Harun Yahya

Bilim Dünyasını Şaşırtan Buluş: Dna Dizisinin Anlamı Her Türde Aynı Değildir


Her canlı DNA veya RNA denen bir çeşit harf dizisinden oluşan genetik koda sahiptir ve bu konuda çok uzun yıllardır araştırmalar yapılmaktadır. Ne var ki genetik biliminin ilk yıllarından itibaren elde edilen tüm veriler, “tesadüfe dayalı yaşam yanılgısı” na göre değerlendirilmiştir. Dolayısıyla da birçok yanlış inanış genetik bilimine hakim olmuştur.  Örneğin farklı canlı türlerinde, aynı genetik harf dizisine sahip olunması durumunda, canlının protein yapısına etkinin de birebir aynı olacağı tartışılmaz olarak kabul edilmekteydi. Bu sebeple, genetik yapının benzerliği, canlıların ortak ataya sahip olduğuna delil olarak sunulmaktaydı; ancak bu iddiayı destekleyecek ne hayali ortak atalara ait kalıntılar ne de canlıların mutasyonlarla yeni bir türe dönüştüğüne dair örnekler verilememektedir. Buna rağmen tamamen zanna dayalı bir inançla, bu iddialar bilimsel gerçekmiş gibi savunulmaya devam edilmektedir.

Canlılar üzerinde genel bir çıkarım yapabilmek için, canlı türlerinin tümünün örneklendirilerek incelenmesi gereklidir. Bu bilimsel yöntemin gereğidir. Buna rağmen günümüze gelene kadar yapılan genetik çalışmaların çoğu sadece bakteriler üzerinde yapılmıştır. Ayrıca bu bakterilerin de çalışmalarda kullanılabilmesi için laboratuvar ortamında canlı olarak tutulabilmesi ve çoğaltmaya müsait yapıda olmaları gerekmektedir. Fakat mikrobik canlıların ancak %1’i laboratuvar şartlarında çalışmaya uyumlu olup, kalan %99’u “mikrobik karanlık madde” yani bilinmeyen olarak kalmıştır. Ne var ki bu %1’lik oranda elde edilen bulgular sanki bakterilerin tümü için doğruymuş gibi kabul görmüştür ta ki yakın bir zamana kadar…

Son zamanlarda keşfedilen “metagenomik ve tek hücre genomik” yöntemleri ile bu engel aşılıp tüm canlıların genetik yapısının incelenmesine olanak doğmuştur.


“Farklı sözlükler” kullanan canlılar



“Metagenomik ve tek hücre genomik” yöntemleriyle yapılan incelemeler sonucunda önemli bir gelişme yaşandı ve canlıların bir kısmının genlerinde aynı kelimeler kullanılsa yani aynı genetik harfler bulunsa dahi, bu kelimelerin farklı anlamlara geldiği yani farklı protein yapılarını gösterdiği ortaya konmuş oldu. Bir kısım canlılar diğerlerinden farklı “sözlükler” kullanıyordu.

Bu konunun önemini daha iyi anlamak için, yazılışı benzer olan bir kelimenin iki farklı dilde farklı anlamlara gelmesini örnek olarak verebiliriz. Mesela, “say” kelimesi Türkçede “saymak” anlamındayken, İngilizcede “söylemek” anlamına gelmektedir. İşte bu örneğe benzer şekilde, DNA’daki yazılışı aynı olsa da, gen dizilerinin etkisinin çeşitli canlılarda farklı olabileceği gösterilmiş oldu.


“Dur” komutunu “Aminoasit ekle” olarak algılayan bakteriler bilim dünyasını şaşırtıyor



DNA dizisinde yan yana bulunan 3 harf bir protein kodlamaktadır. Bu şekilde 64 farklı dizilim söz konusudur. Bunlardan üçü “durdurma kodu” olarak adlandırılır. Yani bu harfler yan yana dizilmişse protein sentezi için “dur” işaretidir. Ancak yapılan araştırmalar bazı bakterilerin bu kodlardan biri ile karşılaştığında bu kodu “dur” olarak yorumlamak yerine glisin amino asidini eklediğini gösterdi.

Bu bulgunun canlılar üzerinde ne kadar yaygın olduğunu merak eden araştırmacılar, dünyanın çeşitli bölgelerinden elde ettikleri 5.6 trilyon genetik kodu incelemeye aldılar. Sonuç olarak, canlıların %10’unun sözlüklerinin farklı olduğu anlaşıldı yani aynı genetik kod bazı canlılarda farklı yorumlanıyordu. Böylece şu ana kadar bir ön kabul gibi sunulan, “genetik kodun tüm canlılarda tek dili olduğu” yönündeki iddia yıkıldı. Canlıların genetik yapılarının benzer olmasının tek başına bir anlam taşımadığı görüldü.

Canlıların “milyonlarca yıl içinde, tek bir hücreden, tesadüfe dayalı değişimlerle türediği” fikrine dayanan yanılgıya karşı güzel bir bilimsel yanıt olması bakımından bu çalışma önemlidir. Genetik yapının yorumunun çeşitli canlılarda farklı olabileceğinin gösterilmiş olması ile birlikte canlıların ortak atadan geldiği fikrine bilimsel bir darbe daha inmiş oldu.

Bilimsel incelemeler ön yargılara dayanmadan, akla dayalı olarak gerçekleştirilirse elde edilen sonuçlar da o kadar doğru ve hayranlık uyandırıcı olmaktadır. Allah Kuran’da birçok ayette düşünmemizi ve araştırmamızı emretmiştir:

Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün art arda gelişinde, insanlara yararlı şeyler ile denizde yüzen gemilerde, Allah'ın yağdırdığı ve kendisiyle yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği suda, her canlıyı orada üretip-yaymasında, rüzgarları estirmesinde, gökle yer arasında boyun eğdirilmiş bulutları evirip çevirmesinde düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır. (Bakara Suresi, 164)

Bilimsel gerçekler bize her zaman tek bir gerçeği gösterir:

Her canlı bir anda Allah’ın kusursuz ve eksiksiz yaratmasıyla ortaya çıkar ve türünü devam ettirir. Türün her bireyi, milyonlarca yıl geçmesine rağmen aynı özellikleri taşır. Gün geçtikçe yaşanan bilimsel gelişmelerle Allah’ın yaratma sanatının delillerindeki detaylar gözler önüne serilmekte ve bu da bizim Rabbimizin sanatına olan hayranlığımızı daha da artırmaktadır.

 

Masaüstü Görünümü