Harun Yahya

Kobani’deki Siviller En İyi Nasıl Korunur?




Bu hafta, IŞİD ve Türkiye’yi ilgilendiren iki önemli gelişmeye tanık olduk: IŞİD tarafından alıkonulan 49 Türk rehinenin serbest bırakılması ve Irak’tan kaçan 100 binden fazla Kürt mültecinin kitleler halinde Türkiye’ye girişi.

Türk diplomatların salıverilmesi sürpriz şekilde iyi haberdi. Orta Doğu’da süregiden ciddi çatışmalar nedeniyle uzun süredir, özellikle diğer devletlerin rehinelerinin korkunç şekilde katledilmesinden sonra duymaya alışık olmadığımız türden bir haberdi. Üstelik bu gelişme, Türkiye tarafından ödenen bir fidye ile olmadı.

Tek bir insanın hayatı bile son derece değerlidir ve hiçbir para değeriyle ölçülemez. Tehlikede olan hayatları ne pahasına olursa olsun kurtarmak, güvenliğini sağlamak hepimizin görevidir. İşte Türkiye de bu 49 diplomatın güvenliğini her zaman akılda tutarak hareket etmiştir.

IŞİD tehdidine karşı sakin bir yaklaşım içinde olmayı seçmiş ve uluslararası toplumun sert eleştirilerine karşın Türkiye kendisini durumun sıcaklığına kaptırarak vatandaşlarının güvenliğini tehlikeye atmamıştır.

Vatandaşlarımız rehin alındıktan sonra, Türkiye -2000’lerin başlarında verdiği Irak’ın Amerika tarafından işgaline katılmama kararına benzer şekilde- bir askeri operasyonda yer almamayı seçti. Bu kararı vermesi sadece rehinelerin güvenliği nedeniyle olmadı, aynı zamanda silahlı operasyonların şiddeti artıracağının da farkındaydı.

Sonuç olarak, Türkiye sadece Amerika önderliğindeki Cidde Bildirisi’nin bir bölümüne uyarak insani yardımda bulunmaya karar verdi. Uluslararası toplumu hayrete düşürecek şekilde, 101 gün rehin tutulan vatandaşlarımız sonunda serbest bırakıldılar.

Bu arada, IŞİD militanları hızla Kürt bölgesine ilerledi ve sadece 48 saat içinde Türk sınırı yakınındaki 60 Kürt vilayetini ele geçirdi. Stratejik önem arz eden, Ayn el Arap olarak da bilinen Kobani için savaş sürerken kalabalık bir Kürt topluluğu bölgeden kaçtı ve beklenmeyen bir mülteci hareketi dalgası olarak Türkiye’ye sığındılar.

Sadece iki gün içinde şaşırtıcı sayıdaki -100 bin kadar- Kürt Suriye sınırını geçerek Türkiye’ye giriş yaptı. Sözde IŞİD’e karşı savaşmak için bölgeye giden PKK militanları ise sadece silahlarını bırakmakla kalmayıp daha da kötüsü savunmasız, masum Kürt sivilleri orada bırakarak, kaçtılar.

Bununla beraber, bölgede hala pek çok sivil bulunuyor ve tehlike her geçen gün büyüyor.

Bu durum aklımıza, çatışmalara maruz kalan masum sivilleri korumak için Türkiye sınırında güvenli bir bölge oluşturma fikrini getiriyor. Siviller için 50 km2 ve önlem olarak 10 km2 olmak üzere 60 km2’lik bir güvenlik bölgesi ideal olacaktır. Bu bölge, savaştan zarar gören mültecilere ulaştırılacak insani yardımlara da kuşkusuz ki faydalı olacaktır.

Dolayısıyla kadınlar ve çocuklar başta olmak üzere tüm sivillerin bölgeden derhal çıkarılarak bu güvenli bölgeye getirilmeleri hayati önem taşımaktadır.

Türkiye şimdi Amerika’da bir seri toplantı düzenliyor ve Türkiye-Suriye sınırında bir güvenlik bölgesine sıcak bakmayan Rusya’yı ikna etmenin yollarını arıyor.

Tabi ki bu güvenli bölge de masumların huzuru ve esenliği için kısa-vadeli bir çözüm olacaktır. Bu arada PKK sorunu da aynı şekilde devam etmektedir.

Türkiye’nin 100 binden fazla Kürt mülteciye kucak açarak iyi niyet göstermesi ve PKK’nın kaçmaktan başka hiçbir şey yapmamasına rağmen PKK propaganda makinası çalışmaya devam ediyor.

Geçtiğimiz günlerde BDP‘ye bağlı bir grup, sınır güvenliğinden sorumlu Türk askerleri ve polisine taşlar, sopalar ve fişeklerle saldırdı. 

Olaylar gün içinde BDP’den bazı grupların Öcalan posterleriyle yasa dışı olarak sınırı geçmeye çalıştıkları sırada başladı. Güvenlik kuvvetleri müdahale etmek zorunda kaldı ve son saldırıda polis taşkın kalabalığı dağıtmak için tazyikli su kullandı.

Bütün bu olayların engellenmesi ve huzurun sağlanması mümkün. Bunun için aciliyetli olarak Türkiye-Suriye sınırında düzeni sağlamak için Birleşmiş Milletlerin onayıyla bir güvenlik bölgesi oluşturulmalıdır. Son üç yılda Suriye’de süren çatışmalar nedeniyle çoğu çocuk olmak üzere pek çok insan hayatını kaybetti.  

Dünya bu olanlara gözünü kapamamalı ve onları Türkiye sınırında güvenli bir bölgeye yerleştirmek için ne gerekiyorsa acilen yerine getirmelidir. 

Adnan Oktar'ın Times of Oman'da yayınlanan makalesi:

http://www.timesofoman.com/Columns/2318/Article-How-best-to-protect-the-civilians-in-Kobane

Masaüstü Görünümü