Harun Yahya

Harabe bir Ülke: Suriye




15 Mart 2015... Suriye’deki sivil savaşın beşinci yıldönümü. Son dört yıl içinde şahit olduğumuz vahşet görüntüleri nedeniyle, bu dehşet dolu iç savaşın nasıl başladığınğ unutmuş olabiliriz.

Arap Baharının etkisinde kalan Suriyeliler başlangıçta değişim ve siyasi reform özlemindeydiler. Daha iyi bir gelecek arayışlarında, onlarca yıldır süregelen baskıcı Baas rejimine karşı geniş kitlelerin destek verdiği barışçıl protestolar düzenlediler. Amaçları, her insanın doğuştan hak ettiği temel özgürlük ve değerleri kısıtlayan Esad rejimini kökten reddetmekti.

Daha iyi bir gelecek için bir umut kıvılcımı olarak başlayan protestolar, bir ulusun savaşla parçalanarak bir enkaz yığınına dönüşmesiyle sonuçlandı. Bugün Suriye harap olmuş şehirleri, kasabaları ve umudunu yitirmiş insanları ile perişan bir ülke haline gelmiş durumda.

Suriye savaşı beşinci yılına girerken, hemen hemen her haber kaynağı ülkenin içinde bulunduğu sefalet ve çekilen insani acı hakkında hikayelere yer verdi. Yaşamlarını keskin nişancı namlusunun gölgesinde sürdürmeye çalışan insanların ve hatta çocukların hikayeleriydi bunlar. Siyasi istikrara sahip ülkelerde yaşayan bizler için bir çocuğun gönderildiği anaokulunda vurularak öldürülmesini hayal etmek oldukça güç; ama Halep gibi bir şehirde anaokulun bahçesinde oyun oynayan beş yaşında bir çocuk her an ölümle burun buruna. [1]

Suriyeli çocuklar dünyada hiçbir çocuğun yaşamaması gereken şeyler yaşadı. Oyuncak ve çocuk parkları yerine helikopter sesleri, varil bombaları, savaş uçakları, füze ve  ağır silahlar her gün şahit oldukları şeyler oldu. Bebeklerin uykusu, yere düşen bombaların sesiyle bölündü. Bazen anne babaları tarafından telaşla kucaklanarak yakındaki kasabalara kaçmak zorunda bırakıldılar.

Bir kısmı da patlayıcılarla birlikte yağ bidonu, su tankı ya da gaz silindirlerine doldurulan metal, hurda ve çivirlerle yapılan ilkel varil bombalarından kaçamadılar.

Esad güçlerinin düzenli olarak olarak düzenlediği varil bombası saldırılarında her ay 250 çocuk hayatını kaybediyor. Şam’ın Cobar bölgesinde küçük çocuklar anestezi kullanılmadan ameliyat edilmek zorunda kalındı. Şehirlerde on binlerce evsiz Suriyeli bombalanan binaların harabeleri arasında hala yaşam mücadelesi veriyor.

Suriyelilerin içinde oldukları durumu gösteren her istatistik, her rakam, her fotoğraf karesi yürek burkuyor. Suriye’nin her yerinde füze saldırıları ve bombalamalar hiç durmadan devam ediyor. Şimdiye kadar yaklaşık 210,000 kişi öldürüldü, 1.5 milyon sivil ağır yaralandı, en az 200,000 kişi de tutuklandı. Bu arada 2400 kişi kayıp, 20.9 milyon kişi de evlerini terk etmek zorunda bırakıldı. [i]

Tüm bunlar olurken, Suriye İç Savaşı’nın her cephesinde insan hakları ihlalleri tüm hızıyla devam ediyor. Esad rejiminin işlediği savaş suçları – ki bunlar tüm dünyanın gözü önünde ve şüpheye yer vermeyecek şekilde yapılıyor- raporlar ve fotoğraflarla belgeleniyor. Polis gücünün ve kanuni yaptırımların uzun süredir işlemediği bir ülkede adi suçlar kasaba ve şehirlerde yaşayan siviller için büyük bir sorun.

Bir zamanlar farklı kültür, etnik yapı ve inançlara ev sahipliği yapmış bu ülke son dört yıldır tamamen parçalanmış durumda. Bu ülkenin sosyal dokusunu oluşturan Sünni, Şii, Hıristiyan, Kürt, Alevi, Yezidi ve diğer birçok topluluk yüzyıllar boyunca barış içinde bir arada yaşadılar. Ancak savaş bu grupları birbirine düşürdü ve olayları daha da zor ve içinden çıkılmaz bir hale getirdi.

Suriye’deki çatışmanın başka bir boyutu daha mevcut. Suriye’nin dışında Lübnan, Türkiye ve Ürdün’de yaşam mücadelesi veren üç milyon mülteci kardeşimiz var. Bu kamplarda her gün hayatta kalabilmek için çetin bir mücadele veriyorlar.

Çok büyük zorluklardan geçtikten sonra bu kamplara ulaşabilen Suriyeliler şimdi zorlu koşullarda yaşamaya devam ediyorlar. Bir yandan da çocuk ve gençlerin eğitim olanakları olmadığı için radikal ideolojilerden kolaylıkla etkilenebilecek durumdalar.

21. yüzyılda Suriye denince akla insanlık dramı geliyor. İşin en kötü tarafı ise bu durum sona erecek gibi görünmüyor. Ancak istikrar sağlanana kadar, uluslararası toplumun sorumluluklarını mutlaka yerine getirmesi gerek. Bu bağlamda, en azından devam eden bu acımasız savaştan ötürü acı çekenlere gereken yardımın ulaştırılması için vicdanımızın sesini dinlemeliyiz.




[1] http://www.independent.co.uk/voices/comment/in-aleppo-all-i-think-about-is-how-my-family-will-survive-shelling-starvation-and-the-snipers-bullet--but-we-are-still-the-lucky-ones-10107104.html
[i] http://www.aljazeera.com/indepth/interactive/2015/03/left-syria-150317133753354.html



Adnan Oktar'ın Middle East Monitor'de yayınlanan makalesi:

https://www.middleeastmonitor.com/articles/middle-east/17801-syria-the-downward-spiral-of-desolation

Masaüstü Görünümü