Harun Yahya

Avrupa Birliği için Nasıl bir Türkiye?




İslam coğrafyasında bugün neredeyse gerginlik yaşanmayan bir ülke göremiyoruz. Türkiye, Avrupa’nın bir parçası ve  kültürel olarak Avrupa’ya en yakın İslam ülkesi. Bu nedenle hem İslam coğrafyasında hem de Avrupa’da, sorunların çözümünün bir parçası olmak üzere çok büyük bir sorumluluğun altında bulunuyor. Dolayısıyla, Avrupa Birliği’ne üyelik müzakereleri de bu sorumluluk çerçevesinde değerlendirilebilir.

Bu ayın başında Avrupa Birliği’ne tam üyelik için 17. Fasıl, yani Ekonomi ve Parasal Politikalar Faslı açıldı. Bu gelişmeyle birlikte 2 senenin ardından Türkiye’nin üyelik sürecinde ilk defa bir ilerleme kaydedildi.

2005 yılında başlayan tam üyelik müzakereleri sürecinde açılan fasıllarda Türkiye’nin eğitim ve kültür, hukuk, bilim ve araştırma, işletme ve sanayi, çevre gibi bir çok alanında eksikleri raporlandı ve ilgili alanların iyileştirilmesi için çalışmalar başlatıldı.

Bu raporlarda eleştiriler vardı elbette. Raporda, Türkiye’de demokrasi ve özgürlükler konularına yeterince önem verilmemesi eleştiriliyor ve sanat ve bilim konularında Türkiye’den ilerleme bekleniyordu. Demokrasi ve özgürlükler, sanat ve bilim, bir ülkeyi medeniyete götüren oldukça önemli kavramlardır. Bir ülkenin bu değerlere sahip çıkması, Avrupa’yı memnun etmekten çok, başta kendi varlığı, kalkınması ve mutluluğu için gereklidir. Bu değerlere, günümüzde özellikle İslam ülkelerinin ihtiyacı olduğu da açıktır. Nitekim, Türkiye’den başlayarak, İslam coğrafyasına doğru ilerledikçe bu kavramlarla ilgili sorunların artarak devam ettiğini görüyoruz. İşte bu ve benzeri sorunlar Avrupa Birliği ile söz konusu ülkelerdeki toplumun bir kısmıyla arasındaki kültür uçurumuna neden oluyor.

İslam coğrafyasıyla, Avrupa coğrafyası arasında yaşanan bu anlayış farkının nedeni ise temel olarak İslam’ın bazı çevrelerce hurafe ve geleneklere dayalı yaşanmasıyla açıklanabilir. Aynı hurafe ve geleneklerin kaynağı olan bağnaz İslam anlayışı radikal grupların gelişmesine de zemin hazırlar. Dolayısıyla bilimden, kültürden uzak, kadının tüm haklarını elinden almış bağnaz bir toplum yapısı İslam coğrafyasının Avrupa ile birleşmesine engel olur.

Avrupa ülkelerinin ve İslam coğrafyasının arasındaki bu kopukluk doğru İslam anlayışının Avrupa ülkelerine anlatılmasını zorlaştırır. Avrupa’nın yalnızca haber kanallarından takip ettiği ve güya İslam adına gerçekleştirilen olumsuz eylemler Avrupa’yı Müslümanlardan daha çok uzaklaştırır.

Türkiye, Avrupa Birliği’ne dahil olan bütün ülkelerden daha çok Müslüman nüfusa sahiptir. Dolayısıyla Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne dahil olması yalnızca teknik yeterlilikler bazında değerlendirilemez, Müslüman nüfus ve İslam’ın Avrupa’da temsil edilmesi bazında da değerlendirilmelidir. Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne dahil olması serbest dolaşım, artan ticaret ve sosyal ilişkilerin gelişmesi ile birlikte dinler arası ilişkilerin artmasına neden olacaktır. Buna istinaden İslam’ı temsil eden bir ülke olarak Türkiye’nin demokratik, özgürlükçü, ılımlı, sevecen bir anlayışı yani gerçek İslam anlayışını yaşaması ve tanıtması esastır. Türkiye’de İslam’da yeri olmayan uygulamaların yaşanması Avrupa’yı kaçınılmaz olarak tedirgin edecektir.

İşte Türkiye’nin İslam dünyasını Avrupa’ya doğru bir şekilde tanıtma sorumluluğu burada başlar. Türkiye daha modern olmalı, demokrasinin beşiği haline gelmeli, kadına üstün değer atfetmeli, bilime ve sanata daha çok önem vermelidir. Türkiye gerçek İslam’ın sevecenliğini ve sıcaklığını Avrupa’ya, Avrupa gibi modern ve ileri görüşlü olduğunda aktarabilir. Bu şekilde toplumlar arasındaki sevgi güçlenir ve yersiz endişeler ortadan kalkar. Sevgi birliğinin sağlanmasıyla siyasi temellere dayanan müzakereler bir formaliteden ibaret kalır ve oldukça hızlı ilerler.

Bu koşullar sağlandığında Türkiye’nin Avrupa Birliğindeki varlığı hem Türkiye’ye hem de Avrupa Birliği’ne fayda sağlar. Avrupa Birliği’ne üye ülkelerin vatandaşları siyasi temellere dayanan formalite bir birlik yerine barış ve sevgi temellerine dayanan ortak bir hedef için çalışabilirler. Avrupa Birliği Türkiye’nin kültürel ve bilimsel olarak daha çok gelişmesine katkı sağlarken, Türkiye’nin örnek olarak ortaya koyduğu İslam ahlakı da Avrupa’da yaşanan manevi çöküntüyü ve bağnaz anlayış nedeniyle gelişmiş olan İslamofobiyi ortadan kaldırır.

Bu nedenle müzakere süreçlerinde Türkiye’nin Avrupa’ya karşı tavrı çok önemlidir. Müzakereler teknik yeterlilik düzeyinde değerlendirilmemeli, samimiyet ve sevgi üzerine kurulmalıdır. oSevgiden söz edip sevgisiz yaşamak, kültürden söz edip kültürel gelişmeye önem vermemek samimi bir politika olmayacağı gibi Avrupa’nın da Türkiye’ye bakışını değiştirmeyecektir.

Türkiye’de bu gelişmelerin yaşanması İslam coğrafyasındaki barışın sağlanması için de önemli bir adımdır. İslam coğrafyasına karşı bazı ülkeler tarafından duyulan nefret ve korkunun nedeni güya İslam adına gerçekleştirilen terör uygulamalarıdır. Türkiye’nin gerçek ve doğru İslam modelini yaşayarak, Avrupa ile birleşmesi hiç şüphesiz bütün İslam coğrafyasına örnek olacaktır. Türkiye bütün İslam coğrafyasına ilerlemenin sevgiyle, eğitimle göstermelidir.

Sonuç olarak Avrupa Birliği ile müzakere süreçleri sosyal düzeyde ele alındığında, fasılların hızlıca kapatılabilmesi için Türkiye’nin İslam’ın medeni yüzü olarak örnek bir model haline gelmesine ve Avrupa vatandaşları ile Türk vatandaşları arasında bir birliğe ihtiyaç duyulduğu görülmektedir. Aynı değerlere önem veren, sevgi etrafında birleşen, güzel ahlaka değer veren, kültür ve kaliteyi üst düzeyde tutan insanlar arasında doğal bir sevgi birliği hızlıca oluşacaktır. Sevgi birliğinin ardından, siyasi bir birliğin sağlanması çok kolay olur. Bu nedenle Türkiye eğitim politikasında kültüre, kaliteye ve modernliğe son derece önem vermelidir.

Adnan Oktar'ın The Daily Star, Lübnan & Riyadh Vision'da yayınlanan makalesi:

https://www.dailystar.com.lb/Opinion/Commentary/2016/Jan-11/331196-what-turkey-and-europe-offer-each-other.ashx

http://www.riyadhvision.com.sa/2016/01/23/ideal-turkey-for-the-eu/


Masaüstü Görünümü