Harun Yahya

Kanal İstanbul hem Türkiye’nin hem de Rusya’nın Yararına



21. yüzyılın en büyük projelerinden biri olan Kanal İstanbul’da ön çalışmalar tamamlanmak üzere. Bu yeni proje, muhtemelen önümüzdeki aylarda güzergahın açıklanması ve ihaleye çıkılması ile birlikte gündemden düşmeyecek konular arasına girecek. Dev proje medyada çoğunlukla ticari yönleriyle ön plana çıksa da, aslında etkileri çok daha kapsamlı. Proje, sadece Türkiye’yi değil, özellikle Rusya ve bölge ülkelerini de yakından ilgilendiriyor. İşte bu nedenle uluslararası ilişkilere etkisinin de mercek altına alınması yerinde olacaktır.

İstanbul denilince akla ilk gelenlerden birisi kuşkusuz İstanbul Boğazı. Tarih boyunca önemini koruyan bu benzersiz su yolu, iki kıtayı, Avrupa ve Asya’yı birbirinden ayırıyor; iki denizi, Karadeniz ve Marmara Denizi’ni birleştiriyor. Kıyılarında binlerce senelik medeniyetlerin muhteşem izlerini, zengin tarih ve kültür mirasını günümüze taşıyor. Jeostratejik, jeopolitik ve ekonomik açıdan Avrupa, Orta Asya, Kafkasya, Balkanlar, Karadeniz ve Akdeniz için muazzam bir öneme sahip. Yakın bir gelecekte inşa edilecek Kanal İstanbul ise, İstanbul Boğazı’nın öneminden hiçbir şey eksiltmeyecek, ancak boğazın, alternatifi olmayan bir geçit olma özelliğine son verecek.

Kanal İstanbul, ilk defa 2011 yılında, dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından “büyük, çılgın ve muhteşem bir proje” olarak kamuoyuna tanıtıldı. Erdoğan, İstanbul’un ikinci boğazı olacak bu kanal ile yüzlerce yıllık bir hayalin gerçekleştirileceğini ifade etti. Projenin kapsamını ise, “açıklayacağım proje çok ama çok amaçlı proje; bu proje enerji, ulaştırma, bayındırlık, istihdam, şehircilik, aile, konut, kültür ve turizm ve en önemlisi çevre projesidir” şeklinde özetledi.

Oldukça büyük bir proje olan Kanal İstanbul’un Avrupa yakasında yapılması planlanıyor. Yaklaşık 40 km uzunluğunda, 150 metre genişliğinde olması planlanan bu kanal ile Karadeniz ve Marmara Denizi ikinci defa birleşecek. Söz konusu proje ile büyük gemilerin dahi geçişine olanak verecek bir yapı oluşturulacak. Dev projenin maliyeti ise 10 milyar doların üzerinde.

Projenin açıklandığı günden bu yana Rus basını ve medyasında farklı yorumlar yapıldı. Kimileri yeni bir kanalı “gereksiz”, kimileri ise “ütopik” buldu. Rus çıkarlarına bir tehdit olarak algılayan da oldu, uygun bulan da. Peki, gerçekte, Kanal İstanbul, Türk-Rus ilişkilerini nasıl yönlendirecek? Bu soruyu cevaplamanın yolu, projenin güvenlik, ekonomik ve askeri boyutlarını incelemekten geçiyor.

Öncelikle, İstanbul’un güvenliği açısından yeni kanal, bir lüks değil; tam tersine bir ihtiyaç. İstanbul Boğazı’nda, uluslararası deniz taşımacılığı nedeniyle çok yoğun bir deniz trafiği var: Panama Kanalı’nın dört katı, Süveyş Kanalı’nın üç katı yoğunluğunda. En önemlisi de Boğaz’dan geçen tankerler yılda 150 milyon ton petrol ve ayrıca patlayıcı-yanıcı madde taşıyor. Yani İstanbul Boğazı aslında dünyanın en büyük petrol boru hattı gibi kullanılıyor. Üstelik tehlikeli madde yüklü gemilerin sayısı ve tonajı her yıl artıyor. Günlük yaklaşık iki milyon yolcu taşıyan yerel tekneler ve ticari gemiler Boğaz trafiğini daha da yoğunlaştırıyor.

İstanbul Boğazı’nı denizciler açısından zorlu bir rota haline getiren başka etkenler de söz konusu: Dar ve girintili-çıkıntılı yapısı, keskin dönüşleri, farklı ve güçlü akıntıları, sığlık ve kayalık bölgeleri, mevsimlere göre oluşan kuvvetli rüzgarları, şiddetli fırtınaları, zaman zaman kendini gösteren yoğun sis...Tüm bu bilgiler, Avrupa’nın en kalabalık şehrinin ne kadar büyük bir risk altında olduğunu açıkça gösteriyor; ikinci bir kanalın ne kadar gerekli olduğunu da.

İstanbul Boğazı’nın güvenliği ise aynı zamanda Rusya’nın güvenliği demek. Boğaz, Rusya için hayati öneme sahip bir enerji koridoru; Rus ve Hazar petrollerinin dünyaya ulaştırılmasını sağlıyor. Geçmişte olduğu gibi, İstanbul Boğazı’nın, büyük bir deniz faciasına bağlı olarak uzun süreli kapanması veya trafik güvenliğinin ortadan kalkması, gerek Türkiye gerekse Rusya açısından kolay tolere edilecek bir durum değil. Yine bir tanker kazası sonucu, Karadeniz’i tehdit edecek bir çevre kirliliği, her iki ülkeyi de olumsuz etkiler.

Petrol ve doğalgaz, Rus ekonomisinin can damarlarından biri ve bu kaynaklar ağırlıklı olarak Karadeniz limanlarından dünya pazarlarına dağılıyor. Boğaz trafiğindeki aksamalar Rus ekonomisine doğrudan zarar veriyor. Ne var ki, zaman zaman olumsuz hava koşulları veya kaza riskini en aza indirmek için alınan boğaz trafiğini düzenleyici önlemler, gecikme ve yavaşlamayı kaçınılmaz kılıyor. İstanbul Boğazı’nı geçmek için bekleyen gemiler ise yıllık 1.4 milyar dolarlık ticari kayba yol açıyor. Dolayısıyla, ikinci bir Boğaz geçişi Rusya’yı da genel dünya pazarını da oldukça rahatlatacak bir gelişme.  bu proje, ülkelerin ticaretine önemli bir alternatif sunma amacını taşıyor. İsteyen olağan rotası olan İstanbul Boğazı’nı kullanmaya devam edebilecek. İsteyen ise, Kanal İstanbul’u kullanarak farklı bir rota üzerinden gidebilecek. Bu alternatifli geçiş, kaçınılmaz olarak ticaret ağını daha aktif hale getirecek.

Rusya’daki bazı çevrelerin en büyük endişesi ise askeri kaynaklı. Rusya,Kanal İstanbul ile Boğazlardan geçişi düzenleyen 1936 Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin delinmesi, hukuki olarak bir belirsizlik oluşması ve ABD-NATO gemilerinin Karadeniz’i rahatlıkla kullanmalarının önünün açılması gibi endişeler taşıyor. Bu ise, tamamen yersiz bir endişe. Montrö Sözleşmesi halen Karadeniz’e kıyısı olmayan ülkelerin savaş gemilerinin Boğaz’dan geçişine ciddi kısıtlamalar getiriyor. Yine bu sözleşme sayesinde, her iki ülke, Karadeniz’in iki  büyük askeri ve siyasi gücü konumunda; böylece bu bölgede huzur ve güvenliğin bozulmasına izin vermeyen bir güç dengesi hakim.

Kanal İstanbul, hem Türkiye hem Rusya hem de dünya ticaretinin çok kazançlı çıkacağı bir proje. Ayrıca Türkiye ve Rusya arasındaki ikili ilişkileri daha da geliştirmek ve güçlendirmek adına yeni bir fırsat. İki ülke birlikte hareket ettikleri, birlikte enerji kaynaklarını ve ticaret yollarını kontrol ettikleri takdirde, küresel dengeler her ikisinin lehine değişecektir. Elbette güç dengeleri, ikili ilişkileri güçlendirmek için sadece birer vesiledir. Asıl olan her zaman için iki ülkenin dostluğu ve kardeşliğidir. Dostluk duygusunun tepmez devrilmez bir şekilde inşa edildiği toplumlarda, ticari ilişkiler de her zaman bereket getirecek, yeni projeler daima bu dostluğa katkı sağlayacaktır.

Adnan Oktar'ın The Daily Star'da yayınlanan makalesi:

http://www.dailystar.com.lb/Opinion/Commentary/2016/Oct-15/376508-turkey-russia-will-gain-from-canal-istanbul.ashx

Masaüstü Görünümü