Harun Yahya

Türkiye-Körfez İşbirliği



İttifak, bolluk getirir. Bolluk ve zenginliği bencillikte arayan toplumlar, genellikle kendi sistemleri içinde boğulurlar. Başkalarının yenilgisi üzerinden hesap yapar, yoksulluğa doğru giden toplumların kendilerini de olumsuz etkileyeceğini düşünmezler. Dünya kaynakları geniş ve büyük olmasına rağmen dünyanın ekonomik krizlerle boğuşmasının asıl nedeni işte budur.

İslam ülkeleri, ittifak konusunda öncü ülkeler olmalıdırlar. Çünkü dinimiz, birlik ve bütünleşme dinidir. Dolayısıyla Müslümanlar, başarıyı, maddi manevi kalkınma ve refahı, ancak ve ancak ittifakın getireceğini en iyi bilen insanlardır. Uzun zamandır yaptığımız İslam ülkeleri arasındaki ittifak ve birlik çağırımız, bu hedefe yöneliktir. Özellikle son dönemlerde gerçekleşen bu yönde atılımlar ise oldukça sevindiricidir.

21 ve 22 Mart tarihleri arasında Ankara, önemli bir konuğu ağırladı.  88 yaşındaki Kuveyt Emiri Şeyh Sabah Al Ahmed Al Jaber Al Sabah, 2 gün içinde Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan Yıldırım ve Meclis Başkanı tarafından konuk edildi. İki ülke birbirlerine, ülkelerinin en yüksek nişanları olan Türk Devlet Nişanı ve Mübarek El Kabir sundular. Büyük bir dostluk havasında gerçekleşen ziyaret sırasında Kuveyt Emiri, ülkemizde misafir olan Suriyelilerin ihtiyaçlarında kullanmak amacıyla büyük bir maddi hibede bulundu. Ayrıca söz konusu ziyarette savunma sanayi, turizm ve İslam işleri konularında işbirliği yapmak üzere mutabakatlar imzalandı.

Bu görüşme, aslında 2017'nin başından bu yana Türkiye ve Körfez ülkeleri arasında gerçekleşen yoğun ziyaret trafiğinin son ayağı idi. Sadece bir ay önce Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bahreyn, Katar ve Suudi Arabistan’ı ziyaret etmişti. Bu ziyaretler en üst seviyede olmuş, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bahreyn Kralı Hamad bin İsa el Halife, Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdulaziz ve Katar  Emiri Şeyh Temim bin Hamed Al Tani tarafından yüksek düzeyde ve dostluk ruhu içinde ağırlanmıştı. Katar ve Bahreyn ile vizelerin kalkması, ziyaretlerin en sevindirici sonuçlarından biriydi. Görüşmeler sırasında ekonomi, enerji, savunma, eğitim, çevre, bilim, teknoloji ve denizcilik konularında 50'den fazla anlaşmaya imza atıldı.

Enerji konusunda varılan anlaşmalar, özellikle Körfez'in sahip olduğu büyük enerji kaynağını Türkiye üzerinden Avrupa'ya götürmenin yolunu açtı. Suudi Arabistan Devleti'ne ait petrol şirketi Aramco, Türkiye’de rafineri kurmak üzere; Katar mili petrol şirketi de, Türkiye de LNG depolama tesisi inşa etmek üzere çalışmalara başladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ziyareti sırasında kurulan "Suudi-Türk gayrimenkul yatırım fonu" ise enerji sektörü gibi gayrimenkul sektöründe de son dönemde artan ortak girişimlerinin son örneği oldu. Türkiye, ayrıca Körfez ülkeleri ile ortak yatırımı arttırmak amacıyla milli yatırım fonunu kurdu.

Büyük devlet fonları haricinde söz konusu ülkelerin bireysel yatırımcıları da, Türkiye’de yatırım yapmalarını sağlayacak helal finansal enstrümanlar oluşturmaya başladırlar. İlk açıklanan ürün “gayrimenkul sertifikası” oldu.

Bahsettiğimiz atılımlar, sadece ekonomi adına gerçekleşen ilk adımlardır. Ortadoğu'nun Müslüman ülkeleri, birbirleri ile ittifak içinde daha büyük ekonomik zenginliklerin elde edilebileceğini fark etmişlerdir. Sistemlerini başkasının fakirleşmesi üzerine kurmamış, kapitalist rekabet zihniyeti yerine, üretici ortaklık zihniyetini benimsemişlerdir. Bu, özellikle Ortadoğu coğrafyasına bereket getirecek özel bir durumdur.

Ekonomik anlamda güçlerin birleştirilmesi, kuşkusuz sadece bir başlangıçtır. Bu atılımlar, gitgide daha güçlenen bir birlik ruhunu pekiştirmek adına gerçekleşmiştir. Asıl olan özellikle İslam ülkelerinin her konuda ittifak etmeleri, birbirlerine her zaman hüsn-ü zan ile bakmaları ve daima dost ve kardeş olduklarını hissetmeleridir. Bunun ilk adımı Ortadoğu'da atılmalıdır; öyle de olmuştur.

Salt ekonomik çıkara dayalı ilişkilerin uzun vadeli olması imkansızdır. Çıkarların daima çatışma ihtimali vardır; bu da eninde sonunda anlaşmazlık anlamına gelir. Ama ittifak temeli kardeşlik üzerine kurulduğunda, bunun üzerine ekonomik, kültürel, sosyal, her türlü ortaklığı geliştirmek mümkündür. Çünkü burada amaç, daha iyi çıkar elde etmek değil, dostluğu pekiştirmektir. Körfez ülkeleri ile çok yanlı ittifak, işte bu nedenle uzun zamandır ısrarla dile getirdiğimiz bir gereksinimdir.

Müslümanlar birbirlerinin üstüne basarak yükselmezler. Bu, sömürgecilerin zihniyetidir. Sömürgeci zihniyeti, geçmişten beri özellikle İslam coğrafyasına zarar vermiş tehlikeli ve egoist bir zihniyettir. Müslümanlar kendi aralarında bu kirli ahlaka hiçbir zaman izin vermemelidirler.

Müslümanlar, daima kol kola olmalı, birlikte yükselmeli ve bu yaşam şeklini bütün dünyaya göstermelidirler. Bütün dünyanın bir araya gelerek elde edeceği ekonomik zenginlik, dünya çapında yoksullukların, açlıkların, kıtlıkların bitmesini sağlayacak; tıp alanında atılımlar sağlayıp, hastalıklara çözüm bulunmasına vesile olacak; halkları daha iyi bir eğitim seviyesine taşıyabilecek, kısacası dünyayı değiştirecek bir adımdır. Bunun öncüsü, Müslümanlar olmalıdır.

Bugün İslam dünyasının kardeşlik ruhuna her zamankinden daha fazla ihtiyacı vardır. Birlik içinde ekonomik, sosyal, kültürel, bilimsel bir atılım zamanı gelmiştir. 2017 yılı yeni birçok ekonomik işbirliği projelerini beraberinde getirecektir. Dileğimiz bu ittifakların daha da köklenmesi ve kardeşlik ruhunun güçlenmesine vesile olmasıdır. Müslüman yöneticilere düşen, toplumları dostluk, vefa, sadakat, sevgi etrafında birleştirip bu işbirliğinin kalıcı olmasını sağlamaktır. İslam dünyasının ittifak etmesini sağlayacak Kuran ahlakının gereği budur.

Adnan Oktar'ın Gulf Times'da yayınlanan makalesi

Masaüstü Görünümü