Harun Yahya

Bir Kurşun Dünyayı Değiştirdi, Ama Balkanlar Aynı Kaldı




Günümüzde Balkanlarda yaşanan sorunları anlayabilmek için, milliyetçiliğin bu topraklarda nasıl geliştiğini bilmek gerekir. Fransız İhtilali’nde kendini gösteren milliyetçi anlayışın Balkan milletleri tarafından sahiplenilmesi çok uzun sürmedi. Bölgedeki uluslar kendi milliyetçi ideolojilerini geliştirdi ve Osmanlı’ya karşı ayaklanarak bağımsızlıklarını kazandılar. Bu aşamadan sonra milliyetçi anlayış daha da güçlendi ve bu kez de bu uluslar kendi aralarında savaşmaya başladılar. Ne var ki bu savaşlar da husumetleri bitirmeye yetmedi. Balkanlar’da milliyetçilik uğruna daha çok kan akacaktı…

28 Haziran 1914'te Saraybosna'da Sırp milliyetçisi Gavrilo Princip’in, Avusturya Arşidükü Franz Ferdinand’ı kurşun sıkarak öldürmesinin üzerinden 100 yıl geçti. 100 yıl önce sıkılan bu kurşun tüm dünyayı değiştirecek bir etki yarattı. Aşırı milliyetçi bir Sırp örgütü olan Kara El örgütünce yetiştirilen Princip’in sıktığı kurşun imparatorlukların sonunu getiren dünya savaşının fitilini ateşledi.

Savaş sona erdiğinde koca imparatorluklar yerle bir olmuş, onların yerine milliyetçiliğin en keskin halinde vücut bulan Almanya ve İtalya Balkanları etkisi altına almıştı. 1930’lara gelindiğinde faşizan anlayış Balkanlar’daki toplumsal anlayışın temelini oluşturdu. Bulgaristan’da Boris, Romanya’da Carol, Arnavutluk’ta Zogu, Yunanistan’da Meteksas, Alman-İtalyan modellerinden etkilenerek ülkelerinde kendi faşizan rejimlerini hakim kıldılar. Bu sefer savaş Balkanlar’da tetiklenmedi, ancak başka bir küresel güç Balkanlar’da kendini gösterdi: Sovyetler Birliği ve onun temsil ettiği ideoloji olan Komünizm. 

Savaştan sonra Türkiye ve Yunanistan, NATO’nun, Bulgaristan ve Romanya ise Varşova Paktı’nın üyesi oldu. Yugoslavya, Sovyetlere ve Batıya karşı alternatif bir hareket olarak ortaya çıkan Bağlantısızlar Hareketi'nin öncüsü oldu. Arnavutluk bir dönem Sovyetlere yakın durup ardından Çin’e yaklaştı, sonrasında izolasyonist bir siyaset izlemeye başladı.

Bu kamplaşma Balkan ülkelerinin kendi aralarındaki kanlı çatışmaları geçici bir süre durdurdu. Doğu blokunun çözülmesiyle Balkanlar’da eski hesaplar yeniden gün yüzüne çıktı ve bugün Gazze’de gördüğümüze benzer bir şiddet fırtınası özellikle Bosna’da esmeye başladı.

Sırplar, bir kez daha aşırı milliyetçi bir motivasyonla Bosna’yı "Türk" dedikleri Müslüman Boşnaklardan almaya çalışmış, Srebrenitsa’da olduğu gibi soykırıma varan katliamlara girişmişlerdi. Bölgede 19. yüzyıl sonlarında esen milliyetçilik rüzgârı bir kere daha Balkanları kasıp kavurdu. Balkanlar’daki sorunları çatışarak çözme eğilimi, 1992’den 2000’lerin başına dek sürdü.

Şimdilerde çatışmalar yaşanmasa da milliyetçi dinamikler yine eskisi kadar sağlam, eskisi kadar etkin. Yeni Çetnikler, yeni Ustaşalar bıçaklarını bilemeye devam ediyor. Yunanistan’da Altın Şafak Partisi, Bulgaristan’da Ataka Partisi, Sırbistan’da Radikal Parti, Hırvatistan’da Ak Haklar Partisi her an yeni bir gerilimin hatta yeni bir çatışmanın tetikleyicisi olmaya aday.

Balkanlar’ı kan gölüne çeviren faşizan eğilimler Avrupa’dan bağımsız değil. Almanya, Danimarka, Hollanda, Fransa, İtalya, Belçika, İngiltere ve Avusturya gibi ülkeler başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde son 15-20 yıl içinde göçmenlere, özellikle de Müslüman nüfusa yönelik ırkçı politikalar güç kazanıyor. Faşist eğilimli partilerin oy oranları sürekli bir artış gösteriyor.  Şüphesiz bunda ırkçı grupların gizli ya da açık bir şekilde destek görmesinin büyük etkisi var.

Ekonomik kriz ile sarsılan Avrupa ülkelerinde seçim dönemlerinde ırkçı söylemler çok büyük taraftar topluyor. 2014 yılında gerçekleşen Avrupa Parlamentosu seçimlerinden aşırı sağ görüşteki partiler zaferle çıktılar. Seçim sonuçları Avrupa’da süregelen ırkçı yükselişi bir kez daha gözler önüne sermesi bakımından son derece önemli.

Hali hazırda Avrupa’nın birçok yerinde kolaylıkla yapılan faşist propagandayı “fikir özgürlüğü” gibi mantıklarla açıklamak mümkün değil. İnsani değerleri hedef almış bir vahşet politikası olan faşizm, bugün Avrupa’da çeşitli yöntemler ile meşrulaştırılmaya çalışılıyor. Oysa bu ideoloji, çok kısa bir süre, yani 20 yıl önce, Bosna ‘da 200 bin kişinin ölümüne ve 2 milyon kişinin evinden, yurdundan olmasına yol açtı. 

Faşizm, adı tam olarak koyulmasa da aslında dünyanın pek çok ülkesinde perde arkasında hüküm sürmeye devam ediyor. Yaşanan kargaşaların, iç savaşların, katliamların sebebi olan faşist kültür, pek çok ülkede “sokaklara” yayılıyor. Şiddetten ve kan dökmekten hoşlanan barbar, öfkeli kitleler bu gizli teşvik nedeniyleher geçen gün daha da kalabalıklaşıyor.

Elbette her milletin kendi insanını, kendi kültürünü sevmesine hatta yüceltmesini anlayışla karşılamak mümkün. Ancak kendi ırkının ve milletinin, diğerlerinden üstün olduğu iddiasını ortaya atmak, bu iddiaya dayanarak diğer milletlerin toprakları ve malları üzerinde hak iddia etmek meşru görülecek bir şey değil.

Bu ırkçı iddia birçok savaşın, çatışmanın, katliamın, “etnik temizliğin” çıkış noktası. Oysa üstünlük ırka, renge ya da diğer başka bir özelliğe göre değil, sadece güzel ahlaka bağlıdır. Farklı dinlerde, farklı etnik kökenlerde, farklı milliyet ve kültürlerde insanlara konuşup kaynaşabilmek büyük bir insani meziyet. Ve şimdi Avrupa bu meziyete her zamankinden daha çok muhtaç.

Adnan Oktar'ın The Bosnian Times'da yayınlanan makalesi:

http://www.thebosniatimes.com/en/bullet-changed-world-balkans-still/

Masaüstü Görünümü