Harun Yahya

Özgürlük Demokrasi, Eşitlik Ve Sosyal Adalet En Güzel Şekliyle İslam’da Yaşanır


Israrla komünizmi, sosyalizmi ve demokrasiyi savunanların ortaya çıkış sebepleri hep aynıdır. “Sosyal adaleti ve ezilen halkların kurtuluşunu sağlamak...”

Bir kısım taraftarları komünizmin vahşi ve kanlı eylemlerini de yine kendilerince benzer bir nedene dayandırırlar:  Sosyal hak arayışı içinde olmak...

Elbette ki sosyal adalet sağlama iddiasıyla ortaya çıkıyor gibi görünseler de komünist ideolojiyi savunanlar büyük bir yanılgı içindedirler. Çünkü şiddet ve kavga ile hiçbir çözüm elde edilemez. Eşitlik, sosyal adalet, özgürlük ve demokrasi kavramları da en güzel şekliyle Kuran’a uymakla yaşanır.

www.derinAllahsevgisi.imanisiteler.com

Komünist ideolojinin temel çıkış noktalarından biri eşitlik ilkesidir. Ne var ki komünist toplumların eşit oldukları tek konu refah ve huzur yokluğudur. Komünist toplumlar zenginleşerek değil, yoksullaşarak eşit hale gelmektedirler. Üstelik bu sahte eşitlik, mutlu olarak değil, mutsuzluk ve sefaleti birlikte yaşayarak sağlanmaktadır. Komünizmde emeğin karşılığının alınması esastır, ki bu elbette gerekli ve önemli bir şarttır. Fakat bu sistemde emek gösteremeyen bir karşılık da alamaz. İşte bu sevgisiz ve zalimce bir uygulamadır. Çünkü komünist sistemde, bir insan hasta, yaşlı, sakat veya hamile ise, yani çalışamayacak durumda ise, çalışan bir insanla eşit hakka sahip olması düşünülemez. Emek harcamadıkça bir karşılık alması da söz konusu olamaz. Bu ideolojinin ana mantığına göre bir kişi fayda getirmiyorsa o bireyin var olmasının da sözde bir anlamı yoktur, elenmesinin akla daha yatkın olduğu iddia edilir. İşte komünizmde zalimliğin en yoğun devreye girdiği nokta burasıdır.

Komünizmin sosyal eşitlik ilkesi tam olarak budur. Elbette bunda bir eşitlik vardır ama bu, sefalette ve yoksullukta eşitliktir. Ruhları sömürülerek, robotlaştırılarak, sanat, bilim, neşe ve ümit insanların ellerinden alınarak gerçekleştirilen sahte bir eşitliktir. Böyle bir toplumdan bilim adamı, sanatçı, aydın çıkmaz. Kendisini rastgele varolmuş zanneden, hayatını amaçsız gören, zayıfın elenmesiyle gelişimin yaşanacağına inandırılmış olan toplumlarda elbette zevk, neşe, amaç, gaye, şevk de yoktur. Bu çarpık bakış açısına göre ölmek sıradan bir olaydır, bir insanın ölümü bir sineğin ölümünden farksızdır. Elbette öldürmek de...

İşte bu nedenle Lenin, Stalin, Mao, Pol Pot gibi kanlı komünist liderler sözde  terörün gerekliliğini savunmuşlardır. Sadece savunmakla kalmamış bunu vahşi bir şekilde uygulamış ve taraftarlarına da uygulatmışlardır.

Bütün bunlar düşünüldüğünde sosyal eşitlik arayışı içinde olan ancak komünizme yanaşan kişilerin hata yaptıkları anlaşılmaktadır. Bu kişilerin aradıkları sosyal eşitlik Kuran’dadır, ama bunun farkında değildirler. İslam denildiğinde “radikalizm” akıllarına geldiği, eşitsizlikleri, özellikle kadına yönelik sevgisiz, merhametsiz ve kesinlikle doğru olmayan uygulamaları İslam zannettikleri ve Kuran’ı gereği gibi tanımadıkları için bu kişilerin komünizme yönelmeleri bir parça anlaşılabilir. İşte bu nedenle Kuran ahlakını herkese, detaylı olarak anlatmak gerekir:


Gerçek Adalet,Kuran’da Vardır



Adalet, toplumsal düzeni sağlayan en önemli unsurlardan biridir. Her ülkenin kendine özgü bir adalet sistemi vardır. Ancak dünya geneline baktığımızda, adaletin uygulanmasında karşılaşılan zorluklar nedeniyle, sürekli ideal model arayışının devam ettiğini görürüz.

Tüm dünyada ulaşılmaya çalışılan ideal modelin temeli ise, insanlar arasında ayrım yapılmadan, herkesin yaptığının karşılığını tam olarak aldığı bir adalet mekanizmasının oluşturulmasıdır. Bu modele ulaşmak için geliştirilen yeni metodlara, farklı yaklaşımlara, üretilen projelere ve çözümlere rağmen, adaletin tam olarak sağlanmasında çeşitli güçlüklerle karşılaşılmaktadır.

Bu gibi olumsuzlukların temel nedeni toplumun genel ahlak yapısında oluşan bozulmalar ve çöküntülerdir. Allah’ın emrettiği güzel ahlakın yaşanmamasından kaynaklanan bu çöküntü, toplumları her alanda olumsuz yönde etkilemektedir.

Dolandırıcılık, rüşvet, yolsuzluk, adaletsizlik ve bunların benzeri daha pek çok olayın nedeni işte bu çöküntüdür. Günlük hayatın her alanında bunun örneklerine rastlamak mümkündür.

Oysa Allah Kuran’da müminlere “Allah için şahidler olarak adaleti ayakta tutun. (Onlar) ister zengin olsun, ister fakir olsun; çünkü Allah onlara daha yakındır. Öyleyse adaletten dönüp heva (tutkuları)nıza uymayın” (Nisa Suresi, 135) şeklinde buyurmaktadır.  Bu hüküm doğrultusunda Müslümanların hem diğer din, dil, ırk ve kavimlerden olan kişilere karşı adil ve şefkatli tutum göstermeleri, hem de Allah’ın ayetinde bildirdiği gibi zengin, fakir ayırmaksızın herkese eşit davranmaları İslam ahlakına dair güzel örnekler oluşturur.

Allah bir ayetinde Peygamberimiz (sav)’e şöyle buyurmaktadır:

Onlar, yalana kulak tutanlardır, haram yiyicilerdir. Sana gelirlerse aralarında hükmet veya onlardan yüz çevir. Eğer onlardan yüz çevirecek olursan, sana hiçbir şeyle kesin olarak zarar veremezler. Aralarında hükmedersen adaletle hükmet. Şüphesiz, Allah, adaletle hüküm yürütenleri sever. (Maide Suresi, 42)

Kuran ahlakını yaşayan bir kişi hangi şartlar altında, ne gibi bir zorlama ile karşı karşıya olursa olsun adaletsizliğe asla tenezzül etmeyecek ve güzel ahlak göstermekten vazgeçmeyecektir. Güçlü bir Allah korkusu olan kişi, her yaptığının, söylediği her sözün bir gün karşısına çıkacağı ve Allah’ın huzurunda hesaba çekileceği gerçeğini unutmaz.

Ayetlerde belirtilen bu adalet anlayışına sahip insanların yaşadığı bir toplum, adaletsizliğin asla yer alamayacağı bir ortam olacaktır. Çünkü Kuran ahlakının yaşandığı bir ortamda, en yakın akrabalar da dahil olmak üzere kişinin yakınlık derecesi, maddi durumu ya da mevkisi gibi şartların hiçbir önemi olmadan keskin bir adalet uygulanması esastır.

www.kurandaadalet.imanisiteler.com

Herkesin istediği eşitliği sağlayacak olan komünizmin vaatleri değil Allah’ın hükümleridir. Allah yaşanabilecek en mükemmel hayat şeklini Kuran’da tarif etmiştir. Bu hayat yaşandığında en üst düzeyde demokrasi, adalet ve mutluluk olur. Öncelikle işçiler ezilmez, dünyada fakir insan kalmaz. Kuran’da ihtiyacı olan kimselere yardım etmek farz ibadetlerdendir. Kadınlar, çocuklar, yetimler, zayıf bırakılmışlar, yaşlılar, muhtaç olan herkes İslam ahlakı tam olarak uygulandığında korunup kollanır ve en konforlu şekilde yaşar.

www.kurandakadin.com


Kuran Sosyal Adaleti ve Paylaşmayı Emreder



Sosyal adalet Kuran’ın temel ilkelerinden biridir. Kuran’ın hükümlerine uyarak kazanılan ahlakta insanlar çok daha farklı bir yapıda olurlar. Her zaman fakirlerin, zorluk içinde olanların, yurtlarından sürülenlerin hakları korunur, onlara en rahat edecekleri ortamlar hazırlanmaya çalışılır. Zor şartlarda olan kardeşlerinin içinde bulundukları durumdan kurtulabilmeleri için fedakarane bir tavır sergilerler. Bu konuda en güzel örneklerden biri Peygamberimiz (sav) döneminde yaşanan bir olaydır. O dönemde de yurtlarından sürülen veya herhangi bir sebeple hicret etmek durumunda kalan insanlar olmuştur. Kuran ahlakını yaşayan Müslümanların bu kişilere karşı olan tutumları ayetlerde şöyle haber verilmiştir:

Kendilerinden önce o yurdu (Medine’yi) hazırlayıp imanı (gönüllerine) yerleştirenler ise, hicret edenleri severler ve onlara verilen şeylerden dolayı içlerinde bir ihtiyaç (arzusu) duymazlar. Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç) olsa bile (kardeşlerini) öz nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin “cimri ve bencil tutkularından” korunmuşsa, işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır. (Haşr Suresi, 9)

(Bundan başka bu mallar) Hicret eden fakirleredir ki, onlar, Allah’tan bir fazl (lütuf ve ihsan) arayıp, Allah’a ve O’nun Resûlü’ne yardım ederlerken yurtlarından ve mallarından sürülüp-çıkarılmışlardır. İşte bunlar, sadık olanlar bunlardır. (Haşr Suresi, 8)

Açıkça görüldüğü gibi, ayetlerde tarif edilen ahlak günümüzde yaşanan örneklerinden tamamen farklıdır. Kuran’da ihtiyaç içinde olan bir kimsenin karşısında kendi ihtiyacını hiçbir şekilde açığa vurmayan, muhtaç kimselere sağlanan imkanlara göz dikmeyen, karşısındaki kişinin ihtiyaçlarını kendi ihtiyaçlarından öncelikli gören, cömert ve yardımsever bir ahlak anlayışı tarif edilmektedir. Bu ahlakın yaygınlaştırılmasıyla birlikte bu gibi sorunlar tamamen çözüme kavuşmuş olacaktır.


Kuran Tüm İnsanların Eşitliğini Temel Alır



Dünya üzerinde gerçekleşen pek çok bölgesel savaşın, iç savaşların ya da çatışmaların altında farklı ırklar arasında süregelen düşmanca duygular yatmaktadır. Birçok ülkede halen devam etmekte olan beyaz ırkın siyah ırka karşı saldırgan tutumunda, yakın tarih içinde milyonlarca insanın ölümüyle sonuçlanan Nazi kökenli Ari ırk fikrinde ya da Afrika’daki ülkelerde görülen kabile çatışmalarında karşımıza çıkan, işte bu “soy koruyuculuğu”dur. Bu anlayış içinde bir ırkın diğerinden fiziksel ya da zeka açısından üstün olduğu, üstün olanın diğerine saygı, sevgi, merhamet duymasının gereksiz olduğu, hatta ikisinin bir arada bulunmasının bile yanlış olacağı düşünülür. Oysa bu, son derece çarpık ve vahşice bir yaklaşımdır. Çünkü bu batıl anlayışa göre farklı halkların var olmalarına gerek yoktur ve tüm “farklı olanlar” ortadan kaldırılmalıdırlar.

Kuran ahlakında ise, farklı halkların ve kabilelerin yaratılmasının nedeni “İnsanların birbirleriyle tanışmaları olarak” bildirilir. Bu çeşitlilik Allah’ın yaratışındaki bir güzelliktir. Bir insanın daha uzun boylu, birinin kısa boylu olması, bir kişinin teninin beyaz diğerinin sarı renk olmasının hiçbir önemi yoktur. Bunlar Allah’ın takdir etmesiyle olmuştur ve her bir yaratılışta çok büyük güzellikler, hikmetler ve incelikler saklıdır. İnanan bir insan tek üstünlüğün takva ile yani Allah korkusu, Allah’a imandaki üstünlükle olduğunu çok iyi bilmektedir. Allah Hucurat Suresi’nde bu gerçeği şu şekilde bildirir:

Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah Katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır. (Hucurat Suresi, 13)


İslam Dini Demokrasinin Tam Tarşılığıdır



Kuran’daki İslam demokrasiyi savunur. Herkes fikrinde ve düşüncesinde özgürdür, Bakara Suresi’nin 256.  ayetinde bildirildiği gibi “dinde zorlama ve baskı yoktur”. Kuran’ın 109. suresinde ise Rabbimiz, “De ki” diye başlayan ayetlerde inanmayanlara karşı şöyle  emreder:

“Ben de sizin taptıklarınıza tapacak değilim. Siz de benim taptığıma tapacak değilsiniz. Sizin dininiz size, benim dinim bana.” (Kafirun Suresi, 4-6)

Bu şu anlama gelir: Komünistlerin dine karşı gösterdikleri tahammülsüzlüğü hiçbir Müslüman inançsızlara karşı gösteremez. Her zaman insanlara sevgi ve saygı ile yaklaşır. Bu, demokrasinin temeli olduğu kadar sosyal adaletin de temeli olan bir fikirdir. Yine Tevbe Suresi 6. ayette, inançsız bir kişi bir Müslümandan yardım istediğinde ona yardım edilmesi, hatta koruyucu görev üstlenerek onu gideceği yere kadar ulaştırılması emredilmiştir. Ayete göre bir Müslüman, iman etmeyen biri için kendi hayatını riske atar. Bu Kuran’ın “insan” anlayışıdır, dünyada eşi benzeri görülmemiş derin bir şefkat ve merhamet anlayışıdır.

Bu ahlak şu anlama gelir: Gerçek Müslümanların oluşturduğu bir toplulukta herkes korunur. Böyle bir toplumda düşene vurulmaz, düşen korunur. Hasta, sakat veya yaşlı olan daha fazla şefkati hak eder ve daha fazla korunur.

Buradaki emeğin karşılığı değil, vefanın karşılığıdır. Kadın ikinci sınıf vatandaş değil el üstünde tutulan, çok değerli, nadide bir varlıktır. Kuran’da daima korunmuş ve üstün tutulmuş olan kadın, Kuran ahlakının gerçek anlamda yaşandığı bir toplumda da elbette değerini bulur. Dolayısıyla böyle bir toplumda, savaş verilmesi gereken “ezilen halklar” yoktur.

Her Müslüman Kuran ahlakının gereği olarak insanlara doğru yolu göstermekle, onları iyiliğe davet etmekle ve kötülükten men etmekle yükümlüdür. Ama bu hiçbir zaman bir insanı kendisi gibi düşünmeye, kendisi gibi yaşamaya, kendisi gibi davranmaya, kendisi gibi giyinmeye mecbur etmek anlamına gelmez. Müslüman doğruyu gösterir, seçimi karşısındaki kişinin vicdanına bırakır. Bu Allah’ın Kuran’da bildirdiği bir hükümdür.

www.kuraninbazisirlari.beyazsiteler.com


Gerçek Kuran Ahlakının Yaşandığı Bir Toplumda Yoksulluk Olmaz



Müslüman toplumunda zenginlik üstünlük vesilesi değildir. Zaten Müslüman toplumunda fakir de yoktur. Malın yığılıp saklanmadığı, herkesin birbirine sürekli yardım ettiği bir ortamda fakirliğin olması da mümkün değildir. Emeğin karşılığı fazlasıyla alınır. Yaşlı, hasta ve sakat olanlara çalışamadıkları için tüm ihtiyaçları bol bol verilir. Herkes Rabbimiz’in “…Allah ise Ğaniy (hiçbir şeye ihtiyacı olmayan)dır; fakir olan sizlersiniz…” (Muhammed Suresi, 38) ayetini bilerek davranır. Hiç kimse diğerine maddi bir üstünlük iddia edemez çünkü o zengin yaşam içinde aslında herkes fakir olduğunun farkındadır. Tüm mülkün Allah’a ait olduğunu ve Yüce Rabbimiz Allah’ın dilediği takdirde bunu hemen alacağını gayet iyi bilir.

Bu sistem bir ütopya değildir Kuran’ın sistemidir. Peygamberimiz (sav)’in asr-ı saadet zamanında yaşanmıştır ve Allah’ın izniyle Hz. Mehdi (as) döneminde tekrar yaşanacaktır. Fakat bu sistemi Allah’ın Kuran’da anlattığı sevgi ve barış dolu o üstün ahlakı ve anlayışı kavrayabilen insanlar kuracaktır.

İşte sosyal eşitlik adına komünizmi savunan kişilerin de asıl savunmaları gereken Kuran’daki bu Müslümanlıktır. Bunun adı gerçek İslam’dır.

Allah, İslam ahlakı ile, insanların gerek sosyal gerekse kişisel anlamda tüm haklarını güvence altına almış ve onlara en rahat, en huzurlu ve en mutlu şekilde yaşayabilecekleri yolu göstermiştir. Kuran ahlakı kadın-erkek, genç-yaşlı, zengin-fakir ayrımı gözetmeksizin tüm insanlara karşı adaletli, hoşgörülü, merhametli ve yardımsever bir tavır içerisinde olmayı gerektirir. Mümin, karşısında her kim olursa olsun, hayatının sonuna kadar bu ahlakı gücünün yettiği en güzel   şekilde göstermekle sorumludur. Çünkü iman eden bir insan tüm güzel ahlak özelliklerini, Allah kendisine emrettiği için yaşar. Bu nedenle de karşısındaki kişinin sosyal konumu, cinsiyeti, cilt rengi gibi faktörler, onun göstereceği tutum ve davranışlarına etki etmez.

Masaüstü Görünümü