Harun Yahya

Ortadoğu'da kurulacak ittifaklar bölücü politikaları sonlandıracak



Tarih kitapları 1. Dünya Savaşı'nın başlangıcı olarak Avusturya Macaristan veliaht prensi Arşidük Ferdinand’ın Saraybosna’da suikaste uğramasını gösterirler. Gerçekten de  Sırp anarşist Gavrilo Princip’in bu eyleminden sadece birkaç hafta sonra bütün kıtayı içine alan bir savaş başladı. Elbette bu çapta bir savaş için suikast sadece bir tetikleyici oldu. Yüzyılın başından itibaren gerek itilaf devletleri, gerekse de ittifak devletleri savaşa hazırlanıyordu. İki taraf da silahlanma yarışına girmiş, dünya hızla kamplaşmaya başlamıştı. Hırslı komutanlar, genç devlet adamları ülkeleri kutuplaştırıyor, safların belirlenmesini tahrik ediyorlardı. Suikast sadece Avrupa’yı yakacak savaş ateşinin fitili oldu.

Bugün tarihçiler, savaşın geleceği, yüzyılın başından belliydi yorumunu yapıyorlar. Fakat savaşın hızla yaklaştığı anlaşılmasına rağmen, kimse, savaşı durduracak bir adım atmadı. Sonuçta milyonlarca masum Avrupalı can verdi ve kıtanın en önemli şehirleri yıkıldı. Dünya, 30 yıl süren bir savaş sarmalına düştü.

Bugün geçmişi değerlendirirken, zamanında alınacak tedbirlerle muhtemel bir savaşın kolayca engellenebileceği çok daha iyi görülebiliyor, daha da önemlisi savaşların perde arkasındaki güçler ve akan kanlardan faydalananlar tespit edilebiliyor. Fakat, 1. Dünya Savaşı'ndan sonra 100 yıl geçmesine rağmen insanlığın yaşananlardan ders çıkardığını söylemek pek de mümkün değil. Benzer olaylar gözümüz önünde yaşanmasına rağmen, insanlar hala kendilerini olayların akışına kaptırıyor ve bu doğrultuda sürüklenebiliyorlar.

1. Dünya Savaşı’ndan 100 yıl sonra bugün, özellikle bazı Müslüman ülkeler sıcak savaşın içine itilmiş durumda. Libya, Suriye, Yemen, Afganistan, Irak iç savaş yaşıyor. Mısır ve Pakistan darbelerle boğuşuyor. Türkiye’deki darbe girişimi halkın direnişi ile atlatılabildi. İran yıllarca ambargo altında kaldı. Bölgeye jeopolitik olarak yakın olan ülkelerde de benzer bir durum var. Rusya ağır yaptırımlar altında; Ukrayna'da ise iç savaş var. Gürcistan ve Kırgızistan renkli devrimlerle sallandı. Azerbaycan, Özbekistan ve Kazakistan'da saray darbeleri konuşuluyor. Arap Yarımadası ise Katar krizi ile ikiye bölündü.

Tüm bu karmaşanın üzerine IŞİD'le mücadele adı altında koalisyon uçakları Müslüman şehirlerini yakıp yıkıyorlar. Akdeniz, savaş gemileri ve uçakları ile doldu. Orta Doğu’yu parçalayan haritalar ardarda yayınlanıyor.  1. Dünya Savaşı'nın öncesindeki kamplaşma, silahlanma yarışı, güç gösterileri, ülkeleri ele geçirme çabaları, sanki kötü bir filmin kopyası gibi birebir yaşanıyor. ABD’nin son dönemde Kuzey Suriye’de PYD’ye  yaptığı silah sevkiyatı 1000 tırı geçti. Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri birbiri ardınca yeni silah satın alma kontratları imzaladılar. Bölge, adeta tüm dünyayı içine çekebilecek bir savaşa doğru sürükleniyor.

2016 baharından itibaren bölgede savaşı önleyebilecek gelişmeler yaşandı. İlk önce yalnızlaştırılmak istenen Türkiye ve Rusya arasındaki gerilim sona erdi. Rus-Türk ittifakı, İran’ın da katılımıyla Suriye konusunda akılcı çözüm adımları atmaya başladı. Astana Görüşmeleri sayesinde Suriye'de 5 yıldır devam etmekte olan iç savaş bir nebze olsun hafifledi. Katar krizinde de bu ittifak çatışmanın ilerlemesini engelledi.

Bugün bölgede iki yeni fitil ateşlenmek isteniyor. ABD İŞİD’e karşı savaşmak üzere, müttefiki olarak gördüğü YPG/PYD’ye önemli ölçüde silah yardımı yapıyor. Şüphesiz ki, Suriye'de bir Kürt devleti kurma planı, bölgede büyük bir karmaşaya yol açacak, yeni anlaşmazlık ve çatışmaları beraberinde getirecektir. Hali hazırda YPG, Afrin bölgesinde ve kuzey Suriye’de yönetim boşluğundan faydalanarak kantonlar ilan ediyor. Kuşkusuz ki Türkiye’nin, böyle tehlikeli bir yapılanmayı kabul etmesi imkansızdır. Kaldı ki, Suriye’deki Türkmenler, Kürtler ve Araplar, komünist PYD’nin uyguladığı zulümlerden  muzdariptir. Terörist grup silah zoruyla iktidarı ele geçirdiğinden beri bölge halkına karşı sayısız insan hakları ihlali yapmıştır. ABD, bir terör örgütü ile mücadele adına bir başka terör örgütünü desteklemektedir. Bu, Suriye’nin parçalanmasına sebep olacak ve bölgeyi ateşe atabilecek yanlış bir stratejidir. 

Irak'ın toprak bütünlüğünü bozacak yeni bir plan da devrededir. Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi, bağımsızlık referandumu için direnmektedir. Rusya, ABD ve İran dahil birçok devletin karşı çıkmasına rağmen, referandum süreci hızla ilerlemektedir. Kuzey Irak’ta bağımsız bir Kürt devletinin kurulması, bölgede huzursuzluklara sebebiyet verebilir. Irak yönetimi bundan hoşnut olmayarak tepki gösterecek, bölünmeler yeni bölünmelere yol açacak ve dahası PKK'nın planını kurduğu bir Kürdistan devletine de yeşil ışık yakacaktır.

Dolayısıyla Ortadoğu'da daha fazla bölünme ve çatışmaya yol açacak atakların sakıncalı olabileceği görülmeli ve bu planlardan şu an için vazgeçilmelidir.

Bölgede gelişen ittifaklar, daima lehte gelişmelere vesile olmuştur; halen de olmaktadır. Örneğin, Türkiye ve İran PYD’nin silahlandırılmasına karşılık olarak PKK ve PJAK’a karşı ortak mücadele kararı aldıklarını açıklaması önemli bir gelişmedir. Bu ittifak sonucunda iki ülke, Irak ve Suriye’nin kuzeyini kapsayacak, Kandil’den Akdeniz’e uzanan komünist bir Kürt devletine izin vermeyeceklerini gösterdiler. Bu konuda son birkaç haftada önemli askeri ve diplomatik bir trafik yaşandı. 1979 İran Devrimi’nden sonra ilk kez bir İran Genelkurmay Başkanı Ankara'ya geldi. Rus Genelkurmay Başkanı da birkaç gün içinde Türkiye'yi ziyaret edeceğini açıkladı. Yine geçen hafta, Rus S-400 füze savunma sistemlerinin Türkiye satış anlaşmasının imzalandığı da haberlere yansıdı. Katar’ın katılımıyla da bu ittifak daha da güçlendi. Bunlar, bölgede planlanan savaş senaryolarının önüne geçecek önemli adımlar olarak değerlendirilebilir.

Unutulmamalıdır ki, bölgede milyonlarca Müslüman, adaleti ve bölge halklarının haklarını gözetecek bir ittifakı gözlemektedir. Bölge dışından gelen güçler, genellikle, önceliği kendi çıkarlarına vermektedir. Bu egoist yaklaşım Ortadoğu'ya 150 yıldır sadece kan ve gözyaşı getirmiştir. Ortadoğu için barışı aramayan her plan, dünyayı ateşe bir adım daha yaklaştırmaktadır. Bölgeye barış getirmek adına atılan adımların hızlanması için, bölgede etkin olan ülkelerin, bölge halkını ve savaş sonrası sağlanacak düzeni düşünerek hareket etmeleri şarttır. Bunun için de barış adına akılcı, fedakar, esnek bir siyaset izlemeleri gerekir. Ortadoğu’da huzurun kalıcı hale gelmesi ise, farklı etnik kökene, farklı mezheplere ve farklı dini inançlara mensup toplulukların, asgari müşterekte bir araya gelmesiyle gerçekleşecektir. 

Adnan Oktar'ın Eurasia Review'da (Amerika) yayınlanan makalesi:

http://www.eurasiareview.com/07092017-alliances-in-the-middle-east-will-end-divisive-policies-oped/

Masaüstü Görünümü