Harun Yahya

Ya Arakanlı olsaydınız?



Uzakdoğu’da Rohingya isimli bir yer 2012 yılından beri uluslararası basının gündeminde. Öldürülen insanlar, yakılan köyler, denizde ölüme terkedilen mülteciler haberlere yansıyan olayların sadece bir kısmı.  

Peki Myanmar’da neler oluyor?

Arakanlı Müslümanlar bir zamanlar bu bölgede 350 yıl boyunca hakimiyet sürmüş bir krallığın günümüzde yaşayan mensupları. Ama bugün kendi ülkelerinde azınlık durumundalar. Gördükleri şiddet ve düşmanlık öyle akıl almaz boyutlara ulaştı ki, dünyanın en çok zulüm gören topluluğu olarak tanınıyorlar. Ne yaşayacakları bir ülkeleri var ne de sığınabilecekleri bir yerleri...

Peki bir an için Arakanlı bir Müslüman olduğunuzu düşünün. Bu kabustan kurtulmak için  ne yapardınız?  Karşınızda iki seçeneğiniz olurdu:

1) Ya ülkenizde kalırdınız... Ama bu durumda şu zorlukları kabul etmek zorunda olacaktınız:

Korkunç şartlara sahip kamplarda, bir yere gitme ya da kamptan ayrılma gibi bir özgürlüğünüz olmadan, İslam karşıtı ve şiddet yanlısı radikal çetelerin malınıza ve canınıza kasteden saldırılarına maruz kalarak yaşayacaksınız. Herhangi bir vatandaşlık hakkınız olmayacak, güvenlik güçlerinden yardım beklemeyeceksiniz. Devlet hastanelerine gidemeyecek, paranız olsa bile motorlu araç ve telefon satın alamayacaksınız. Ayrıca ancak ahşap olmasına izin verilen eviniz bir nedenle yanarsa, altı sene hapis yatacaksınız.

Bu yaşanan öyle şiddetli bir zulüm ki, 1942 ile 1996 yılları arasında iki milyon Arakanlı evlerini terk etti, 15.000 yerleşim yeri talan edildi, 20.000 kadın tecavüze uğradı, 300.000 kişi şehit edildi, 5000 cami yıkıldı ve 2012 yılında 330 köy içindekilerle birlikte yakıldı.

2) Ya da ülkenizi terk ederdiniz... Peki nereye gideceksiniz ve daha da önemlisi hedeflediğiniz yere nasıl ulaşacaksınız?

Bangladeş bir İslam ülkesi olmasına rağmen, kapasitesinin çok üstünde doldurulan balıkçı teknesinden bozma iptidai teknelerdeki zavallı insanları çoğu zaman ülkesine almıyor ve denizde ölüme terk ediyor. Öyle ki bu tekneler genelde taşıdığı insanlarla birlikte derin okyanus sularına gömülüyor.

Diyelim ki Tayland’a gitmek istediniz. Sizi kabul ettiklerini düşünelim. Bu durumda insan tacirlerinin eline düşüp köle olarak satılma riskiniz var. Nitekim Reuters yakın tarihte Taylandlı göçmen bürosu yetkililerinin de parçası olduğu dev bir insan ticareti şebekesini ortaya çıkardı. Ama zaten Tayland çoğunlukla bu zavallı insanları kabul etmiyor ve denizde ölüme terk ediyor. Malezya ise güzel bir İslam ahlakı göstererek bu ezilmiş insanlara çoğunlukla yardım ediyor ama burası da kötü balıkçı tekneleriyle gidilemeyecek kadar uzak.

Akıllara durgunluk veren bu zulüm, siz bu satırları okurken halihazırda devam ediyor. Sınır Tanımayan Doktorlar Arakanlılara iltimas gösterdikleri iddiasıyla bir süre önce bu ülkede faaliyet göstermekten men edildiler. Halbuki bu doktorlar Arakanlılara yardım eden tek ekipti, ama artık onlar da yok.  

Arakan’daki insanlık dışı uygulamaların bir örneği de, yakın tarihte Myanmar güvenlik güçleri ve radikal Budistlerin saldırısına uğrayan Du Chee Yar Tan köyünde yaşandı. Dışarıdan girişlere kapatılan köye bir şekilde girmeyi başaran beş Müslüman erkek, aralarında çocukların da olduğu en az 10 Arakanlı’nın kesilmiş başlarını bir su tankının içinde buldu.

Tüm bunlar olurken radikal Budist gruplar da bir yandan tüm ülkeyi motosikletlerle dolaşıp Müslümanlara karşı nefret propagandası yapıyor.

Dünyanın uzak bir köşesinde yaşayan bu masum insanların karşı karşıya oldukları bu dehşet verici zulüm bütün devletler tarafından görmezlikten geliniyor. Oysa ki sadece haberlerde gördüğümüz bu mazlumlar bizler gibi ailesi olan, sevdikleri olan, işleri olan, meslekleri olan insanlar. Ama dünya onları görmüyor ve yalnızlıkları içinde hepsini ölüme terk ediyor.

Peki bu korkunç manzarayı sona erdirmek için ne yapmak gerekiyor?

Öncelikle Myanmar hükümeti ve ülkedeki Budist çoğunluğun ülkelerini Müslümanların ele geçireceği yönündeki asılsız korkularından kurtulmaları gerekiyor. Arakanlı Müslümanlara yönelik insan hakları ihlallerinin bir an önce sonlandırılması ve Arakanlıkların hak ettikleri insani muameleyi görmeleri hayati önem taşıyor.

Budistler, yapıları gereği barışçıl insanlardır. Ülkedeki her iki inanç grubunu da hedefleyen ve barış vurgusu yapan fikri bir kampanyanın ciddi olumlu etkileri olacaktır. Bu kapsamlı çalışmayla, insanlar İslam’ın barışçıl ruhu hakkında bilgilendirilip, farklı etnik grupların geçmişteki barışçıl yaşamlarından örnekler verilebilir.

ABD, BM ve AB sürekli olarak durumdan endişeli olduklarını söyleyen açıklamalar yapsalar da, bunlar ne yazık ki herhangi bir etki uyandırmıyor. Müslüman ülkeler ise bu konuda üzerlerine vebal oluşturacak bir sessizlik içinde. Yapılması gereken daha fazla vakit kaybetmeden bir araya gelinmesi ve sevgi, birlik, barış ve kardeşlik içinde tüm dünyanın ezilen insanlara yardım etmesi. Hiçbir ekonomik endişe ya da dünyevi çıkar yardıma ihtiyacı olan insanların yanında olmaktan daha önemli olamaz. 

Adnan Oktar'ın Burma Times'da yayınlanan makalesi:

http://burmatimes.net/how-does-it-feel-to-be-a-rohingya/

Masaüstü Görünümü