Harun Yahya

Kuzey Irak İçin Şimdi Harekete Geçme Vakti



Kuzey Irak’taki bağımsızlık referandumu, neredeyse tüm dünyanın itirazlarına, erteleme ve iptal çağrılarına rağmen, ilan edildiği gibi 25 Eylül’de gerçekleşti. Gerçekte bu, Irak’ı ve beraberinde tüm Ortadoğu’yu yeni bir felaketin eşiğine getirebilecek kadar tehlikeli bir girişim. Peki bundan sonra ne olacak?

Zorlama, dayatma, fırsatçılık, içi boş hayaller, tek taraflı kararlar, yasaları hiçe sayarak “biz yaptık, oldu” zihniyeti ile belki bazı kazanımlar elde etmek mümkün olabilir. Ama bunlar, bağımsız bir Kürt devleti kurmak için asla yeterli değil, meşru hiç değil. Umulur ki, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Mesud Barzani bir an önce yanlışını fark eder ve bu yersiz, zamansız ve uygunsuz ısrarından vazgeçer.

Aslında yanlışından kısa zaman içinde dönmesi en güzel çözüm olur; ama tüm gelişmeler Barzani'nin kararlı olduğunu gösteriyor. Belki de içinde bulunduğu durumdan bir çıkış yolu bulamıyor, kapalı kapılar arkasında kendisine bazı vaatler veriliyor ya da tehdit ediliyor olabilir. Ne var ki, iyi niyetli bile olsa, bu şekilde ulusal bir kahraman olamaz; olsa olsa halkını yeni yıkımlara ve acılara sürükleyen bir lider olabilir.

Uzun yıllar boyunca büyük çile çeken Iraklı mazlum ve masum Kürt kardeşlerimizin bağımsızlık özlemi anlaşılır bir tepki elbette. Ancak Irak’ın parçalanması ve bir Kürt devleti kurulması onlara barış, huzur, istikrar ve refah kesinlikle getirmez. Özellikle de bölgenin içinde bulunduğu kritik dönemde. Irak Anayasası’na aykırı, BM ve uluslararası kurumların onayı ve komşu ülkelerin desteği olmaksızın, tek taraflı ve gayrimeşru bir kararla devlet kurma teşebbüsü sadece parçalanma ve ardı arkası kesilmeyen yeni çatışmalar getirir.

Sosyal, siyasi ve ekonomik iç sorunları ile mücadele eden, küçük, zayıf, güçsüz ve yalnızlığa mahkum bir Kürt devleti bölge halklarına ne fayda sağlar? Şu anki şartlar altında sorunlar dışında hiçbir şey sağlamayacaktır. Böyle bir devlet ancak PKK terör örgütünün işine yarar. En büyük tehlike, bağımsızlık ilanının ardından bir suikast veya darbe ile kurulan yeni devletin PKK’nın eline geçmesidir; böylece komünist–Stalinist bir devlet kurmak isteyen PKK’nın nihai amacına ulaşmasıdır. Kuzey Irak’ın PKK’nın eline geçmesi ise, oradaki tertemiz Kürt halkının eli kanlı teröristlerin elinde acımasızca ezilmesi demektir; bölgenin sonu gelmeyen bir kargaşanın içine sürüklenmesi demektir. Bundan kuşkusuz sadece Kürtler değil, bölgenin tüm halkları etkilenecek, PKK zulmü, tümüne yöneltilecektir.

Barzani, referandum sonrası kullandığı “artık ölebilirim” ifadesi ile hiçbir şeyden çekinmediğini vurguluyor muhtemelen. Ama dindar ve muhafazakar bir lider olarak asıl düşünmesi gereken halkının kendisinden sonraki durumu olmalıdır. Şu aşamada, en doğrusu, Barzani ve IKBY yetkililerinin duygularını bir kenara bırakıp sağduyu ile hareket etmeleridir. Eğer tehdit altında tutuluyorsa, en kesin çözüm, Barzani'nin Türkiye başta olmak üzere bölge ülkeleriyle ittifak içinde olmasıdır.

Arzu edilen, bir an önce Irak Merkezi Yönetimi ile IKBY’nin masaya oturup, aralarındaki sorunları uzlaşmayla, diplomasi yoluyla çözmesidir. Yine tarafların Irak’ın birlik ve bütünlüğüne zarar vermeden, Kerkük ve ihtilaflı bölgelerin statüsü, petrol dağıtımı ve gelir paylaşımı, sınır kapılarının kontrolü gibi konulardaki anlaşmazlıklarına son vermesidir. Ancak bu çözümün hayata geçirilmesi oldukça zor görünüyor: IKBY’nin uzlaşmadan uzak tutumu, şu an için uzlaşmayı güçleştirmekte.

Bununla birlikte, durumun ciddiyeti ve tehlikenin büyüklüğü dikkate alınırsa kaybedecek vakit olmadığı da çok açık. Önlem almak için bağımsızlık ilanını beklemek vahim bir hata olur. Zira Kuzey Irak’taki kriz bir anda ve süratle kontrolden çıkabilir; tüm Ortadoğu’nun parçalanması, birbirine girmesi ve mahvolmasına yol açabilecek savaşları tetikleyebilir. Henüz bağımsızlık referandumu aşamasında dahi PKK'nın IKBY şehirlerine asker ve ağır silah sevkiyatı yaptığı gizlenmiyor. PKK, açıkça, bölgenin hakimiyetini ele geçirmek için en büyük fırsatı yakaladığını düşünüyor. Bağımsız, küçük, yutulmaya hazır bir Kürt devleti ise, şu anki şartlarda, PKK'ya beklediği imkanı verecektir. Bu tehlike, bölge ülkelerinin ittifakıyla önlenmelidir.

İşte bu noktada Bağdat yönetiminin bölgenin iki güçlü devleti, Türkiye ve İran ile birlikte hareket etmesi bir zorunluluk. Kaldı ki Türkiye ve İran arasındaki son günlerdeki karşılıklı ziyaretler ve açıklamalar güzel bir işbirliğinin habercisi. Irak, Türkiye ve İran, Rusya’nın da desteğini alarak, birlik ve beraberlik içinde krizin aşılmasına yönelik siyasi, diplomatik ve ekonomik adımlar atabilir. Ortak tedbirlerin sorunun çözümüne katkı sağlayacağına şüphe yok. Şu da var ki, alınacak önlemlerin Kuzey Iraklı Kürt kardeşlerimizin hayatlarını daha da zorlaştırmamasına azami dikkat edilmesi gerekir.

Yine de söz konusu tedbir ve girişimler, istikrarın sağlanması ve çatışmaların önlenmesinde yetersiz kalabilir ya da konunun gereksiz yere uzamasına yol açabilir. Sorunun Suriye’deki gibi veya daha da büyük bir insanlık dramına dönüşmemesi için askeri tedbirler de gerekiyor. Türkiye, İran ve Irak’ın bir araya gelerek oluşturacağı bir barış gücü, bölgede istikrarın en önemli teminatı olur. Etnik kimlik ve mezhep ayrımı yapmadan, Sünni ve Şii kuvvetlerden oluşan bir ordu benzersiz ve muazzam bir caydırıcı güç olur. Savaşmadan ve kan dökmeden barış, huzur, güven ve istikrar hızla ve rahatlıkla tesis edilebilir. Irak ve Ortadoğu topraklarında baş gösterebilecek yeni felaketlerin kapısını tamamen kapamak için, Müslüman bir barış gücünün varlığı ve ittifak olmazsa olmaz bir zorunluluktur.

Adnan Oktar'ın Al Bilad'da yayınlanan makalesi

Masaüstü Görünümü