Harun Yahya

Peygamberimiz (sav)’in Ahir Zaman Müjdelerine Ülfetle Bakmamak Neden Önemlidir?





Ülfetin insanlara yüklediği zararlar nelerdir?

Ülfet perdesi nasıl kırılır?


Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in müjdelediği ahir zaman olaylarına ülfet gözüyle bakmak İslam alemine neler kaybettirir?

Ülfet, pek çok insanın belki de farkına dahi varmadığı, ama aslında hayatlarına olumsuz anlamda etki eden bir durumdur. Çoğu zaman insanları güzelliklerden uzaklaştıran bu manevi perde, hayatın zevk ve lezzet alınacak detaylarını yok eden bir unsur olarak karşımıza çıkar. Örneğin Peygamberimiz (s.a.v.)’in ahir zamanla ilgili bilgiler verdiği hadislerin art arda gerçekleşmesi büyük bir müjde ve heyecan oluşturacak mucizelerdir çünkü dünyanın sonuna yaklaşıldığını, dünyanın son zamanlarında Hz. Mehdi (a.s.) ve Hz. İsa (a.s.) vesilesiyle İslam ahlakının tüm dünyada hakim olacağı kutlu bir zamanı bize müjdelemektedir. Ancak bu harikalarla dolu zamana bazı insanlar kayıtsız kalabilmekte hatta alışkanlık ve ülfet gözüyle bakabilmektedirler.



‘Ülfet’ kelimesi, ‘bir şeye karşı kazanılan alışkanlık, yakınlık, muhabbet, dostluk’ gibi anlamlar içerir. İnsanın, sürekli muhatap olduğu değerlere karşı, zaman içinde geliştirdiği alışkanlıklar ‘ülfet duymak’ olarak nitelendirilir.

Ülfetin en büyük etkilerinden biri ise içinde bulunduğumuz ahir zamanda görülmektedir. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’in bundan yaklaşık 1400 sene önce haber verdiği ahir zaman alametleri birbiri ardınca gerçekleşirken bu mucize olaylara birtakım çevrelerde ülfet gözüyle bakılmaktadır.

Allah’ın Yarattığı Tüm Nimetlere Karşı Alışkanlık Gözüyle Bakan Kişiler Ahir Zamanda Yaşadığımız Mucizelere de Ülfetle Bakmaktadırlar

İnsan vicdanını tam olarak kullanmadığı takdirde, gördüğü herşeye hemen alışabilen bir varlıktır. Allah imtihanın bir gereği olarak insan ruhunu telkine açık yaratmıştır. Bu nedenle bazı insanlar şeytanın etkisine çok çabuk girebilir ve çevresindeki harikalara karşı duyarsızlaşabilir. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in Mehdiyetle ilgili haber verdiği tüm bilgiler, son 30 yıl içinde ardı ardına gerçekleşmesine rağmen bu mucizeleri görmek istemeyenler de aynı ülfet perdesi ile gözlerini gerçeklere kapamışlardır. Bu kişiler ülfet gözüyle baktıklarından Mehdiyet çağında olduğumuzu kuşkuya yer bırakmadan ispatlayan yüzlerce açık ve net delili görmezlikten, duymazlıktan ve anlamazlıktan gelirler.  Kimisi -hadislerde ve İslam alimlerinin sözlerinde bu yönde hiçbir delil olmadığı halde- Hz. Mehdi (a.s.)’ın yüzyıl sonra geleceğini, kimisi 500 yıl sonra geleceğini, hatta bazıları binlerce yıl sonra geleceğini söylemektedir. Bediüzzaman Hazretleri Hz. Mehdi (a.s.)’ın bir şahıs olarak geleceğini Risale-i Nur’da çok kapsamlı anlatmasına rağmen kimileri Hz. Mehdi (a.s.)’ın şahs-ı manevi olacağını iddia edebilmektedirler. Kimileri de görünmez bir Mehdi anlatarak, mübarek Peygamberimiz (s.a.v.)’in haber verdiği Mehdiyetten çok farklı ve batıl bir inanış ortaya koyarak Mehdiyeti örtbas etmeye çalışmaktadır.

Oysaki insanların günlük hayatlarında karşılaştıkları doğa olayları ve siyasi gelişmelerin hepsinin bir sebebi vardır ve hepsi çok önemlidir. Bunlar, Mehdiyetin habercisidir. Vicdanla bakıldığında bu konudaki ülfetin kırılmaması imkânsızdır.

Örneğin gökten taş ve benzerlerinin yağması (bombardımanlar), depremlerin çoğalması, büyük sellerin olması, yıldırım çarpmalarının artması, “iki dişli” kuyruklu yıldızın (Lulin) belirmesi, uzayda insan eli biçiminde bir görüntü oluşması, Güneş ve ay tutulmalarının olması, kuyruklu yıldızın doğması, yere batmalar yaşanması ve bunun gibi Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in hadislerinde bildirdiği olaylar ardı ardına gerçekleşmektedir.

Yaşadığı her anın, sahip olduğu her şeyin nimet olduğunun şuurunda olan bir Müslüman gerçekleşen bu doğa olaylarına ülfet olmadan bakarsa Peygamberimiz (s.a.v.)’in haber verdiği olayların yaşadığımız zamanda gerçekleştiğini hemen fark edebilir. Gerçekleşen söz konusu yüzlerce alamete rağmen “aynı alametler bir kere daha olsun” demek akla ve mantığa elbetteki uygun değildir. Samimi bir Müslüman için, bu alametlerin Peygamberimiz (s.a.v.)’in bildirdiği şekilde gerçekleştiğini bir kere görmek kesinlikle ahir zamanda yaşadığına ve Hz. Mehdi (a.s.)’ın inşaAllah zuhur etmiş olduğuna inanması için yeterlidir.

Diğer taraftan, Suriye’de yaşanan olaylar, PKK’nın bayrağı ve kıyafetlerinin hadisteki gibi boz renkte olması,  dünyanın her yerini karışıklık ve kargaşaların kaplaması, zavallı kadınlar ve masum çocukların dahi katledileceği fitnelerin yaşanması, ekonomik kriz, Müslümanlara baskının artması, mescit ve camilerin yıkılması, İran-Irak savaşı, Afganistan’ın işgali, Fırat’ın suyunun kesilmesi gibi siyasi olaylar da Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in haber verdiği Hz. Mehdi (a.s.)’ın çıkış alametlerinden bazılarıdır. Kutsal kitaplarda ve Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in hadislerinde bu değerli zatın zuhuruna işaret eden siyasi olaylar da adeta bir tesbihte dizili tanelerin ardı ardına gelmesi gibi, tam Resulullah (s.a.v.)’in tarif ettiği şekilde birbirini takiben gerçekleşmeye başlamıştır.

Bazı çevreler tarafından örtbas edilmeye çalışılsa da şüphesiz bu çok heyecan verici, hayranlık uyandırıcı  ve güzel bir gelişmedir. Peygamberimiz (s.a.v.)’in mucizelerinin gerçekleştiğini görmek, Allah’ın tüm peygamberlerinin suhuflarında bildirdiği mübarek bir kul olan Hz. Mehdi (a.s.) döneminde olmak, Allah’ın izniyle Hz. İsa (a.s.)’ın inişine ve İslam ahlakının tüm dünyaya hakim oluşuna şahitlik edecek olmak Allah’ın bu devrin Müslümanlarına ve tüm insanlara lütfettiği çok büyük, çok değerli, çok kıymetli bir nimettir. Hz. Mehdi (a.s.)’ın zuhuru sevgi, barış, huzur dolu bir dünyada yaşayabilmemiz, rahat etmemiz, sevinç duymamız, mutlu olmamız ve tüm bunları bize lütfeden Rabbimiz’e yönelip şükretmemiz için birer vesiledir. Bu nedenle bu büyük nimeti görmezden gelmek, Peygamberimiz (s.a.v.)’in hadislerinde detaylı olarak tarif ettiği olayların çok daha ileriki zamanda tekrar zuhur edeceğini iddia etmek bu kişilerin vicdanlarını örten ülfet perdesini göstermesi bakımından önemlidir. Söz konusu kişiler televizyonlardan, radyolardan, gazetelerden hemen her fırsatta kendilerince Hz. Mehdi (a.s.)’ın gelmeyeceğini ispatlamaya çalışmaktadırlar. Oysa tüm alametler tek tek zuhur ettiği ve etmeye de devam ettiği halde bu alametleri günlük sıradan olaylar gözüyle değerlendirmek İslam alemine çok büyük zararlar verir. Çünkü;

-Hz. Mehdi (a.s.)’ın farklı inançlardaki insanları sevgiyle, kardeşlikle, tek damla dahi kan akıtmadan İttihad-ı İslam’ın çatısı altında birleştirecek tek kişidir.

-Hz. Mehdi (a.s.) Allah’ın izniyle Kuran ahlakını temel alan dolayısıyla her düşünceden, her inançtan, her milletten insana karşı şefkatle ve anlayışla yaklaşan, herkesin hakkını koruyan, herkesi rahat ettiren bir huzur ve barış birliği oluşturacaktır.

-Hz. Mehdi (a.s.) vesilesiyle İttihad-ı İslam çatısı altında tüm çatışmalara, terör eylemlerine, anarşiye tam anlamıyla son verilecek ve bu birliğin kurulmasıyla tüm fitneler sona erecektir.

-Bu güzel birliğin tesis edilmesiyle Museviler ve Hristiyanlar da güvenlik içinde ibadet edebilecekleri, diledikleri gibi ticaretlerini yapacakları, istedikleri yerde istedikleri gibi yerleşebilecekleri, kendilerini tam anlamıyla güvende hissedecekleri bir ortama kavuşacaklardır.

-Hz. Mehdi (a.s.) bu birliğin oluşturulması esnasında tek damla kan dökmeyecek, Müslümanların sevgiyle bir araya gelmesiyle, şefkatle, güzel sözle, akılcı ve hikmetli anlatımlarla dostluğun yaygınlaşmasını gerçekleştirecektir. 

-Onun devrinde tüm dünyada bolluk bereket ve güzellikler olacak açlıktan ölen, soğuktan donan tek bir insan dahi kalmayacaktır.

-Tüm dünyada sanat, estetik ve kalite hakim olacaktır. 

Ahir Zaman Mucizelerine Karşı “Ülfeti Kırmanın Yolu “Derin Düşünmek”tir

Ahir zaman mucizelerine karşı oluşan ülfeti kırabilmenin en önemli yollarından biri, insanların alıştığı düşünme şeklini bir kenara bırakması ve art arda gelen olayları açık bir şuurla değerlendirmeleridir. İnsanlar ancak böyle açık bir şuurla yaklaşıldığında, olayları hikmetleriyle kavrayabilecek bir akla sahip olurlar. Bu hikmetleri takdir edebilmek ise, ülfeti ortadan kaldıracak ve kişiye hayatın güzelliklerini, olağanüstü detaylarını, mucizevi yönlerini görüp zevk alabilecek bir derinlik kazandıracaktır.

Derin düşünen bir insan mucizeleri gizleyenlerin veya sıradan olaylarmış gibi değerlendirlenlerin düşüncelerini de fark edebilir. Olumsuz telkinlere karşı açık bir dikkat ve şuurla karşı koyabilir, çok kutlu ve müjdeli bir dönemde yaşadığını fark eder.  Derin imanla bakan bir kişi Allah’ın Kuran’da Hz. Mehdi (a.s.)’ı işari olarak anlattığını hemen anlar. Ferasetle ve basiretle bakan herkes Mehdiyet’in Kuran’ın genelinde yer alan bir konu olduğunu açıkça görür. Allah Kuran’da İslam ahlakının yeryüzüne hakim olacağını müjdelemiştir. İslam ahlakının tüm dünyaya hakim olmasının Hz. Mehdi (a.s.) vesilesiyle, bu yüzyılda olacağı hadislerde açıklanmıştır. Allah Hz. İsa (a.s.)’ın yeniden dünyaya geleceğini ve tüm Kitap Ehli’nin Hz. İsa (a.s.) vesilesiyle Müslüman olacağını Kuran’da bildirmiştir. Tüm dünyaya İslam ahlakının hakim olduğu bu dönemde, hadislerde haber verildiği gibi, Hz. İsa (a.s.) Hz. Mehdi (a.s.)’ın veziri olacaktır. Dolayısıyla Hz. İsa (a.s.)’ın gelişini müjdeleyen ayetler, aynı zamanda İslam ahlakının hakimiyetini ve Mehdiyet’i de müjdelemektedir.



Ahir zamanda da deccaliyet ve Mehdiyet arasında büyük bir mücadele yaşanmaktadır. Dolayısıyla bu mücadeleyi anlatan her ayette de Mehdiyet’e işaretler vardır. Süleyman kıssasında, Yusuf Suresi’nde, Zülkarneyn kıssasında, Kehf Suresi’nde, dünya hakimiyetiyle ilgili ayetlerde ve huruf-u mukattaa’da  (Sûre başlarında kesik kesik, ikisi-üçü birleşik veya tek başına yazılı bulunan harfler. Bu harfler okunurken de teker teker okunur, bir kelime gibi okunmaz.) Mehdiyet’e işaret edilmiştir.

Allah’ın Mehdiyet’i kapalı tutması ledün perdelerinden bir perdedir. Fakat derin imana sahip kişiler bu kapalı perdeleri kalp gözüyle açabilirler. Kuran’da okuduklarına ve Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in hadislerine bu kalp gözüyle bakan kişi dünyada yaşanan olayları asla sıradanlık ve olağan olaylar olarak değerlendirmez. Her birini  Allah’ın yarattığı özel olaylar olarak görür. Peygamberimiz (s.a.v.) döneminde yaşayan sahabelerin heyecanla bile bekledikleri Hz. Mehdi (a.s.)’ın, içinde bulunduğumuz yüzyılda zuhur etmesinin Yüce Rabbimiz’in büyük bir nimeti olduğunu Allah’ın izniyle anlar ve ülfet hastalığına yakalanıp nimetleri fark edemeyecek bir hale asla gelmez.

Masaüstü Görünümü