun zamandır gündeminde olan bu sinsi plan, son dönemlerde yine sinsi yöntemlerle gündeme getirilmeye ve uygulamaya sokulmaya çalışılıyor.

 

Türkiye’yi neden bölmek istiyorlar?


Türkiye başta Ortadoğu olmak üzere, tüm Türk ve İslam dünyasında önder olabilecek tek ülke konumunda. Büyük Türkiye’ye ve Türk İslam alemini birleştirmeye doğru hızla ilerlediği için Türkiye’nin gücünü kırmak isteyen bir kesim var.

Özellikle Batı dünyası, gitgide güçlenen, kendi kontrolleri dışında bir Türkiye’nin olmasını istemiyor.

Türkiye’nin manevi, sosyal, tarihi gücünden, kendi menfaatleriyle çeliştiği için çekinen çok farklı güçler var. Türkiye küçük, güçsüz bir ülke olursa rahat olacaklarını, bölgeyi diledikleri gibi kontrol edebileceklerini düşünüyorlar.

Sakin kontrol edilebilir bir Türkiye’nin varlığını menfaatlerine uygun görüyorlar.

Söz konusu güçler, Ortadoğu gibi hassas dengelerin olduğu bir bölgede her türlü operasyonu diledikleri gibi yürütmek istiyorlar. Fakat Türkiye’nin bölgede güçlü ve lider olması onlar açısından bir zorluk oluşturuyor. Türkiye güçlendikçe, sözü geçen bir gücün bölgedeki varlığından tedirgin oluyorlar.

Batı’da, güçlü ülkelerin yönetimlerinde yer alan bir kısım Evanjelikler ise, Armageddon savaşının Türkiye’nin Güneydoğusunda gerçekleşmesi gerektiğine inanıyor ve bu nedenle oradaki karışıklıkların son bulmamasını istiyorlar.

Onların planlarına göre o bölgenin bir an önce güçlü Türkiye’den koparılması gerekiyor ki Armageddon kolaylaşsın. Kendi çarpık mantıklarına göre, Yecüc ve Mecüc olarak tanımlanan halkın oradaki bölge halkı olduğuna inanıyor ve bölgede gerçekleşecek kanlı savaş ve atların boyunlarına kadar varan kanın akıtılması için gerekli ortamın hazırlanması gerektiğini düşünüyorlar. Kendi kirli planlarına göre Kürt kardeşlerimizi orada o kan denizinin içinde boğmayı planlıyorlar.

Bölgede komünizmin yaygınlaşması ve dolayısıyla terörün var olması, söz konusu Evanjelikler için aynı zamanda bir gerekçe haline getiriliyor. Onlar, Amerika’nın ve diğer ülkelerin müdahalesi için “orada anarşi çıkaran komünist bir topluluk var” demeyi ve büyük bir savaş için planlarına uygun ortamın hazırlanmasını bekliyorlar. Türkiye devleti bir bütün halinde var oldukça bunu başaramayacaklarını biliyorlar. İşte bu yüzden bölünmenin gerçekleşmesi için her türlü yola başvuruyorlar.


 

Türkiye’yi nasıl bölmek istiyorlar?


İç Anadolu bölgesinde, Ankara civarında, Kırşehir, Karaman, Kayseri gibi illerin de dahil olduğu dar bir bölgede sıkışmış küçük bir Türkiye istiyorlar.

İstanbul’u ayrı bir devlet yapmayı düşünüyorlar. Bizans dönemindeki gibi, Hristiyanların rahat edeceği ve rahat rahat kullanabilecekleri, onlara ait bir İstanbul olsun istiyorlar.

Akdeniz ve Ege’yi de turistik, Avrupa’ya açık ayrı bir devlet olarak düşünüyorlar. Ege ve Akdeniz bölgelerini bu şekilde ayırarak birer eğlence mekanı haline getirmeyi ve buradan kendilerince pay elde etmeyi planlıyorlar.

Marmara, Ege ve Akdeniz bölgesini Avrupa Birliği’ne almayı düşünüyorlar.

Bu bölgelerde oteller, eğlence yerleri, gazinolar yapmayı planlıyorlar. Genellikle Müslüman olmayanlara hizmet verecek bir bölge olmasını istiyorlar. Diğer milletlerden herkesin gelip eğlence için kullanacakları, fakat bizim milletimizin -haşa- adeta garson gibi kullanıldığı bir ortam düşünüyorlar. Akdeniz, Marmara ve Ege’deki necip milletimizin, haysiyetine, onuruna ve vatanına kesin ve reddedilemez bir bağlılık içinde olduğunu fark edemiyorlar.

Yunanistan’a yönelik uyguladıkları yöntemi Türkiye’nin kıyı kesimlerinde de uygulamak istiyorlar. Yunanistan şu anda Avrupa’nın garsonu konumunda. Bu yöntemle mahvettiler Yunanistan’ı. Orada da genç nüfusu kullandılar, Türkiye’de de aynı şekilde kullanmak istiyorlar.

Karadeniz’i ise istemiyorlar. Karadeniz halkının son derece vatanına milletine bağlı sadık bir millet olduğunu, Allah rızası için vatan uğruna her birinin canlarını vereceklerini unutarak - Allah esirgesin- Lazistan olarak ayrılmasını istiyorlar.

Güneydoğu ve Doğu Anadolu’yu zaten Avrupa Birliği’ne hiçbir şekilde dahil etmek istemiyorlar. Bu iki bölgenin tamamını Kürdistan olarak ayırmak ve orada komünist bir devlet kurmak istiyorlar. Bu bölgeyi Kuzey Irak’la birlikte sadece doğal kaynakları için sömürmeyi düşünüyorlar.

Türkiye olarak ise geriye sadece İç Anadolu bölgesinin kalmasını planlıyor ve  bunu bize çeşitli sinsi yöntemlerle, nezaketiyle, yavaş yavaş telkin etmeye çalışıyorlar.


 

Hangi yöntemleri kullanıyorlar?


Güneydoğu’da hemşeri ruhunu kullanıyorlar, bundan istifade etmeye çalışıyorlar. Hemşerilerin birbirlerini yakın görmeleri üzerinde durarak, onlara diğer bölge ve şehirlerdeki insanlardan farklı oldukları telkinini vermeye çalışıyorlar. O zaman ayrılmanın daha kolay ve mümkün olacağını düşünüyorlar.

Abdullah Öcalan’ı ise şu an için  lider olarak gösteriyorlar, şu anda hapishanede çok iyi korunduğu için, çok güçlü gibi görünüyor. Ancak, Abdullah Öcalan herhangi bir şekilde dışarı çıkarsa, ilk çıktığında çok kısa sürede vurulur. Çünkü onların istediği gibi bir lider değil o. Marksizme, komünizme ihanet etmiş olarak görüyorlar. Kendini müslümanlığa sempati duyuyor gibi gösterdiğine inanıyorlar. Bu sebeple şu an suni olarak lider gibi gösteriliyor. Yoksa Abdullah Öcalan liderliğini kaybedeli aslında çok oluyor. Komünistler de onun Müslüman olun çağrısını kabul etmez.

Kandil ve Avrupa’daki örgüt liderlerin bir kısmı nokta operasyonundan çekindikleri için Abdullah Öcalan’ın liderliğini şimdilik kabul ediyor görünüyorlar. Sakine Cansız gibi karşı çıkanların etkisiz hale getirildiğini görüyorlar. Yani Abdullah Öcalan aslında şu an koltuk değnekleriyle ayakta tutulan bir lider. Yani onlar için liderlik vasfını kaybetti.

Ayrıca hapisten çıktığı takdirde Abdullah Öcalan’ın PKK’ya gücü yetmeyeceği açıktır. Teslim olun dese dinlemezler. Şu an taktik yaptığını düşünüyorlar. “Güneydoğu’yu bölmek, Türkiye’ye ve Müslümanlara şirin görünmek, elini güçlendirmek için şu an mecbur. Ustaca bir taktik yapıyor” zihniyetindeler.

PKK ve onun destekçileri, Güneydoğu’yu tehdit altında tutuyorlar. Zor ve baskıyı kullanıyorlar. Güneydoğu’da toplanan kalabalığın da büyük bölümü tehditle toplanan bir kalabalıktır. PKK silahının gölgesinde, şiddetli korkunun kol gezdiği ortamda sivil halkın büyük kısmı haklıdan yana olamıyor, güçlüden yana olmak zorunda kalıyor. Böyle yaparak ailelerini ve kendilerini güvenceye alacaklarını düşünüyorlar. Şu anda bile böyle bir dehşet ortamı varken, bölgenin PKK unsurlarının denetiminde olması durumunda halkın nasıl bir baskı altına alınacağı ise açıktır.


 

Türkiye bölünürse neler olur?


Türkiye diye bölgede etkin olan, liderlik vasfına sahip bir güç kalmaz. Bölünen hiçbir parçanın bir gücü olmaz. Bölünen bölgelerin askeri gücü de olmaz. Küçük küçük, iddiasız Lüksemburg veya Litvanya gibi ülkeler meydana gelir.

Bir tek Güneydoğu iddialı olabilir. Çünkü orada PKK çok yırtıcı komünist bir rejim düşünüyor. Diğer Kürt bölgelerle birleşerek İran, Suriye ve Irak’taki Kürt kardeşlerimizi de kendi himayelerine almayı, bir korku imparatorluğu kurmayı ve yırtıcı bir rejim oluşturmayı düşünüyorlar. İşte bu nedenle Güneydoğu’da oluşacak ayrı bir yapı, komünizmi terör ve baskı yoluyla yaygınlaştırmaya çalışan bir sistem meydana getirecektir.

Güneydoğu’da komünist bir yönetim kaçınılmaz olarak komünistleşen bir halkı beraberinde getirecektir. Halkın büyük bir bölümü üzerine korku hakim edilecek ve mecburen komünizmi benimsediklerini söyleyeceklerdir.

Halk, Türkiye Cumhuriyeti’nin Güneydoğu’daki bir rejime karşı yenildiğini gdüşünecek, PKK’yı güçlü görecek ve –gerçekte istediğinden veya benimsediğinden değil- korkarak ve mecburen “komünistim” diyecektir. “Türkiye hükümetinin baş edemediğiyle ben nasıl baş ederim?” diye düşünerek teslim olma yoluna gidecektir.

Federatif sistem söz konusu olduğunda, siyasi partiler de gücünü birer birer kaybedecek, her bölgenin kendine ait güçsüz bir partisi olacaktır. Dolayısıyla her bölge politik olarak son derece güçsüz ve cılız bir hale dönüşecektir.  

Güneydoğu’da ise sadece küçük küçük çeşitli komünist partiler olacak ve hepsi de güçlü ve terörizme destek veren partiler olacaktır. Bölgede artık ne MHP, ne BBP, ne Saadet Partisi, ne CHP, ne AK parti hiçbir şekilde görev yapamayacaktır.

Türkiye şu an bütün olarak bile çok küçük bir toprak parçası, Türkiye nüfusu veya toprağı bir eyalet sistemini kaldıracak kadar çok değil. Şu anki yüzölçümü ve sayısı ile Türkiye, ucu ucuna, bölgede ve dünyada lider olacak bir güce ve görünüme sahip. Böyle bir bölünme sonrasında Türkiye, hiçbir yerde ve hiçbir kararda kaale alınmayan vasıfsız bir ülke konumuna gelecektir. Bölünme Allah esirgesin Türkiye’nin bitmesi demektir.


 

Bu sinsi plana karşı ne yapmak gerekir?


Ülkemizle ilgili olarak sinsi bir plan söz konusu olduğundan her zamankinden daha dikkatli ve birlik içinde hareket etmek zorundayız.

Başbakanımız son derece akılcı ve zekidir. Herhangi bir oyuna gelmez. Bu konuda gönlümüz rahattır. Fakat hükümet üzerindeki iç ve dış potansiyel baskının kalkması için milletimiz olarak biz de hükümetten yana olmak durumundayız. Desteğimizi açık açık göstermeliyiz. O zaman Sayın Başbakanımız da göğsünü gere gere, “Ben milletin dediğini yapmakla mükellefim. Milletim benim böyle istiyor” diyebilsin.

Bu desteği göstermenin en güzel yolu, bölünmeye karşı olduğumuzu, federasyon, eyalet, özerklik gibi hiç bir yapıyı kabul etmediğimizi açık ve net ifade etmektir. Sayın Başbakanımız’ın dediği gibi, “tek vatan, tek bayrak, tek millet, tek devlet” düşüncesini gür olarak savunmaktır. Başbakanımız’ın da dediği gibi, eyalet sistemi Osmanlı gibi güçlü bir yapı olduğunda, yani İttihad-ı İslam oluşturulduğunda düşünülebilecek bir sistemdir. Bugün ise bu tarz düşünceler güç değil, zayıflama getirir.

Bazıları federatif bir sistem olduğunda “iyi kalkınırız” diyorlar. Parça parça olduğunda kalkınmanın gerçekleşebilme ihtimali elbette var. Örneğin rekabetin meydana gelmesi, bir ihtimal kalkınmayı da meydana getirecektir. Ama aslında tam tersi çok daha olasıdır. Tüm Türkiye’yi tamamen ekonomik çöküntüye götürür. Fakat önemli olun şudur ki, kalkınma olsa bile vatanın, milletin parçalanması, haysiyetin yok olması sonrasında zenginlik, özellikle bizim asil Türk milletimize hiçbir şey ifade etmeyecektir.

 CHP, MHP, ve BBP bölünmeye karşı olduklarını çeşitli şekillerde ifade etmektedir. Ama bunun daha da artması gerekir. Saadet Partisi’nin de bu dönemde sesinin daha gür çıkması ve bölünmeyi hiçbir şekilde kabul etmediklerini söylemeleri gerekir. Alperenlerin, ülkücü gençliğin, milli görüş gençliğinin ve CHP gençliğinin hepsinin daha da güçlü şekilde, “Biz Türkiye’nin bölünmesini istemiyoruz. Üniter yapının dağılmasını istemiyoruz. Biz Türkiye’nin bütünlüğünden yanayız. Federatif sistem gibi sistemler Türkiye’yi parçalama oyunudur. Bunları asla kabul etmiyoruz, istemiyoruz” demesi şarttır. Buna ihtiyaç var.

Başbakanımız son derece şuuru açık, aklı başında, Allah’tan korkan, dirayetli ve samimi bir insandır. Vatanın bölünmesine hiçbir şekilde izin vermeyeceği açıktır. Fakat bu konuda desteğimiz önemlidir. Eğer Sayın Başbakan’a, “Türkiye’nin birliği bütünlüğü konusunda yanındayız” dersek, o zaman kendi halkının desteğiyle bu konudaki hitabı da, konuşması da rahatlar, eli güçlenir. Avrupa’ya ve Amerika’ya açık açık, gürül gürül bizim görüşümüzü dillendirebilir.

Herkes müthiş bir teyakkuz içinde olmalı. Bu dönemde hükümeti, Başbakanı yalnız bırakıp seyretmek olmaz, yıpratmak olmaz. Sayın Başbakan delikanlıdır, dürüsttür, samimidir, tavrı da, karakteri de iyidir. Israrla desteğimizi belirtmemiz son derece önemlidir.

Daha şimdiden üniter sistemi tartışmaya açmak çok tehlikeli olur. İttihad-ı İslam gerçekleşir, bütün Müslümanlar birlik olur, Müslümanların manevi bir lideri olur... İşte o zaman Türkiye’nin bütünü tamamı milli bir devlet olarak içte ve dışta bağımsız bir ülke olarak İslam aleminin bir eyaleti gibi kabul edilebilir. O zaman ülkeler o büyük birliğin eyaletleri haline gelebilir. Musul, Kerkük, Irak, her biri eyalet haline gelebilir.

Ancak Merkez, baba devletin büyük olması lazım. Baba devlet küçük ve güçsüz olursa onu kimse dinlemez, kimse kaale almaz. İç Anadolu’nun içinde küçücük bir Türk devleti kurulup da “İslam aleminin lideri bu devlet” denirse, kimse bunu ciddiye almaz. Askeri güç gitmiş, Karadeniz gitmiş, Güneydoğu gitmiş, Akdeniz gitmiş, Ege gitmiş... Hiçbir nüfuzu, ağırlığı, askeri gücü ve politik gücü kalmamış sıradan bir ülkeye hiç kimse itibar etmeyecek, kimse etrafında toplanmayacaktır.

Güneydoğu’da sadece Kürt’ü esas almak, Laz’ı Çerkez’i insan olarak görmek istememek, memleketine sokmak istememek; Karadeniz’de Kürt görmek istememek deliliktir. Mardin’de Lazlar olması, Karadeniz’de, Ege’de Kürtlerin olması güzeldir. Biz karışmış bir milletiz. Tek bir milletiz. Bunu kaynaşarak, özellikle kaynaştığımızı göstererek yapmamız gerekiyor.

Türkiye’ye Amerika eyalet modelini getirmeye çalışanlar şu önemli gerçekten hiç bahsetmemektedirler. Amerika kahredici silahlara, dünyanın en güçlü hava filosuna sahip, uçak gemileri olan, dünyayı titretecek güce sahip bir ülkedir. Dünyanın her yerinde üsleri bulunur. Amerika’da federatif sistemin olduğu doğrudur, ama zaten bu gücüyle 100 parçaya bile bölünmesinde sakınca yoktur. Bu, Amerika’yı etkilemez. Çünkü zaten güçlü bir ülkedir, bölünmesi gücünü etkilemez. Bu güç farkının da sık sık dile getirilmesi gerekmektedir.

Devletimizin de okullarda Darwinist-materyalist eğitimi durdurması çok güzel olur. Bu konuda baskılar olduğu bilinen bir gerçek, dolayısıyla hükümetimize bu konuda da destek olmamız önemlidir. Hükümetimizin cesurca, PKK’nın temel ideolojisini oluşturan, komünizm ve terörizmin altyapısını oluşturan Darwinizm eğitimine son vermesi sorunları çözer. Devletimiz korkmaz, dolayısıyla gereğini yapmalıdır.

Milletimizin birbirine kenetlenmesi, birbirini çok sevmesi, Allah'tan çok korkması, Allah'a canı gönülden bağlanması, Kuran'a bağlanması ise bu konuda en önemli çözümü getirecektir.


 

Türkiye’yi bölme planının Mehdiyeti durdurmaya yönelik olduğu aşikardır


Şu unutulmamalıdır ki, özellikle Türkiye’ye yönelik bu sinsi planların arkasındaki en büyük sebep, bir kısım odakların, sayısız alamet ile kendisini açıkça gösteren Mehdiyeti kendilerince engelleme çabalarıdır.

Bu konuda CIA’de özel bölüm oluşturulmuş olması, orada Kuran’ı ve hadisleri ezbere bilen, her türlü İslami eseri inceleyen ve yalnızca bu amaç nedeniyle eğitilen kişilerin bulunması elbette bir plan üzerinedir.

Bu kişiler, Hz. Mehdi (as)’ın çıkış dönemi içinde bulunduğumuzu, Hz. Mehdi (as)’ın hayatta olduğunu ve çıkış yerinin ise İstanbul olduğunu gayet iyi bilmektedirler. İçinde bulundukları panik ve Türkiye’yi güçsüzleştirme planı işte bu nedenledir. Oysa ne yaparlarsa yapsınlar Mehdiyeti engelleyemeyeceklerinin farkında değildirler. Allah’ın yarattığı kader mutlaka yerine gelir.

İşte bu sebeple tüm kardeşlerimizin, İttihad-ı İslam’ı, Mehdiyeti engellemeye çalışanlara karşı, Mehdiyeti, birliği, kardeşliği savunmaları ve bütün bunlardan dolayı baskı altına alınmaya çalışılan hükümetimizi de destekleriyle rahatlatmaları gerekmektedir. Güçlü bir Türkiye ve Müslümanların birliği için, daima vatanın birlik ve bütünlüğünü her fırsatta, açıkça, güçlü bir şekilde dile getirmeleri gerekmektedir.


 

Sonuç

PKK’nın silahını bırakıp gitmesi hiçbir şey değiştirmeyecektir. Üstelik onları kabul edecek de bir ülke olmayacaktır. Tıpkı bir başka ülkeden göç eden terörist gurubu Türkiye’nin kendi topraklarına kabul etmeyeceği gibi... Ayrıca bir terörist, eğer teröre inanıyorsa, gideceği ülkede de teröre devam edecektir. Örneğin buradan Suriye’ye geçecek, orada daha kapsamlı silahlar bulacak ve orada kan akıtacaktır. Ülkemizde nasıl kan akmasını istemiyorsak, bir başka ülkedeki kardeşimizin kanının da akmasını elbette istemeyiz.

Ama onları tedavi edersek zaten gitmelerine de gerek kalmaz. Zaten Müslümanlar olarak bizim amacımız insan kazanmak olmalıdır. Çünkü onlar, komünizmi doğru bir ideoloji olarak benimsediklerinden, yani yanlış eğitildiklerinden dolayı teröre başvurmaktadırlar. Dolayısıyla doğru eğitime ihtiyaçları vardır.

Bilimsel delillerle ve iman hakikatleriyle tedavi edebiliriz, onları doğru eğitimden geçirelim. Yanlış ideolojik eğitimden dolayı zehirlenen zihinlerini temizleyelim. Eğitirsek gitmelerine de gerek kalmaz. Bölücülükten vazgeçerse, silahı bırakırsa, anarşiyi bırakırsa, terörü bırakırsa kalsınlar eğitelim, faydalı insan haline getirelim. Devletimiz bunun için, okullarda Darwinist materyalist eğitime karşı, bilimsel ilme dayalı materyalizm ve Darwinizm karşıtı eğitim vermelidir. Kuran mucizelerini ve iman hakikatlerini anlatmalıdır. Eğitmek varken, gidin demek doğru değil.

Yanlış ideolojiyi durdurmak için karşı ideolojik eğitim şarttır. Türkiye bunu şu anda yapmıyor. Bilakis okullarda Darwinist materyalist eğitim veriyor. Bu eğitimin, PKK’nın dağlarda özel olarak aldığı ideolojik eğitim olduğu unutulmamalıdır. İşte bu sebeple Devletimizin Darwinist materyalist eğitimi durdurması son derece elzemdir. Buna karşı anlatılacak şey ise sadece bilimsel gerçekler olacaktır. Bilimsel deliller anlatılacaktır. Bilimsel deliller sergilendikten sonra gençlere “gördüğünüz bu delillere göre kendiniz karar verin” denecektir.

İşte böyle bir eğitim sonrasında PKK sorunu da komünizm sorunu da kalmayacaktır. Dolayısıyla devletimizin karşı karşıya kaldığı sorunun, silah, güç ya da tek başına terör sorunu değil, ideolojik bir sorun olduğu gerçeğini ihmal etmemesi gerekir. İdeolojik olarak sapkın bir fikir yenilmedikçe, yapılan geçici önlemler bir sonuca varmayacağı gibi, mutlaka sorun çıkaracaktır. PKK’ya, komünist tehdide ve bölünmeye tek çözüm, bilimsel delillerle PKK’nın fikir sisteminin bitirilmesidir. Bu ise ancak, Darwinizm’e karşı gerçek bilimsel delillerin ortaya konması ile mümkün olabilir.

Ayrıca, Batı’nın da güçlü Türkiye’den tedirgin olmasını gerektiren hiçbir husus yoktur. Çünkü Türkiye bir sevgi gücüdür. Türkiye’nin Türk İslam alemini birleştirerek meydana getireceği dev birlik de bir sevgi birliği olacak, Hristiyanların da Musevilerin de diledikleri gibi özgürce yaşayacakları bir ortam meydana gelecektir. Dolayısıyla İttihad-ı İslam’ın kurulması Batı’nın da kurtuluşu olacak, tüm dünyaya kardeşlik ve sevginin hakim olmasını sağlayacaktır.

Masaüstü Görünümü