Harun Yahya

Böceklerle İlgili Kuran Mucizeleri


Doğayı inceledikçe, hep aynı gerçekle karşılaşırız. Canlılar, evrim teorisinin “tesadüf” iddiasını tamamen geçersiz kılan, son derece iyi sistemlerle donatılmış kompleks yapılara sahiptirler. Her canlı, kendi üzerinde, yaratılmış olduğunu bize gösteren deliller taşımaktadır. Böcekler canlıların akılcı davranışlarına örnek oluşturan delillerden yalnızca biridir. Tüm bu muhteşem yaratılışın sahibi ise, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbi olan Yüce Allah’tır. Allah böcekleri yaratanın Yüce Zatı olduğunu Kuran’da haber vermiştir.

www.karincamucizesi.com

Böceklerin bilim adamları tarafından her geçen gün yenileri keşfedilen olağanüstü özellikleri, tüm böcek türlerinin başlı başına birer yaratılış harikası olduğunu gösterir. Bu canlıların her birinin yaratılışında öyle hassas dengeler söz konusudur ki, bu son derece kusursuz ve detaylı sistem karşısında Yüce Allah’ın kadri, kuvveti, yaratışındaki incelikler çeşitlilik ve üstün akıl bir kez daha kavranır. Yüce Allah her şeyi olduğu gibi böcekleri de üstün bir ilim ve hikmetle yaratmıştır.


Toplu Hareket Eden Çekirgeler



“Gözleri ‘zillet ve dehşetten düşmüş olarak’, sanki ‘yayılan’ çekirgeler gibi kabirlerinden çıkarlar.” (Kamer Suresi, 7)

Yukarıdaki ayette, iman etmeyenlerin ahiretteki durumları tarif edilmektedir. Gelmiş geçmiş milyarlarca insanın topluca dirilişi, yayılan çekirgelere benzetilmektedir. Kuşkusuz Allah’ın bu örneği vermesinin pek çok hikmeti vardır.




20. yüzyılda çekirgeler üzerinde mikro kameralarla yapılan kapsamlı araştırmalar esnasında birçok bilgi edinilmiştir. Çekirge sürüleri çok kalabalıklardır ancak adeta tek bir vücut olarak hareket ederler. Milyarlarca çekirge biraraya gelerek kilometrelerce uzunluk ve genişlikteki kapkara bir yağmur bulutunu andırırlar. Bu sürülerin bazılarının 3-5 kilometre genişliğinde ve metrelerce derinlikte olduğu tespit edilmiştir. Çekirge sürüleri bu yoğunluklarından ötürü, havanın kararmış gibi görünmesine sebep olurlar.

Bu canlılarla ilgili tespit edilen bir diğer bilgi de yumurtalarını toprağın içine tohum gibi yerleştirmeleri ve çekirge larvalarının uzun bir süre toprağın altında kaldıktan sonra, yeryüzüne topluca çıkmalarıdır. Dişi çekirgeler toprağın içine 10-15 cm’lik bir tünel kazdıktan sonra, bir seferde 95-158 larva bırakırlar. Bir çekirge bu işlemi yaklaşık üç sefer tekrarlar. Larvalar olgunlaştıklarında -havanın sıcaklığına bağlı olarak 10-65 gün arası bir zamanda- toplu olarak toprağın altından çıkarlar. 1m2’lik bir alanda 1.000 yumurta çukuru bulunabilir. Çekirge sürüleri birkaç yüz km2’lik alanı kaplayabilecek çokluktadırlar. Km2 başına düşen çekirge miktarı ise 40-80 milyon arasında değişmektedir. Çekirgelerin toprağın altında olmaları, uzun bir süre kaldıktan sonra topluca ve çok kalabalık olarak yeryüzüne çıkıyor olmaları, kıyamet günü insanların dirilişine benzer bir görünüm olabilir. (Doğrusunu Allah bilir.)

Günümüzde çekirgeleri araştırmak üzere özel birimler kurulmuştur ve bu araştırmaların bir kısmında uzaktan kumandalı görüntü elde etme sistemleri kullanılmaktadır. Hatta NASA’nın uydu verileri dahi, Afrika’da çöl çekirge kolonilerinin geliştikleri alanları tespit etmek amacıyla kullanılmaktadır. Uydu verileri sayesinde 18 milyon km2’lik alanlar içinde yerden ve havadan kapsamlı araştırmalar yapabilmek mümkün olabilmektedir.

Görüldüğü gibi çekirgelerle ilgili tespitte bulunabilmek için kullanılan bu teknolojilerin bulunmadığı bir dönemde, böyle bir benzetmenin yapılması Kuran’ın, herşeyin bilgisine sahip Allah’ın vahyi olduğunun delillerinden biridir.


Karıncaların İletişimi



Kuran’da Hz. Süleyman (a.s.)’ın ordularından bahsedilirken, karıncaların arasında bir “haberleşme sistemi” olduğuna işaret edilmektedir:

“Nihayet karınca vadisine geldiklerinde, bir dişi karınca dedi ki: “Ey karınca topluluğu, kendi yuvalarınıza girin, Süleyman ve orduları, farkında olmaksızın sizi kırıp geçmesin.”” (Neml Suresi, 18)

20. yüzyılda karıncalar üzerinde yapılan bilimsel araştırmalar, bu küçük hayvanların çok organize bir sosyal yaşantıları olduğunu ve bu organizasyonun gereği olarak aralarında çok kompleks bir iletişim ağının var olduğunu ortaya koymuştur. National Geographic dergisinde yayınlanan bir makalede bu konudan şöyle bahsedilmektedir:

Büyük veya küçük herhangi bir karınca, başındaki karmaşık duyu organlarıyla, milyonlarca hatta daha fazla kimyasal ve görsel sinyalleri yakalar. Beyin 500.000 sinir hücresi içerir; gözler birleşiktir; antenler insandaki burun ve parmak ucu gibi hareket eder. Ağzın altındaki projeksiyonlar tadı algılar, kıllar dokunmaya karşılık verir.

Biz farkına varmasak da karıncalar, hassas duyu organları sayesinde oldukça farklı iletişim yöntemleri kullanırlar. Avlarını bulmaktan birbirlerini takip etmeye, yuvalarını kurmaktan savaşmaya kadar hayatlarının her anında bu duyu organlarından faydalanırlar. 2-3 milimetrelik vücutlarının içine sığdırılmış 500.000 sinir hücresiyle, insanları hayrete düşürecek bir iletişim sistemine sahiptirler.

Bu hayvanların iletişimlerindeki tepkileri belli başlı kategorilere ayrılmıştır: Alarm verme, toplanma, besin yerini haber verme, temizlenme, sıvı besin değişimi, gruplaşma, tanıma, kast belirleme...

Bu tepkilerle düzenli bir toplum yapısı oluşturan karıncaların, karşılıklı haber alışverişine dayalı bir hayatları vardır. Karıncalar bilgi alışverişi sağlamada, kimi zaman insanların konuşarak halledemediği konularda (toplanma, paylaşma, temizleme, savunma vs. gibi) çok daha kusursuz bir iletişim sergilerler.

Karıncalar daha çok kimyasal düzeyde bir iletişim gerçekleştirirler. Karıncaların iletişim kurmak amacıyla kullandıkları kimyasal maddeler, yarı-kimyasallar (semiochemicals) olarak bilinen “feromen”lerdir. Koku olarak algılanan ve iç salgı bezlerinde salgılanan bir sıvı olan “feromen”ler, karınca topluluklarının organizasyonunda en önemli rolü oynar. Bir karınca sinyal olarak bu sıvıyı salgıladığında, diğerleri koku veya tat alma yoluyla mesajı alır ve cevap verirler. Karınca feromenleri üzerinde yapılan araştırmalar, tüm sinyallerin koloninin ihtiyaçlarına göre salgılandığını ortaya çıkarmıştır. Ayrıca karıncaların salgıladığı feromenin yoğunluğu, içinde bulundukları durumun aciliyetine göre de değişmektedir.

Görüldüğü gibi, karıncaların yaptıkları işlemleri yapabilmek için, kapsamlı bir kimya bilgisine ihtiyaç vardır. 14 asır öncesinde, karıncalar hakkında böylesine ayrıntılı bilgi sahibi olunmadığı bir dönemde, karıncaların iletişimine dikkat çekilmesi Kuran’ın bilimsel mucizelerinden biridir.

www.imanhakikatleri.net

Böcekler, sergiledikleri yeteneklerle ve özelliklerle kendilerini kusursuz yaratan üstün bir gücün, Yüce Allah’ın varlığının delillerindendirler. Bu canlıları da, gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları da Yüce Allah yaratmıştır. Allah, üstün ve benzersiz aklının delillerini görebilmemiz için birbirinden kusursuz, birbirinden detaylı sistemler var etmiştir. Allah Kuran’da bu gerçeği şöyle haber vermiştir:

“Yeryüzünde kesin bir bilgiyle inanacak olanlar için ayetler vardır.” (Zariyat Suresi, 20)


Dişi Bal Arısı



“Rabbin bal arısına vahyetti: Dağlarda, ağaçlarda ve onların kurdukları çardaklarda kendine evler edin. -Sonra meyvelerin tümünden ye, böylece Rabbinin sana kolaylaştırdığı yollarda yürü-uçuver. Onların karınlarından türlü renklerde şerbetler çıkar, onda insanlar için bir şifa vardır. Şüphesiz düşünen bir topluluk için gerçekten bunda bir ayet vardır.” (Nahl Suresi, 68-69)

Her arının çok fazla görevinin olduğu arı kolonilerindeki tek istisna erkek arılardır. Erkek arılar ne kovanın savunmasına, ne temizliğine, ne besin toplamaya, ne de petek veya bal yapımına bir katkıda bulunurlar. Erkek arıların kovan içindeki tek fonksiyonları kraliçe arıyı döllemektir. Çiftleşme organları dışında diğer arılarda bulunan özelliklerin hemen hemen hiçbirine sahip olmadıkları için erkek arıların kraliçe arıyı döllemekten başka bir iş yapmaları da mümkün değildir.

Koloninin tüm yükü üzerinde bulunan işçi arıların ise, kraliçe arılar gibi dişi olmalarına rağmen yumurtalıkları gelişmemiştir, yani kısırdırlar. Kovanın temizliği, arı larvalarının ve yavrularının bakımı, kraliçe arı ve erkek arıların beslenmesi, bal yapılması, peteklerin inşası ve onarım işleri, kovanın havalandırılması, kovanın güvenliği, nektar (bal özü), polen (çiçek tozu), su, reçine gibi malzemelerin toplanması ve bunların kovanda depolanması gibi görevleri vardır.

Arapçada iki çeşit fiil kullanımı vardır ve fiillerin bu kullanımlarından, öznenin erkek mi yoksa dişi mi olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim yukarıdaki ayetlerde arı için kullanılan fiiller (altı çizili kelimeler), fiilin dişi için olan şekliyle kullanılmıştır. Böylece Kuran’da bal yapımında çalışan arıların dişi olduğuna işaret edilmektedir.

Unutulmamalıdır ki arılarla ilgili bu gerçeğin bundan 1400 sene önce bilinmesi mümkün değildir. Ama Allah bu gerçeğe dikkat çekerek Kuran’ın bir mucizesini daha bize göstermiştir.


Arının Genetik Kodu



Canlıların genetik şifresi olan DNA’lar, kromozomlar üzerinde yer almaktadır. Örneğin dünyanın dört bir yanındaki arıların kromozom sayısı aynıdır ve değişmez. Genellikle hayvanların dişisinde ve erkeğinde eşit sayıda kromozom bulunmaktadır. Fakat arının durumu, diğerlerinden biraz farklıdır. Çünkü erkek arı 16 tek kromozoma, dişi arı 16 çift kromozoma sahiptir.

İşte arı bu açıdan -kromozom sayısı bakımından- farklıdır. Kuran’da Nahl Suresi’nde arının yaratılışındaki ayrıntıya işaret ediliyor olabilir. (Doğrusunu Allah bilir.)  Kuran’da “arı” anlamına gelen “Nahl” isimli sure tam 16. suredir. Aynı şekilde arı da 16 kromozomlu bir canlıdır.

Masaüstü Görünümü