Harun Yahya

Kişilerle ya da ordularla değil, ideolojilerle mücadele




 

 



 

İnsanlık tarihinde çeşitli propaganda yöntemleriyle geniş kitleleri kontrolü altına alıp, zalim politikalarla geniş yüzölçümlerini ele geçirmiş, baskıcı-otoriter yönetimlerini yıllar boyunca devam ettirmiş çok sayıda lider vardır. Şiddet ve baskının derecesi değişse de Hitler, Mao, Franco, Lenin, Stalin, Kaddafi, Saddam, Castro, Franco bunlardan sadece birkaçıdır. Ancak böyle geniş kitleler üzerinde uzun süre etki eden sistemlerin mutlaka ideolojik bir zemini vardır. Birçok kişinin sandığının aksine bu sistemleri ayakta tutan çoğu zaman başlarındaki kişiler, askeri güçler, oluşturulan baskıcı kurumlar ya da maddi destek sağlayan gruplar değil, bu yönetimlerin zeminindeki fikir sistemidir.

 

Baskıcı fikir sistemleri halk üzerinde doğrudan kontrol oluşturan açık diktatörlük rejimleri şeklinde ortaya çıkabildiği gibi, çok ustaca gizlenmiş ve demokrasi içinde üstü örtülen saklı otoriter yapılar olarak da karşımıza çıkabilir. 

 

Açıkça diktatörlük olarak görünmeyen, ama halkı kendine mecbur bırakan yapıları daha iyi anlamak için Meksika’da yüzyıla yakın süre (71 yıl) iktidarda kalmış olan PRI Partisini (Gerçek adı: Partido Revolucionario Institucional Türkçe adıyla Kurumsal Devrim Partisi – çeviri için: Institutional Revolution Party) örnek verebiliriz. PRI, Bazı diktatörlüklerde sık rastlanan, seçimlerde yolsuzluk, askeri müdahalelerle ele geçirme gibi yöntemlere başvurmamıştır. Ama caydırma ve baskı yöntemleri ile ülkenin tüm elit tabakasını parti bünyesine toplayarak ve parti dışında güçlü aday bırakmama, partiye tavır alan iş adamlarına türlü zorluklar çıkarma, yatırımcı olanları ödüllendirme gibi, muhalefetin güçlü olmasına izin vermeyen yöntemlerle iktidarını 70 yılı aşkın süre devam ettirmiştir. 

 

PRI’nın dağılması, zaman içinde sosyalist ideolojilere sahip olmayan elit kesimin partiye girmesi, bu kimselerin, partiyi ideolojilerinden ödün vermeye zorlaması ve böylece ideolojik tabanını yitirmesi ile olmuştur. Yani tarihin en uzun hegemonya partisi, ideolojik tabanını yitirdiği için 2000 yılındaki seçimleri kaybetmiştir. 

 

Doğu Avrupa’daki diktatörlüklerin çöküşlerinde ise, Sovyetler Birliği’nin dağılması etkili olmuştur. Çünkü Sovyetler Birliği’nin bu diktatörlüklere olan maddi desteği aniden kesilmiş, aynı zamanda komünizmin ideolojik olarak darbe alması da bu diktatörlüklerin güçlerini yitirmelerine neden olmuştur. Doğu Bloğu rejimleri 1990’lara gelindiğinde halkın giderek artan baskısına dayanamayarak dağılmıştır. Birçok ülkede parti liderleri ise kendileri için en akılcı çıkış yolunun komünist dönemlerde uygulanan baskıcı politikalardan vazgeçmek olduğunu anlamışlardır. Ve bu yolla çok partili demokrasiler ve sağlam rejimler kurulmasına olanak sağlanmış oldu. Zira özellikle bu tarihlerde, böyle geçişli bir politika, ancak dünya savaşının hemen ardından diktatörlük rejimi ile yönetilmeye devam eden ve sadece etraflarında daha özgür bir modelle karşılaşma imkanları olmamış halklar için kabul edilebilirdi. 

 

Açık diktatörlüklerin örneklerini bugünün gençleri, özellikle dünya savaşları ve sonrasını anlatan kitaplardan okuyabildikleri gibi, geçtiğimiz üç yıldır devam eden Arap Baharı süresince de görebildiler. Tunus’ta yıkılan Bin Ali rejimi, Yemen’de Ali Salih rejimi, Libya’da Kaddafi rejimi, Mısır’da Mubarek rejimi açık diktatörlük örnekleridir. 

 

Bu tip rejimlerin tamamen ortadan kalkması ise, ancak geniş çaplı ve sürekli ideolojik eğitim ile mümkün olabilir. Aksi bir beklenti içinde olmak, son derece hatalı bir yaklaşımdır. Örneğin Mısır’da, tarafların anlaşması için bir masaya oturup diplomatik yönlendirmelerle imzalayacakları bir anlaşma yapılmasını bekleyenler hata yapıyorlar. Aynı mantığın daha şiddetlisi bugün tüm dünyayı etkileyen Suriye iç savaşında da söz konusudur. Çeşitli devletlerden delegeler, bir salonda toplanıp imzalayacakları anlaşma ile iç savaşın son bulmasını bekliyorlar. Sık sık Esad’lı bir Suriye mi, Esad’sız bir Suriye mi soruları soruluyor. Oysa Beşar Esad’ın şahsi olarak tamamen tarihten silinmesi bile Suriye sorununu çözebilecek bir adım değildir. Suriye’de savaşan taraflar, tamamen ideolojilerini korumak adına hareket etmektedirler. Şangay Paktı ülkelerinin desteğini alan Baas rejimi, Esad’lı veya Esad’sız, mutlaka yoluna devam etmek isteyecektir. 

 

Nasıl Saddam Hüseyin’in idam edilmesi Baas ideolojisinin kökünü kurutmadıysa, bugün Suriye’de dökülen kanlar bir kişinin veya onun yakınlarının rejimi terk etmesi ile son bulmayacaktır. Tarihin de bize gösterdiği örnekler, baskıcı rejimlerin ancak ideolojik mücadele ile çökertilebileceği sonucunu oluşturmaktadır. Tam tersi için de yine aynı mantık geçerlidir. Yükselen rejimler hep ideolojik olarak beslenen, halkın çoğunlukla tek vücut olarak aynı değerler etrafında birleştiği toplumlar olmuştur. Bu nedenle Suriye iç savaşını durdurmak isteyenler, öncelikle Baas canavarının kalbi olan materyalizmle güçlü bir fikri mücadele yoluna gitmelidir. 

 


Adnan Oktar'ın Times of Oman & Burma Times'da yayınlanan makalesi:

 

http://www.timesofoman.com/Columns/Article-1797.aspx


http://burmatimes.net/not-a-struggle-against-men-or-armies-but-ideologies/

Masaüstü Görünümü