Harun Yahya

Rohingya Krizi değil İnsanlık Krizi







"Tekneye bindim çünkü gidecek başka hiçbir yerim yoktu. Geride bir evim ya da başka bir şeyim kalmadı. Arakanlılar annemi ve bütün akrabalarımı öldürdüler. Köydekiler Malezya’ya gideceklerini söylediklerinde ben de onlarla gitmeye karar verdim"[1]

Bu sözler Andaman Denizi açıklarında açlıktan kıvranan insanlarla dolu bir teknedeki bir kadına ait. Sözleri yalın ve insanın hayal gücünün ötesindeki bir sefaleti özetliyor. Manzara tek kelimeyle “korkunç”, içinde zerre kadar vicdanı olan hiçbir insanın dayanabileceği gibi değil.

Bu, dünyada hiçbir insanın kendisini içinde bulmaması gereken bir tekne. Dünyada hiç kimsenin karşı karşıya bırakılamayacağı bir insanlık dramı.

Bu kadın, ailesinin nesiller boyunca, yüzyıllardır yaşadığı bir ülke tarafından vatandaşlık ve seçme hakkı tanınmayan bir azınlık topluluğun üyesi. Medeni haklar bir yana, bu toplum özgürlük ve her şeyden önemlisi her insanın hak ettiği insanlık şerefi tanımayan bir rejim tarafından yıllardır zulüm görüyor.

Eğer dünya olaylarıyla uzaktan bile olsa ilgilenmeyen biriyseniz, muhtemelen şimdi artık bu insanlara aşina olmuşsunuzdur; Rohingya Müslümanları. 2. Dünya Savaşı sırasında bu Müslüman ülke Japonlara karşı İngiliz ordusunun yanında savaşarak kendilerini Myanmar’da nefret edilen bir topluluk yaptılar. Şimdi onların torunları – kadınlar, küçük çocuklar, erkekler ve yaşlılar – kendileri için bir vatan aramak için dehşet verici bir yolculuğa çıkmaya zorlanıyorlar. Çatışmaların olmadığı ülkelerde bilinen her tür yolculuğun aksine bu insanların valizleri, yiyecek ya da suları ve çoğu durumda üzerlerine giyecek kıyafetleri bile yok.

Kendi vatanınızdaki hayatınızdan hiçbir arkadaşınızın ya da akrabanızın olmadığı bir hiçliğin ortasında vahim şartlar altında sıkışıp kaldığınızı hayal edin. İnsan en kötü kabusu olarak  bunu hayal edemez!

Bununla birlikte kendi vatanlarında hiçbir hak, daha önemlisi gelecek için hiçbir umutları bulunmayan bu insanlar, son bir çare olarak hayatlarını tehlikeye atarak bu köhne teknelere sarılıyorlar.

İnsan tacirleri ve kendilerine aman vermeyen çeşitli donanmalar arasında, açık denizde mahsur kalan teknelerinde yaşadıkları işkencenin tarifi mümkün değil. “Yüzen tabut” adını verdikleri tekneleri içinde bulundukları korkunç durumu izah ediyor.

BM’e göre Rohingya Müslümanları dünyada “en fazla zulüm gören azınlıklar”dan biridir. Bugün bu durum Adaman Denizi’ne kıyısı bulunan komşu ASEAN ülkelerinin tutumu nedeniyle en acımasız insanlık trajedisi halini aldı. Bangladeş, Myanmar, Tayland, Malezya ve Endonezya bu akıntıya kapılmış insanları sığınmacı olarak kendi ülkelerine almayı başta reddettiler. Donanmaları sadece bir miktar yiyecek ve su sağlamış ve onları açık denize geri çevirmişti.

Bugün dünya medyası bu çaresiz insanların hikayelerine yer veriyor, uluslararası toplum Rohingya Müslümanlarının varlığından ve çaresiz durumlarından haberdar. Ancak, bu insanlık dramını paylaşması gereken diğer ülkelerin gayretleri hiçbir vicdanın kabul etmeyeceği şekilde çok zayıf, güçsüz kaldı.

Denizde kalmış binlerce göçmenin hiçbir yerde kabul edilmeden geçirdikleri haftalardan sonra sonunda Endonezya ve Malezya’nın isteksiz bir şekilde de olsa geçici barınma önerisi, bazı çözümlerin devreye gireceğini gösteriyor. Ne var ki, bu kriz çok daha önemli bir şeyi gösterdi; bu kriz dünyanın bir bölgesinde, azınlık bir grubun içinde bulunduğu soyutlanmış bir kriz değil, bu bir insanlık krizi.

Rohingya tekne trajedisi insanlığa silinmez bir leke bıraktı. Bu bir insan hakları felaketidir. Bu, insan vicdanının ahlaki çöküşünün bir göstergesidir ve eğer her çocuğun kendi çocuklarımız için istediğimiz özgürlüklere sahip olduğu bir dünya yaratmak istiyorsak analiz edilmesi ve üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur.

Rohingya Müslümanları olayında, civar ülkelerinin bu insanların bakımıyla ilgili endişeleri son derece kolay bir şekilde giderilebilir. Malezya, Endonezya, Taylan geniş toprakları ve sahil alanları olan ülkelerdir. Bu sığınmacılara balıkçılık, tarım veya hayvancılık yaparak, ev sahibi ülkelere yük olmadan hayatlarını kazandıkları bir yaşam tarzı sunulabilir. Böyle bir duruş bu tür zorluk zamanlarında en çok ihtiyacımız olan insanlığa daha yakışır bir duruştur.
Bu kriz bazı hayatlara değer verilirken bazı hayatların tamamen görmezden gelindiğini gösteren bir krizdir. Hangi ırk, devlet, din, etnik grup veya aşirete bağlı olursa olsun insanoğlu bu dünyanın ana unsurudur. Bu dünyada tüm ticari, politik, endüstriyel ve sanatsal faaliyet insanlar için gerçekleştirilir. Bu dünyanın var olma nedeni ve yaratılma nedeni “insanoğlu”dur. Dolayısıyla herkes bir insan olarak hak ettiği onur ve özgürlüğü yaşamalıdır. Bu vicdanlı perspektif politikacılar ve liderlerce benimsendiğinde, her tür bozuk ahlak derhal temizlenilecek ve bunu kusursuz çözümler izleyecektir.





[1] http://www.aljazeera.com/news/2015/05/stranded-rohingya-migrants-dying-board-150517130244345.html



Adnan Oktar'ın Tehran Times ve Burma Times'da yayınlanan makalesi:

 

http://tehrantimes.com/index_View.asp?code=246911

 

http://burmatimes.net/not-the-rohingya-crisis-but-a-crisis-of-humanity/

 


Masaüstü Görünümü