Harun Yahya

Radikal Terör ile Mücadelede Öncelikle Sorunun Gerçek Kökenini Anlamak Gerekiyor





ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin ifadesiyle, 20,000’i aşkın insan geçtiğimiz yaz aylarından bu yana IŞİD saflarına katıldı. 100’den fazla ülkeden, yani dünyanın hemen her yerinden bu amaçla Suriye ve Irak’a gitti. Bir kıyas yapmak gerekirse, Sovyet ordusuna karşı, Afganistan’da yirmi bin kişilik yabancı savaşçı sayısına on senelik dönemde ulaşılmıştı.

Kerry’nin bu çarpıcı yorumu Beyaz Saray’da, 17-19 Şubat tarihleri arasında düzenlenen Şiddet İçeren Aşırılıkla Mücadele Zirvesi’nden. Amerikalı üst düzey yetkilileri, 60 ülkeden temsilcilerin yer aldığı zirvede konuşma yaptılar. Üç gün süren toplantılar boyunca “radikal İslami örgütlere, daha doğrusu IŞİD’e katılımı nasıl engelleriz?” sorusuna cevap arandı. IŞİD’in çekim gücünü ortadan kaldırmak için çeşitli fikirler ileri sürüldü.

Beyaz Saray Zirvesi terör ve radikal şiddetle mücadelede ciddi bir çözüm getirmedi. Olsa olsa iyi niyetli bir çaba olarak değerlendirilebilir. Sonuçsuz kalması ise şaşırtıcı değil, çünkü dünya politikasına yön verenler hala radikal terörün temel nedenini kavramış değil. Zirve bu gerçeği bir kez daha açıkça gösterdi.

Kerry aynı konuşmada şöyle bir değerlendirme yatı: “Samimi olalım. IŞİD adına asker toplayanlar dindar ve İslami ilkeler konusunda bilgili insanlar aramıyorlar. Teröristlerin göz alıcı bir yaşam tarzının tadını çıkardığına inanacak kadar saf, kendilerine söylenen her şeyi yapacak kadar yumuşak başlı ve başarı algısının çekimine kapılan insanlar arıyorlar.”[i]

Bu sözlerden anlaşıldığı kadarıyla, IŞİD mensupları ve sempatizanları hakkında John Kerry büyük bir yanılgı içerisinde. IŞİD’e katılma kararı alanlar Suriye ve Irak’ta kendilerini acımasız bir savaşın ve her türlü zorluğun beklediğini çok iyi biliyorlar. Büyük bir çoğunluğunun çekici ve parlak bir yaşam beklentisi ise kesin olarak yok. Aksine her an ölmeye, gözlerini kırpmadan öldürmeye hazırlar. Bu konudaki içten kararlılıklarının nedeni ise, kendilerince İslam zannettikleri fakat tamamen yanlış temellere dayanan fikirleri. Yüzyıllar boyunca üretilen hurafelere dayalı çarpık dini bilgilerle donatılmış ve bunu İslam zannetmişler. Huraflerle dolu pek çok kaynak, İnternet ve sosyal medya kanalıyla edindikleri sözde İslami bilgilerle dolular. Şiddet içeren aşırılıklarının kaynağı işte bu bilgiler. Bunlar, kesinlikle Kuran’da yeri olmayan, Kuran’a tamamen aykırı olan ancak Sünni İslam kültürünün temel eserlerinde yer alan yanlış inançlar. Dolayısıyla sorunun kaynağı, Kerry’nin tahmininden çok daha derin ve kapsamlı.

ABD Başkanı Barack Obama ise, zirvedeki konuşmasında, IŞİD ve benzeri örgütlerin asker devşirirken “ekonomik sorunları”[ii] kullandığını iddia etti. “Şiddet içeren aşırılıkla mücadelede ciddi isek, bu ekonomik sorunların üstüne gitmek konusunda da ciddi olmamız gerektiğini”[iii] ileri sürdü. Aynı fikir, ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Marie Harf tarafından daha keskin bir ifadeyle dile getirildi. Harf, IŞİD’e yoğun katılım hakkında, “iş olanaklarından yoksunluğun başlıca temel nedenlerden biri olduğunu”[iv] savundu.

Radikalizmin işsizlik veya maddi imkansızlıklardan kaynaklandığını düşünme hatası, daima bu sorunun çözülmesinin önündeki en büyük engellerden biri olmuştur. Şu bir gerçektir ki, tüm radikal gruplarda olduğu gibi IŞİD’e katılanlar da hemen her ekonomik, sosyal, kültürel ve etnik gruptan gelen insanlar. Pek çoğu zengin ailelerden geliyor, pek çoğu önemli kademelerde kariyer sahibi insanlar. Diğer bir ifadeyle, bu insanlar sadece varoşlardan veya yoksul sınıftan geliyor değiller. Önemli bir bölümünün Batılı ülkelerdeki iyi imkanlarını bırakıp kanlı ve vahşi bir savaşın içine girdikleri artık herkesin bildiği bir gerçek. Sorunu sadece ekonomiye bağlamanın ise, sorunun çözümünden daha da uzaklaşmak anlamına geleceği açık.

Zirvede, IŞİD’i tanımlama konusunda başka açıklamalar da yapıldı. Obama zirvedeki kapanış konuşmasında “aşırılığın düzmece vaatleri”ne[v] değindi. Başkanın ifade etmek istediği, radikal terör örgüt liderlerinin menfaat peşinde koşan kişiler oldukları ve savundukları ideolojiye gerçekte inanmadıkları idi. Bu görüşe, Obama’nın IŞİD Özel Temsilcisi General John Allen da katıldı. Allen 25 Şubat’ta ABD Senatosu’nda yaptığı konuşmada, IŞİD’i “kriminal bir çete ve ölüm tarikatı”[vi] olarak tanımlıyordu. Dünya kamuoyunda benzer görüşe sahip çok kişinin olduğu da bir sır değil.

IŞİD hareketini çete veya çıkar amaçlı kriminal bir suç örgütü gibi düşünmek Batılı liderlerin düştüğü bir başka büyük hatadır. Ortada yanlış da olsa bir ideolojisi olan ve inandığı hatalı değerler uğrunda her şeyi yapmaya göze alan bir örgüt vardır. Mensupları bu doğrultuda canlarını ve tüm mal varlıklarını feda etmeye samimiyetle hazır ve kararlıdırlar. Çeteler ise çıkar amaçlı bir araya gelen oluşumlardır, kayda değer ideolojileri yoktur.

İdeolojik gruplara yönelik bir mücadelede, onların menfaatlerini kesmek ya da ölümle tehdit etmek daima daha ters etki yapmıştır. Yanlış ideolojiyi yok etmenin tek yolu, onlara doğru olanı öğretmektir.

Sonuç olarak, ABD ve genel anlamda Batı’nın IŞİD gibi radikal örgütlere yönelik teşhisleri daima hatalı olmuş ve bunun sonucunda hep yanlış yöntemlerle yanlış çözümler aranmıştır. Bu sözde çözümler radikalizmi daha da artırmakla kalmamış, ABD’ye de çok büyük zorluklar getirmiştir. Artık ABD ve tüm koalisyonun, sorunun gerçek sebebini teşhis etme ve böylelikle gerçek çözüm yollarını uygulama vakti gelmiştir. IŞİD veya benzeri radikal terör örgütleri ile mücadele edebilmenin tek bir yolu vardır: Yanlış ideolojiyi ortadan kaldıracak doğru bir eğitim politikası.

Medyada IŞİD’in sıradan normal insanları nasıl soğukkanlı caniler ve ölüm makinaları haline getirdiğine dair haberler sıklıkla yer alıyor. IŞİD mensuplarını bu hale getiren ise hurafeler. İslam camiasını geniş şekilde hakimiyeti altına almış olan hurafelerin bataklığında yetişmiş fikirler dehşet ve vahşet yanlısı bir zihniyeti kaçınılmaz olarak ortaya çıkarıyor. Bunun sonucunda ise Kuran’a tamamen zıt ve yanlış inançlarla hareket eden topluluklar oluşuyor.

Karşımızdaki gerçek şudur: Karşımızdaki sorun bir fikir ve bir ideoloji sorunudur. Yanlış fikre, güzel ve doğru fikirle karşı konulması lazım. Fikre karşı askeri operasyonlar kesinlikle çözüm olmaz, akılcı da olmaz. Öldürülen her IŞİD’linin yerine kin ve intikam ile yanıp tutuşan yenileri gelir ve radikalizm daha da alevlenir. IŞİD’e katılım ancak eğitim ile engellenebilir. İslam’ın katıksız haliyle, Kuran ile yapılacak bir eğitim ile.





[i] “Let’s be honest: Those recruiting for Da’esh (ISIS) are not looking for people who are devout and knowledgeable about the tenets of Islam. They’re looking for people who are gullible enough to believe that terrorists enjoy a glamorous lifestyle, and pliable enough to do whatever they are told, and who are attracted by the perception of success.”
[ii] “economic grievances”
[iii] “So if we’re serious about countering violent extremism, we have to get serious about confronting these economic grievances.”
[iv] “lack of opportunity for jobs is one of the most prominent root causes.”
[v] “false promises of extremism”
[vi] “ISIL is little more than a criminal gang and death cult.”




Adnan Oktar'ın English Pravda & New Straits Times'da yayınlanan makalesi:

 

http://english.pravda.ru/opinion/columnists/19-03-2015/130067-violent_extremism-0/

 



 


Masaüstü Görünümü