Harun Yahya

Bazı çevrelerde yaşanan Türk İslam Birliği paniği neden gereksizdir?



Türk İslam Birliği, tüm Türk dünyasının ve İslam dünyasının büyük bir heyecanla beklediği bir birliktir. 57’yi aşkın ülkenin Türkiye’ye vizeyi kaldırması, bu müjdeli döneme hızla yaklaştığımızın önemli bir müjdesidir. Ancak son dönemlerde özellikle bir kısım yabancı basında Türk İslam Birliği paniği yaşandığını gösteren makaleler yayınlandığı ve bu birliğin önlenmesi için siyasi çevrelerde de bazı girişimlerde bulunulduğu görülmektedir. Ancak bu çevrelerin gözden kaçırdığı önemli bir nokta vardır:

Bu kesimler Türk İslam Birliği’nin kurulmasını engellemeye çalışarak,      bir anlamda bu birliğin kendi ülkelerine getireceği huzuru, refahı ve ekonomik gelişimi de engellemektedirler.

Yaşanan son gelişmeler de göstermiştir ki; Türk İslam Birliği’nin gerçek amacının ve tüm dünyaya Hz. Mehdi (a.s.) vesilesiyle yayılacak olan barış ortamının anlatılması bu paniğin gereksizliğinin anlaşılması için büyük önem taşımaktadır.


Sayın Adnan Oktar’ın son 30 yıldır İslam ahlakının yayılması, Darwinizm’in fikren ortadan kaldırılması ve Türk İslam Birliği’nin kurulması için yürüttüğü ilmi mücadele artık tüm dünya tarafından bilinmekte ve yakından takip edilmektedir. Özellikle son dönemde Sayın Adnan Oktar’ın Türk İslam Birliği ile ilgili öneri ve görüşleri doğrultusunda yaşanan gelişmeler, Türk İslam Birliği müjdesinin her geçen gün yaklaştığının önemli birer delilidir. Sayın Adnan Oktar’ın, kökeni uzun yıllara dayanan Türk İslam Birliği ülküsünün en dikkat çeken ve uzun süre bazı çevrelerce yadırganan yönü ise “Arap dünyasından, İran’ın ve İsrail’in de dahil olduğu bir birlik oluşturmayı” hedeflemesi olmuştur. Son dönemde yaşanan gelişmeler ve yayınlanan bazı makaleler de göstermiştir ki, Arap dünyasının, İsrail ve İran’ın aynı birlik altında bulunmasının önemi hala bazı kesimlerce anlaşılamamakta ve İslam dünyasının böyle bir birlik vesilesiyle güçlenmesi ihtimali karşısında İsrail başta olmak üzere çeşitli çevrelerde yersiz bazı tedirginlikler yaşanmaktadır. Oysa bu kesimler Türk İslam Birliği aleyhinde faaliyet yaparak, bir nevi kendi ülkelerini içinde bulunduğu dar boğazda bırakmak için faaliyet yapmaktadırlar. Çünkü Sayın Adnan Oktar’ın fikir önderliğini yaptığı Türk İslam Birliği, Allah’ın izniyle yalnızca Müslüman ülkelerin kurtuluşu için değil, aynı zamanda içlerinde İsrail’in de  bulunduğu tüm dünyanın barışı ve refahına yönelik bir birlik olacaktır. 

Türk İslam Birliği Irk Üstünlüğüne Bağlı Bir Birlik Değildir

Türk İslam Birliği konusunda yapılan en büyük hata, bu birliğin Türk ırkının üstünlüğünü vurgulayan ve Müslüman olmayan ülkeleri dışlayan bir birlik olduğunun zannedilmesidir. Oysa bu büyük bir yanılgıdır. Sayın Adnan Oktar çeşitli kereler röportajlarında Türk İslam Birliği paniğinin gereksizliğini vurgulamış ve ırk üstünlüğü iddiasının şeytanın bir oyunu olduğunu belirtmiştir. Sayın Adnan Oktar’ın bu açıklamalarından biri şöyledir:


“Türk-İİslam Birliği, ırkçılığa şiddetle karşı olan bir düşüncedir. Bakın Ermeni, Kürt, Laz, Çerkez, Abaza, efendim Arap, aklına gelen her şey, değil mi? İranlılar yani Pers ırkı diyelim. Hepsi Allah’ın kullarıdır ve bunlar hep birbirine eşittirler. Üstünlük ancak takvayladır. Hatta Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in hadisi var. “Arap’ın Acem’e, Acem’in Arap’a üstünlüğü yoktur” diyor. “Üstünlük ancak takva iledir” diyor. Üstünlük ancak takva iledir. Dolayısıyla ırk, İslam’da kesinlikle yoktur ama takva üstünlüğü vardır. Bak “Allah Katında en iyi olanınız” diyor Cenab-ı Allah, şeytandan Allah’a sığınırım, “en iyi olanınız en takva olanınızdır” diyor. Yani en güzel ahlaklı olan en takva olandır. Türkler de bu konuda hem cesur, hem karakterli, hem sabırlı, hem iradeli, hem cefakeş, çilekeş, fedakar ruhlu oldukları için Allah onlara bir liderlik vermiş. Bu görülüyor şu an. Bu liderin adıyla bu birliği anmış oluyoruz. Türk-İslam Birliği diyoruz, konu bu.” (Sayın Adnan Oktar’ın 8 Aralık 2009 tarihinde Kocaeli TV ve Mavi Karadeniz TV’de canlı olarak yayınlanan röportajından)


Bazı çevrelerce yanlış bir izlenim verilmeye çalışılsa da, Sayın Adnan Oktar’ın da vurguladığı gibi Türkiye Türk İslam Birliği’nin doğal lideridir. Türkiye’nin liderliği tüm Türk ve Müslüman ülkeleri tarafından da gönülden kabul edilmekte ve istenmektedir. Bunun temelinde hem Türkiye’nin tarihi tecrübesi, hem de Türk Milleti’nin sayısız olayla ispatlanmış olan güzel ahlakı bulunmaktadır. Ancak daha önce de belirttiğimiz gibi Türk Milleti’nin lider olması isteğinin özünde “Biz lider olalım, diğerleri bize tabi olsun” veya “Biz üstünüz, diğer ırklar bize tabi olmalıdır” gibi akıl ve mantık dışı, üstelik Kuran ahlakına da hiç uygun olmayan bir düşünce yoktur. Söz konusu olan ahlaki bir üstünlüktür. Yapılacak olan liderlik de aslında korumaya, kollamaya, hizmet etmek için çileye ve sorumluluğa talip olma işidir, bir tür ağabeylik vasfıdır.
 

Türk İslam Birliği mükemmel bir medeniyet getirecek 

Adnan Oktar'ın Associated Press of Pakistan röportajından (6 Eylül 2008)
 


 

Arap Dünyası da Türkiye’nin Liderliğini İstiyor

Türkiye’nin Ortadoğu’daki tüm sorunlu bölgelere çözümcü yaklaşması ve bu bölgelerde yaşayan mazlum insanları kucaklaması, bu bölgelerde büyük bir ilgi ve sevinçle karşılanmakta ve Türkiye tüm Müslüman ülkeler arasında lider ülke olarak her geçen gün daha da öne çıkmaktadır.

Son yıllarda Türk İslam Birliği ve bu birliğin liderinin Türkiye olması gerektiği konusunda en çarpıcı açıklamalar ise, Arap dünyasından gelmektedir. Örneğin Arap dünyasının en etkili gazetelerinden Londra merkezli El Kuds El Arabi Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Abdulbari Atwan’ın, Vakit muhabiri Mehmet Nedim Aslan’a yaptığı açıklamalar bunlardan biridir. İşte bu açıklamalardan bazıları:

“Türkiye, Ortadoğu’daki komşu ülkeleriyle, Avrupa Birliği benzeri bir birlik kurabilir mi?” sorusunu cevaplayan Atwan, şu açıklamaları yaptı:

“Türkiye, Avrupalı olmadığını anladı. Türkiye bir Ortadoğu ülkesi. Ortadoğulu olmak suç değil, utanç duyulacak bir şey değil. Siz 600 yıl boyunca dünyayı yönettiniz. Türkiye tüm Avrupa’dan daha büyük. Avrupa Türkiye’den korkuyor. Türkiye köklerine geri döndüğünde daha güçlü olacak. Bugün Türkiye’de işleyen bir demokrasi var. Güçlü ekonomisi, özgür medyası, demokratik bir hükümet ve farklı düşünceden partilerin yanı sıra güçlü bir ordusu var. Türkiye bu şekilde Müslüman dünyasına liderlik yapabilir.”

“Türkiye, “Demokrasi ve İslam bir arada olamaz” diyenleri yanılttı. Müslüman kimliğiyle işleyen demokrasisi Türkiye’yi güçlü kılıyor. Bizim Arap ülkelerinde olmayan şey demokrasi. Eğer Türkiye’nin liderliğinde bir birlik kurulursa, sizdeki demokrasi düşüncesi Araplara da sirayet eder.”

“Neden Türkler de Araplara demokrasi, insan haklarını öğretmesin ki! Ben bir Arap olarak Türkiye’nin Arapları yönetmesinden gocunmam. Bugün mesela Norveç, İsveç neden “Almanya ve Fransa bizi koloni haline getiriyor?” demiyor. Türkiye’nin liderliğinde kurulacak bir birlik, hem Türkiye’nin hem Arapların hem de tüm Müslüman dünyasının lehine olur. Eğer Müslümanların ezilen onurunu, gururunu koruyacaksa neden böyle bir birlik olmasın? Bunun Türk, Arap ya da başka biri olması önemli değil. Ben özgürlük, barış, demokrasi, gelişmişlik getirecekse Türkiye’nin liderliğini şimdiden kabul ediyorum.” (Vakit Gazetesi)

Bu açıklamalar gibi Bahreyn Dışişleri Bakanı Ahmed el Halife’nin yaptığı açıklamalar da, Arap dünyasından gelen olumlu tepkilerden biridir. Sayın Halife açıklamasında, “Türkiye, İran ve İsrail’in de katıldığı bir birlik tesis edilmesinin önemini vurgulamakta ve İslam dünyasının tek çatı altında birleşmesinin şart olduğunu” önemle ifade etmektedir. (www.habervaktim.com)


Türk İslam Birliği’nin kurulması sadece İslam aleminin değil, her dinden, her milletten ve her düşünceden insanın kurtuluşu olacak, bu birlik tüm dünyaya sevgi, kardeşlik, dostluk, bolluk ve bereket getirecektir. Türkiye’nin önderliğinde kurulacak olan Türk İslam Birliği, yeryüzünün bambaşka bir güzelliğe bürünmesine, bolluk ve bereketin muazzam bir şekilde artmasına, sanatın, estetiğin ve bilimin çok gelişmesine, çok güçlü ve köklü bir medeniyetin inşa edilmesine vesile olacaktır. Allah’ın izniyle Türk İslam Birliği muhakkak kurulacaktır. Bu, Allah’ın takdir ettiği bir kaderdir.


El Halife’nin açıklaması hem İslam dünyasına birlik çağrısı yapması açısından önemlidir, hem de Arap dünyasından İsrail’e karşı ılımlı bir yaklaşımın belki de ilk defa ortaya konulması ve farklı bir mezhebe sahip olan İran’a da dostane yaklaşım gösterilmesi açısından son derece önemlidir. Sayın Adnan Oktar da açıklamalarında her düşünceden her mezhepten Müslümanı candan kucaklamak, bölgede bulunan ve farklı dinlerden olan İsrail, Gürcistan, Rusya, Ermenistan gibi ülkeleri de koruyup kollamak gerektiğini belirtmektedir. Yaşanan gelişmelerde Sayın Adnan Oktar’ın  “Türk İslam Birliği’ni hızlandırmak lazım. Çok süratlendirmek lazım… Bu tabi ki İsrail’in de ferahlaması demektir. Bütün bölgede çatışmanın bir anda durması demektir. Çünkü Filistin de biliyorsunuz ızdırap içinde, ama İsrail de ızdırap içinde çünkü her an başlarına bomba düşmesi ihtimali oluyor. Her an bir şey olması ihtimali var. Duvarların içinde yaşıyor İsrail. Adeta esir oldular, kendi kendilerini esir ettiler. Duvarın içine hapsettiler. Yıkalım o duvarları, açalım. Gürül gürül oraya ticaret arabaları gitsin. Otobüsler gitsin, kamyonlar gitsin. Gemiler gitsin. Deniz yoluyla bir ferahlık olsun… Bu sevgiyle olur, dostlukla olur...” (Asia RFA Radyosu, 14 Haziran 2008) şeklindeki açıklamalarının etkisi açıkça görülmektedir.



Musevilere Çağrı: Musevilerin “Mesih”, Müslümanların “Mehdi” Sıfatıyla Bekledikleri,   Aynı Mübarek Şahıstır

İlahi dinlerde “beklenen kurtarıcı” olarak da ifade edilen “Mesih” terimi, Müslümanlarda “Mehdi” inancının tezahürüdür. İslamiyet’teki “Mehdiyet”, Musevi-lerin kutsal kabul edilen kaynaklarında “Mesih” olarak geçer. Ancak Hıristiyanların “Mesih” olarak yeryüzüne ikinci gelişini bekledikleri Hz. İsa (a.s.), “Hz. Mehdi (a.s.)” değildir. Musevilerin bekledikleri Mesih ise, aslında Hz. Mehdi (a.s.)’dır.

Musevi metinlerinde Mesih terimi tüm krallar, yüksek rahipler, bazı savaşçılar için de kullanılmıştır. Dolayısıyla “Mesih” kavramı Musevilikte, “Allah’a hizmetle görevli, O’na yakın” kimseleri nitelendiren bir sıfat olarak kullanılmaktadır. Ancak Musevilerin günümüzde bekledikleri Mesih, “Allah tarafından ahir zamanda yeryüzüne gönderilecek ve yeryüzünü hakimiyeti altına alarak, insanları Allah’a, O’nun doğru yoluna yöneltecek bir elçi, bir dini liderdir”; ki bu tanım da Müslümanlıktaki Mehdi (a.s.)’a aittir.

Peygamberimiz (s.a.v.)’in hadislerinde, Hz. Mehdi (a.s.)’ın peygamber nesli olan Ben-i İsrail’e (İsrailoğulları’na) benzetilmesi de, bu bakımdan manidardır. Söz konusu hadislerden bir kısmı şöyledir:

Hz. Mehdi (a.s.)’ın boyu, posu sanki Ben-i İsrail ricalindedir. (El-Kavlu’l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 36-29)

Cismi, İsrail cismidir. (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 24)

Mehdi (a.s.) sanki Ben-i İsrail’den bir adamdır. (Tavrı onlara benzer yani heybetli ve akıllı) (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 23-30)

Ayrıca Tevrat’a ve Musevilerin diğer kutsal kaynaklarına bakıldığında, “Mesih” olarak anlatılan kişinin Hz. Mehdi (a.s.)’ın özelliklerine sahip olduğu, faaliyetlerinin ve dünyada vesile olacağı değişikliklerin de aynı olduğu görülmektedir. Dolayısıyla Musevilerin ahir zamanda bekledikleri Mesih, Hz. Mehdi (a.s.)’dır.

Musevilerin bekledikleri Mesih aslında Hz. Mehdi (a.s.) olduğuna göre ve Hz. Mehdi (a.s.) Türk İslam Birliği’nin kurulmasını sağlayarak bu birliğin manevi liderliğini yapacak kişi olduğuna göre;

Bu durumda İsrail’in korkmasını, Türk İslam Birliği’nden tedirgin olmasını gerektirecek bir durum yoktur. Ayrıca hadislerde Hz. Mehdi (a.s.)’ın hiçbir şekilde kan akıtmadan tüm dünyada barışı sağlayacağı da detaylı olarak tarif edilmektedir. Bu nedenle asıl önemli olan Hz. Mehdi (a.s.) ve Türk İslam Birliği müjdesinin yaygın olarak ve ısrarlı bir şekilde anlatılması ve Musevi kardeşlerimizin Türk İslam Birliği’nden tedirginlik duymalarına değil, tam tersine hoşnut olmalarına vesile olmaktır.

“Hz. Mehdi (a.s.), Peygamber (sav)’in yolunda gidecek, uyuyan kişiyi uyandırmayacak, KAN DA AKITILMAYACAKTIR.” (Muhammed B. Resul Al-Hüseyni El Berzenci, Kıyamet Alametleri, Pamuk Yayınları, Kıyamet Alametleri, s. 163)



Peygamber Efendimiz (sav)’in Hadislerinde, Ahir Zamanda İstanbul’a ve Türkiye’ye Özellikle Dikkat Çekiliyor

Peygamberimiz (s.a.v.)’in hadislerinde haber verildiği üzere, Hz. Mehdi (a.s.) İstanbul’da faaliyet gösterecek, dağınık olan Türk devletlerini birleştirerek Türk İslam Birliği’ni tesis edecek ve yanında kutsal emanetlerle birlikte ortaya çıkacaktır.

Hz. Mehdi (a.s.)’ın İstanbul’u Manen Fethedecek Olması

“Beldeler onun (Hz. Mehdi (a.s.)’ın) emrine girer. Allah-u Teala onun (Hz. Mehdi (a.s.)’ın) elinde Konstantiniyye’nin (İstanbul’un) (manevi) fethini müyesser (kolay) kılar.” (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-ül Ahir Zaman, s. 56)

Hz. Mehdi (a.s.) Türkler Arasında Hizmet Verecek

“Hz. Mehdi (a.s.) Rum’dan, yani Türklerden (çünkü, eskiden Türkiye’ye Diyar-i Rum deniliyordu) ayrılmayacaktır.” (İş’afü’r-Rağıbîn’den naklen, Tılsımlar, s.212)

Hz. Mehdi (a.s.) Dağınık Olan Türk Devletlerini Birleştirecek

“… Ve köşe bucakta benim oğluma (Hz. Mehdi (a.s.)’a) yardım edecek dağınık olan Türk bayrakları zuhur edecek.” (Gaybeti numani, s. 323)

Hz. Mehdi (a.s.)’ın Yanında Kutsal Emanetler Olacak

“Alametlere gelince; (Hz. Mehdi (a.s.)) beraberinde Allah Resulü’nün (s.a.v.) gömleği, kılıcı, sancağı bulunacaktır. O sancak ki Peygamberin (s.a.v.) vefatından bugüne kadar hiç açılmamıştır. Hz. Mehdi (a.s.)’nin zuhuruna kadar da açılmayacaktır.” (Kıyamet Alametleri, s.164)



SONUÇ: Türk İslam Birliği Bir Kaderdir, Suni Gündemlerle Engellenemez

Gerek yabancı basında Türk İslam Birliği’ni engellemeye yönelik çıkan makalelerle, gerekse Türk İslam Birliği’ni kapsayan bölge ülkeleri birbirine düşman haline getirmek için oluşturulan suni gündemlerle Türk İslam Birliği’ni önleyebileceklerini zannedenlerin unuttukları önemli bir gerçek vardır: Türk İslam Birliği, bir kaderdir ve -Allah’ın dilemesi dışında- dış müdahalelerle engellenemez. Bundan 1400 yıl önce Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in haber verdiği ahir zaman alametleri, geçtiğimiz 30 yıl içinde teker teker gerçekleşmiştir. Bu alametler de göstermektedir ki; Hz. Mehdi (a.s.) gelmiştir ve Allah’ın belirlediği vakitte zuhur ederek Türk İslam Birliği’ni oluşturacaktır. (Doğrusunu Allah bilir.) 

Biz Müslümanlara düşen Allah’ın Hz. Mehdi (a.s.)’ı zuhur ettirmesi ve Türk İslam Birliği’ni bir an önce oluşturması için dua etmek, sahip olduğumuz tüm imkanları kullanarak elimizden gelenin en fazlasını yapmak ve Allah’ın izniyle Türk İslam Birliği’nin kurulmasını sağlayanlardan olmanın şerefine erişmektir.


“Allah’ın yardımı ve fetih geldiği zaman, Ve insanların Allah’ın dinine dalga dalga girdiklerini gördüğünde, Hemen Rabbini hamd ile tesbih et ve O’ndan mağfiret dile. Çünkü O, tevbeleri çok kabul edendir.” (Nasr Suresi, 1-3)


Türk İslam Birliği’nin Kuruluş Aşamasında Türkiye’ye Düşen Sorumluluk

Geçtiğimiz Ocak ayında Türkiye Büyükelçisi Oğuz Çelikkol’a İsrail Dışişleri Bakan Yardımcısı Danny Ayalon tarafından gösterilen yakışıksız tavrın tüm dünyada uyandırdığı yankı son derece büyük olmuştur. Ancak bu tarz gerginliklerde tüm İslam dünyasının manevi ağabeyliğini üstlenen Türkiye’ye büyük bir sorumluluk düşmektedir. Yapılan bir yanlış davranışın tüm İsrail’e ve Musevi kardeşlerimize mal edilmesi büyük bir hata olacağı için, böyle durumlarda Türkiye olarak gerginliği yatıştırıcı bir rol üstlenmek büyük önem taşımaktadır. Aynı şekilde Türk İslam Birliği konusunda bazı endişeleri olan İsrail’in konu hakkında üst düzeyde bilgilendirilmesi ve Türk İslam Birliği’nin İsrail’in de güven içinde yaşaması için elzem olduğunun detaylı olarak aktarılması gerekmektedir. Sayın Adnan Oktar iki ülke arasında yaşanan gerginliği bir röportajında şöyle değerlendirmiştir:

“Bir kere orada büyükelçimize yapılan hareket saygıya uygun değil ve çocukça. Ve nitekim de İsrail özür diledi; bu çok güzel, olgun bir tavır. Bir daha özür dilediler. Bu da olgun bir tavır. İsrail’le Türkiye’nin arasını açmak istiyorlar. Biz, Musevi kardeşlerimizi seviyoruz. Onlar Ehl-i Kitaptır. Hz. İbrahim (a.s.)’ın soyu. Peygamber neslidir. O insanların biz tüyüne zarar getirttirmeyiz. Ama Filistin’deki tertemiz kardeşlerimizin de tüyüne zarar getirttirmeyiz.

Yalnız, tab i ben büyükelçimizin orada biraz daha tedbirsiz olduğunu gördüm. Mesela girdin. Kapıdan içeri girdin. Türk bayrağı yok. Ne denir kardeşim, rica edeyim şöyle Türk bayrağını getirin koyun dersin, değil mi? Mesela İbranice bilmeden niye gidersin? Mesela baktın hava elektrikli, ona göre insan bir üslup geliştirebilir. Burada her yönden anlaşılır bu, insan onu tolere edebilir de. Mesela münasebetsiz, densiz insanlara karşı insan, hakikaten anlayışlı davranabilir. Ama ıslah etme imkanı varsa, terbiye etmek amacındaysan, eğiteceksen. Vahşi bir adama, yani saygıya uygun olmayan şekilde hareket eden bir adama karşı özenli davranabilirsin; güzel örnek olarak sabredersin. Ona anlatırsın güzel ahlakı; yaşayarak hissettirirsin, değil mi? Onun kütlüğünü kırmaya çalışırsın. Ama burada bu adamlar yetişmiş insanlar, dolayısıyla adabı, edebi, nezaketi biliyorlar. Bilmesine rağmen bunu yapmaları, yakışık almaz. Ama bunu da büyütüp yani böyle “Türkiye-İsrail: İşte son bomba”... Öyle bir konu yok. Biz İsrail’i hiç kimsenin eline vermeyiz. Onlar bizim yedi emanımızda. Allah bize emanet etti onları. Yani kıyamete kadar tüylerine dokundurtturmayız inşaAllah. Gönülleri de çok rahat olsun, İran konusunda da gereksiz tedirgin oluyorlar. Atom bombası. İsrail’e atom bombası atan adamın, başına biz gök kubbeyi çökertiriz. İsrail’e hiç kimse atom bombası falan atamaz. İran zaten yapmaz bunu. İranlılar Müslüman insanlar, Allah’tan korkar. Ne alakası var yani. Haramdır. Ben onu söyledim. İran resmi açıklama yaptı sonra arkasından. “Haramdır” diye. “Hz. Mehdi (a.s.) gelecek” dedim. Hürriyet Gazetesi’nden sür manşet birinci haber olarak çıktı, “Mehdi geliyor” diye. İranlılar resmi açıklama yaptılar. Yani aynı benim söylediğimi, bir hafta sonra benim söylememden, 15 gün sonra açıkladılar. Dolayısıyla İran’ın böyle tehlikeli riskli çılgınca bir hareketi yapmasını beklemeleri İsrail’e yakışmaz. Yani ben garanti veriyorum, asla böyle bir şey olmaz. Eğer bana güveniyorlarsa, beni seviyorlarsa yani ne mümkün böyle bir şey. Bir de ayrıca Hz. Mehdi (a.s.) devrindeyiz. Hz. Mehdi (a.s.) zamanında kan akmayacak, damla kan akmayacak. Ben bunu anlattım; Ahmedinejad gitti bunu Amerika’da açık açık anlattı. Birleşmiş Milletlerde…” (Sayın Adnan Oktar’ın 13 Ocak 2009 tarihinde TV Kayseri ve Samsun AKS TV’de yayınlanan röportajından)

Masaüstü Görünümü