Harun Yahya

Ramazan 2015, 3. Gün









A9'u izlemek için

Uydunuzu Nasıl Ayarlayacaksınız?





BİR AYET BİR HADİS

"Mümin olanlar, ancak o kimselerdir ki, onlar, Allah'a ve Resulü'ne iman ettiler, sonra hiçbir kuşkuya kapılmadan Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla mücadele ettiler. İşte onlar, sadık (doğru) olanların ta kendileridir." (Hücurat Suresi, 15)

Mümin kişinin durumu ne kadar şaşırtıcıdır. Zira her işi onun için bir hayırdır. Bu durum, sadece mümine hastır, başkasına değil: Ona memnun olacağı bir şey gelse şükreder, bu ise hayırdır; bir zarar gelse sabreder, bu da hayırdır. (Kütüb-i Sitte, Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, Prof. Dr. İbrahim Canan, 2. cilt, Akçağ Yayınları, Ankara, 1992, s. 208)

SAYIN ADNAN OKTAR DİYOR Kİ..

Hamd sevgi kelimesidir. Allah'a hamd etmek ne demek? Ya Rabbi Seni ben çok seviyorum, deliler gibi seviyorum. Sana sonsuz teşekkür ediyorum. Hamd’ın anlamı budur. (A9 TV; 31 Mayıs 2015)

ALLAH'IN İSİMLERİ
Şefi: Şefaatçi

Yoksa Allah'tan başka şefaat ediciler mi edindiler? De ki: "Ya onlar, hiçbir şeye malik değillerse ve akıl da erdiremiyorlarsa?" De ki: "Şefaatin tümü Allah'ındır. Göklerin ve yerin mülkü O'nundur. Sonra O'na döndürüleceksiniz." (Zümer Suresi, 43-44)

Allah'a şirk koşarak iman edenler O'nun huzuruna getirildiklerinde mutlaka bir şefaatçinin arkasına sığınacaklarını ve o şefaatçinin kendilerine yardımcı olacağını zannederler. İnançlarına göre bu şefaatçi kimi zaman onların günahlarını yüklenecek, kimi zaman da onları savunarak temize çıkaracaktır. Bu yüzden dünya hayatında sürekli bu sözde şefaatçiyi razı etmeye çalışırlar, daima onu zikrederler. Halbuki bu asla gerçekleşmeyecek olan bir zandır. Allah birçok ayetinde din gününde -Allah'ın dilemesi dışında- kimsenin kimseye şefaatte bulunamayacağını bildirmiştir. Bu ayetlerden biri şöyledir:

Dinlerini bir oyun ve eğlence (konusu) edinenleri ve dünya hayatı kendilerini mağrur kılanları bırak. Onunla (Kur'an'la) hatırlat ki, bir nefis, kendi kazandıklarıyla helake düşmesin; (böylesinin) Allah'tan başka ne bir velisi, ne bir şefaatçisi vardır; her türlü fidyeyi verse de kabul olunmaz... (Enam Suresi, 70)

O gün kimse kimse ile dost değildir, kimse de bir başkasının günahını yüklenemez. Allah ancak Kendisi'nden hoşnut olunacak kişinin şefaat edebileceğini söyler. Bu kişi de elbette yalnızca doğruyu söyleyecektir. İnkar edenler için o gün ne bir yardımcı ne de bir şefaatçi vardır. Hiç kimse kimse adına bir şey ödeyemez. O gün hiçbir destek, hiçbir alış veriş ve hiçbir şefaat yoktur. Hiçbir insanın Allah'tan başka velisi ve şefaatçisi de yoktur...

Allah; gökleri, yeri ve ikisi arasında olanları altı günde yarattı, sonra arşa istiva etti. Sizin O'nun dışında bir yardımcınız ve şefaatçiniz yoktur. Yine de öğüt alıp-düşünmeyecek misiniz? (Secde Suresi, 4)

EVRİM SAHTEKARLIKLARI
Atın Evrimi Masalı

Memelilerin kökeni konusu içinde önemli bir yer tutan başlık, uzunca bir zamandır evrimci kaynakların baş tacı ettikleri "atın evrimi" efsanesidir. Bu bir efsanedir, çünkü bilimsel bulgulara değil, hayal gücüne dayanır.

"Atın evrimi"ni sembolize ettiği iddia edilen şemalar, yakın bir zamana kadar, evrim teorisine kanıt olarak gösterilen fosil sıralamalarının en başında gelmekteydi. Oysa bugün pek çok evrimci, atın evrimi senaryosunun geçersizliğini açıkça kabul etmektedir. Kasım 1980'de Chicago Doğa Tarihi Müzesi'nde 150 evrimcinin katıldığı, dört gün süren ve kademeli evrim teorisinin sorunlarının ele alındığı bir toplantıda söz alan evrimci Boyce Rensberger, atın evrimi senaryosunun fosil kayıtlarında hiçbir dayanağı olmadığını şöyle anlatmıştır:

Yaklaşık 50 milyon yıl önce yaşamış dört tırnaklı, tilki büyüklüğündeki canlılardan bugünün daha büyük tek tırnaklı atına bir dizi kademeli değişim olduğunu öne süren ünlü atın evrimi örneğinin geçersiz olduğu uzun zamandır bilinmektedir. Kademeli değişim yerine, her türün fosilleri bütünüyle farklı olarak ortaya çıkmakta, değişmeden kalmakta, sonra da soyu tükenmektedir. Ara formlar bilinmemektedir.

Bir müzede bulunan bu at serisi, farklı zamanlarda ve farklı yerlerde yaşamış bazı canlıların keyfi diziliminden oluşmaktadır. Atın sözde evriminin fosil kayıtlarında hiçbir delili yoktur.

Rensberger, dürüst bir tutumla atın evrimi senaryosundaki bu önemli sorunu dile getirirken aslında tüm teorinin fosil kayıtlarındaki en büyük açmazı "ara geçiş formları açmazı"nı gündeme getirmiştir.

Atın evrimi şemalarının sergilendiği İngiltere Doğa Tarihi Müzesi'nin yöneticilerinden ünlü evrimci paleontolog Colin Patterson da, hala müzenin alt katında duran bu şema hakkında şunları söyler:


Hayatın doğası hakkında her biri birbirinden hayali bir sürü kötü hikaye vardır. Bunun en ünlü örneğiyse, belki 50 yıl önce hazırlanmış olan ve hala alt katta duran atın evrimi sergisidir. Atın evrimi, birbirini izleyen yüzlerce bilimsel kaynak tarafından büyük bir gerçek gibi sunulmuştur. Ancak şimdi, bu tip iddiaları ortaya atan kişilerin yaptıkları tahminlerin, yalnızca spekülasyon olduklarını düşünüyorum.


Atın sözde evrimi şeması, geçmişte farklı dönemlerde yaşamış olan bazı memelilerin evrimcilerin beklentilerine göre dizilmesinden oluşmaktadır. Bu hayali şemadaki hayvanların büyüklükleri ve özellikleri, ayrıca yaşadıkları dönemler, atın evrimi şemasının çelişkilerini ortaya koymaktadır.

Peki "atın evrimi" senaryosunun dayanağı nedir? Bu senaryo, Hindistan, Güney Amerika, Kuzey Amerika ve Avrupa'da değişik zamanlarda yaşamış, farklı tür canlılara ait fosillerin evrimcilerin hayal güçleri doğrultusunda küçükten büyüğe doğru dizilmesiyle oluşturulan şemalarla ortaya atılmıştır. Farklı araştırmacıların öne sürdüğü 20'den fazla atın evrimi şeması vardır. Hepsi de birbirinden farklı olan bu soy ağaçları hakkında evrimciler arasında da görüş birliği yoktur. Bu sıralamalardaki tek ortak nokta, 55 milyon yıl önceki Eosen devrinde yaşamış Eohippus (Hyracotherium) adlı köpek benzeri bir canlının atın ilk atası olduğuna inanılmasıdır. Oysa atın milyonlarca yıl önce yok olmuş atası olarak sunulan Eohippus, halen Afrika'da yaşayan ve atla hiçbir ilgisi ve benzerliği olmayan Hyrax isimli hayvanın hemen hemen aynısıdır.

Atın ilk atası olduğuna inanılan Eohippus, günümüzde Afrika'da yaşayan Hyrax ile çok benzerdir ve atla hiçbir ilgisi ve benzerliği yoktur.

Atın evrimi iddiasının tutarsızlığı, her geçen gün ortaya çıkan yeni fosil bulgularıyla daha açık olarak anlaşılmaktadır. Eohippus ile aynı katmanda, günümüzde yaşayan at cinslerinin de (Equus nevadensis ve Equus occidentalis) fosillerinin bulunduğu tespit edilmiştir. Bu, günümüzdeki at ile onun sözde atasının aynı zamanda yaşadığını göstermektedir ki, atın evrimi denen sürecin hiçbir zaman yaşanmadığının kanıtıdır.

Evrimci yazar Gordon R. Taylor, Darwinizm'in açıklayamadığı konuları ele alan The Great Evolution Mystery (Büyük Evrim Gizemi) adlı kitabında at serileri efsanesinin aslını şöyle anlatır:


Darwinizm'in belki de en ciddi zafiyeti, paleontologların, büyük evrimsel değişiklikleri gösterecek olan akrabalık ilişkilerini ve canlı sıralamalarını ortaya koyamamalarıdır... At serisi genellikle bu konuda çözüme kavuşturulmuş olan yegane örnek gibi gösterilir. Ama gerçek şudur ki, Eohippus'tan Equus'a kadar uzanan sıralama çok tutarsızdır. Bu sıralamanın, giderek artan bir vücut büyüklüğünü gösterdiği iddia edilir, ama aslında sıralamanın ileriki aşamalarına konan canlıların bazıları (sıralamanın en başında yer alan) Eohippus'tan daha büyük değil, daha küçüktürler. Farklı kaynaklardan gelen türlerin biraraya getirilip ikna edici bir görüntüye sahip olan bir sıralamada arka arkaya dizilmeleri mümkündür, ama tarihte gerçekten bu sıralama içinde birbirlerini izlediklerini gösteren hiçbir kanıt yoktur.


Tüm bu gerçekler, evrim teorisinin en sağlam delillerinden birisi gibi sunulan atın evrimi şemalarının, hiçbir geçerliliğe sahip olmayan hayali sıralamalar olduklarını ortaya koymaktadır. Diğer türler gibi atlar da, evrimsel bir ataya sahip olmadan var olmuşlardır.

İMAN HAKİKATİ
Fillerde Sessiz İletişim



 

AHİR ZAMAN - MEHDİ (a.s) - İSA (a.s)
Bediüzzaman Hazretleri, ahir zamanın imanı ve aklı zayıf, enaniyetli din alimlerini şöyle tanımlıyor

1-) "Kıyamet alâmetlerinden ve âhir zaman vukuatında (olaylarından) ve Bâzı a'malin (amellerin) fazilet ve sevaplarından bahseden hâdîs-i Şerife güzelce anlaşılmadığından, akıllarına güvenen bir kısım ehl-i ilim (ilim sahibi), onların bir kısmına zaîf (zayıf) veya mevzu (hadis) demişler. İMANI ZAYIF VE ENANİYETİ KAVİ bir kısım da (aklını beğenen, kendini büyük, kusursuz ve üstün gören; ve adeta kendi nefsini putlaştıran kişiler de (Allah'ı tenzih ederiz)), inkâra kadar gitmişler." (Sözler, s. 355)

2-).... Hadis-i sahihte rivayet edilen, "Hazret-i İsâ Aleyhisselâmın geleceğini ve şeriat-i İslâmiye ile amel edeceğini, Deccalı öldüreceğini(manen yok edeceğini)" imanı zayıf olanlar istib'ad ediyorlar(uzak görüyorlar) . Onun hakikati izah edilse, hiç istib'ad yeri kalmaz. (Onbeşinci mektup, s.59)

3-) Bir şey daha kaldı; en tehlikesi odur ki: İçinizde ve ahbabınızda, bu fakir kardeşinize karşı bir kıskançlık damarı bulunmak, en tehlikelidir. Sizlerde mühim ehl-i ilim de var. Ehl-i ilmin bir kısmında bir enâniyet-i ilmiye bulunur.Kendi mütevazi de olsa, o cihette enâniyetlidir; çabuk enâniyetini bırakmaz.Kalbi, aklı ne kadar yapışsa da, nefsi, o ilmî enâniyeti cihetinde imtiyaz ister, kendini satmak ister, hattâ yazılan risalelere karşı muaraza (sözle karşılıklı mücadele) ister. Kalbi risaleleri sevdiği ve aklı istihsan ettiği (beğendiği) ve yüksek bulduğu hâlde, nefsi ise, enâniyet-i ilmiyeden gelen kıskançlık cihetinde zımnî (gizli) bir adâvet (düşmanlık) besler gibi, Sözlerin kıymetlerinin tenzilini (kıymetten düşürme) arzu eder-tâ ki kendi mahsulât-ı fikriyesi onlara yetişsin, onlar gibi satılsın... (Yirmi Dokuzuncu Mektup, s. 413)

KURAN TEFSİRİ
Kuran'a Göre Evlilik



TÜRK-İSLAM BİRLİĞİ
Milletimiz Birleşme, Büyüme, Gelişme İstemektedir. Ancak Bu Büyüme Siyasi Sınırlar Değişmeden Gerçekleşecektir

Milletimiz bölme girişimlerine “büyüme, gelişme ve birleşme isteğiyle” cevap vermektedir. Başta Suriye ve Irak olmak üzere ülkemizin doğusunda olup biten olaylar analiz edildiğinde, ortaya apaçık bir gerçek çıkmaktadır. Bu gerçek şudur: Milletimiz bütün bu tehdit ve tehlikelere ancak topyekün milli birlik ruhuna sarılarak karşı koyabilir. Türk Milleti uyanık olmak ve devletine destek olarak oyunları bozmak zorundadır. Bu nedenle, bugün gerek iç huzur ve istikrarımızın, gerekse dış güvenliğimizin sağlanması açısından en acil ihtiyaç olan bu milli görüşe milletimiz sahiptir. Sadece bu görüşün daha sık gündeme getirilmesi ve yaygınlaştırılması gerekmektedir.

Milli görüşe sahip çıkıp güçlendirecek olan değerli şahıs ise Hz. Mehdi (a.s.)’dır. Milli birlik ruhunun güçlendirilmesine paralel olarak, Türkiye Devleti’nin de milli bir strateji belirlemesi ve bu strateji çerçevesinde kararlı bir dış politika sergilemesi son derece önemlidir. Günümüzde gerek Türk Milletinin gerekse Türk dünyasının ortak bir özlemi ise “BÜYÜK TÜRKİYE” çatısı altında birleşmektir.

Kıbrıs, Azerbaycan, Özbekistan, Türkmenistan, Kırgızistan ve bütün Müslüman Türk halkları adeta nefeslerini tutmuş bir biçimde Türkiye’nin birlik konusunda atacağı adımları beklemektedir. Böyle bir birlik, sahip olunan kaynaklar düşünüldüğünde özellikle ekonomik yönden son derece kuvvetli bir yapı ortaya çıkaracaktır. Bu ülkeler, Türkiye Cumhuriyeti’nin manevi çatısı altında bambaşka bir kimliğe bürüneceklerdir. Elbette ki bu birlik siyasi sınırlar değişmeden gerçekleşecektir. Söz konusu birliğin beraberlik anlayışı, bir toplumun diğerine, bir kültürün ötekine, bir grubun başkasına üstün gelmesine dayalı değil, hepsinin bir diğeri ile eşit olduğu hoşgörü, sevgi ve dostluğa dayalı dayanışma ruhu ile olacaktır.

Bugün bir birlik oluşturma yönünde atılacak somut adımlar, bölge devletleri tarafından da kabul görecektir. Üstelik bu birlik dünyanın en gelişmiş medeniyetini, en zengin topraklarını ve üstün kültürünü de içinde barındıran, 21. yüzyıla damgasını vuracak bir birlik olacaktır. Bu birliğin öncülüğünü yapabilecek tek millet ise hiç şüphesiz Hz. Mehdi (a.s.)’ın zuhur edeceği Türkiye ve Türk Milleti’dir.

Ayrıca böyle bir birliğin kurulması Türkiye’nin AB’ye girmesine de engel değildir. Türkiye, Türk- İslam dünyasının lideri bir ülke olarak AB’ye girebilir ve böylelikle Avrupa’nın geneline hakim olan materyalist anlayışın ortadan kaldırılmasında önemli bir görev üstlenebilir. İslam ahlakıyla ahlaklanmış Türk insanının sahip olduğu şefkat, merhamet, kardeşlik, fedakarlık gibi güzel erdemler bu vesileyle Avrupa’ya ve tüm dünyaya yayılabilir.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de Hz. Mehdi (a.s.)’ın çıkışı ile İslam aleminin bir ve bütün olacağını müjdelemektedir. Şu an İslam aleminin parçalanmış olması, Müslüman toplumlar ve gruplar arasında ayrılıklar, anlaşmazlıklar, hatta çatışmalar olması Hz. Mehdi (a.s.)’ın çıkış alametlerinden biridir. Hz. Mehdi (a.s.) zuhur ettiğinde bu dağınıklığı tam anlamıyla ortadan kaldıracak, Müslüman dünyasının birliğini sağlayacaktır. Tüm Müslümanlar, sevgiyle ve coşkuyla Hz. Mehdi (a.s.)’ın etrafında birleşeceklerdir. Hz. Mehdi (a.s.) Türk Milletinin içinden çıkacağı için Türk Milletinin, Türk ve İslam aleminin birleşmesindeki rolü çok önemlidir.

Amîre bint-i Nufeyl der ki: İmam Hüseyn (as)’ın şöyle buyurduğunu duydum:
“SİZLER BİRBİRİNİZDEN BERÎ (UZAK) OLDUĞUNUZU SÖYLEMEDİKÇE, BİRBİRİNİZİN YÜZÜNE TÜKÜRMEDİKÇE, BİRBİRİNİZİ TEKFİR ETMEDİKÇE VE BİRBİRİNİZE LANET OKUMADIKÇA beklediğiniz (Hz. Mehdi (a.s.)’ın zuhuru) vuku bulmayacaktır. Arz ettim ki: Öyleyse o zamanda hiçbir hayır yoktur. Buyurdu ki: “Hayrın hepsi o zamandadır. Kâim’imiz (HZ. MEHDİ) KIYAM EDECEK (ZUHUR EDECEK) VE BUNLARIN HEPSİNİ ORTADAN KALDIRACAKTIR.” (Şeyh Muhammed b. İbrahim-i Numani, Gaybet-i Numani, s. 240)

 

Masaüstü Görünümü