Harun Yahya

Bir 21. Yüzyıl Trajedisi: Yemen



Tarihin en korkunç trajedilerini öğrenirken hep zihnimizde şu soru vardır: "Bu nasıl oldu?" Şaşırırız; çünkü zihnimizin bir yerlerinde, bu felaketlere sessiz kalınmış olmasını bir türlü kabullenemeyiz. Oysa şu anda, tam da 21. yüzyılda, benzer trajediler dünyanın bir yerlerinde aynı şekilde yaşanmakta ve benzer bir sessizlik devam etmektedir.

Üç yıldır devam eden iç savaş ve bunun ardından gelen ambargo sonucunda 10 bin kişinin yaşamını yitirdiği Yemen, tarihi trajedilerin adeta canlı örneği gibi. Ülke, ciddi şekilde kıtlıkla mücadele halinde. Ülkeye giriş çıkışların abluka altına alınması gıdanın, suyun ve ilacın ülkeye girmesini engelliyor. Şu anda ülke sınırları içinde hapsolmuş durumdaki 21 milyon Yemenlinin acil insani yardıma ihtiyacı var. 7 milyon kişi kıtlıkla boğuşuyor. Bu insanlara acil olarak su, gıda ve sağlık hizmetleri ulaştırılması gerekiyor. Ülkeye temiz suyun ulaşımının kesilmesi sonucu baş gösteren kolera salgını ise trajedinin bir başka boyutu. Şu anda Yemen'de Nisan ayından itibaren kolera salgınından etkilenmiş 900 bin vaka olduğu sanılıyor. Dünya Sağlık Örgütü bunu, tarihteki en büyük kolera salgını olarak tanımladı.

Ambargo sonrası benzin ve gıda fiyatlarının iki kat artması, zaten yokluk içindeki halkı açlık ve hastalıkla boğuşur hale getirdi. Benzine ulaşımın zorlaşması, temiz suya ulaşımı imkansızlaştırmakta ve kolera, her geçen gün bütün ülkeye yayılmakta. Gıda ise artık pek çok Yemenli için adeta ulaşılamaz bir hedef haline gelmiş. Aşırı zayıflama ve beslenme yetersizliği nedeniyle yatağa bağlanmak zorunda olan yetişkinlerin ve ölmek üzere olan çocukların görüntüleri gerçekten içler acısı.

Human Rights Watch yetkilisi Akshaya Kumar, bölgeye girişlerinin büyük ölçüde engellendiğini, dolayısıyla daha geniş bir analiz yapmanın mümkün olmadığı belirtti. Bölge muhabirleri ise savaşan kesimlerin saldırılardan da ambargolardan da ciddi anlamda etkilenmediğini, silah ve gerekli teçhizatı bir şekilde bulduklarını, savaşın asıl olarak sivilleri vurduğunu ısrarla belirtiyorlar. Verdikleri bilgi, hem bombardımanlar hem de ambargo ile neredeyse sadece sivillerin hedef alındığı yönünde. Nitekim, bombardımanların özellikle pazar yerlerini, hastaneleri ve su istasyonlarını hedef almasının iddialarını haklı çıkardığını özellikle belirtiyorlar.

Özellikle sivillerin hedef alınması, 21. yüzyılın kirli savaş stratejilerinden biri. Suriye savaşında belirginleşen bu strateji, sivilleri katlederek, sivillerin hayat şartlarını korkunç hale getirerek tarafları yıldırma hedefine dayanıyor. Şu anda dünyada savaş suçu kapsamına giren bu stratejiyi sorgulayan ve buna karşı tedbir alan bir merci pratikte bulunmadığı için söz konusu durum dünyanın gözü önünde devam ediyor. Belki de tarihte hiç yaşanmayan 21. yüzyılın en büyük trajedisi, sivilleri katletmek üzerine yaşanan ve asla sonu gelmeyen iç savaşlar.

İnsani yardım söz konusu olduğunda elbette gözler BM kurumlarına dönüyor. BM Güvenlik Konseyi, kuşkusuz yaşanan insanlık dramına ve savaş suçlarına karşı çeşitli yaptırımlar uygulama ve bunları hayata geçirme yetkisine sahip. Ancak yukarıda da belirttiğimiz gibi, savaş suçlarının karşılık almasını sağlayacak hiçbir yaptırım BM tarafından hayata geçirilemiyor. Bunun en büyük sebeplerinden biri, BM'nin kendi kanunları çerçevesinde kısıtlanmış olması. Örneğin Yemen probleminde, BM Güvenlik Konseyi'nin 2216 numaralı kararı, Yemen gibi ülkelere koalisyon müdahalesine meşruiyet veriyor. İttifak haline gelen ülkeler, Suriye ve Yemen'de gördüğümüz şekilde gerekçeler öne sürerek söz konusu ülkelere bombardımanlarda bulunabiliyor ve gerektiğinde abluka uygulayabiliyorlar. Ülke içinde terör veya illegal yapılanma tehditleri, söz konusu saldırı ve ablukalar için gerekçe olarak gösterilebiliyor. İşte bu durum karşımıza, durmaksızın bombalanarak yıkılan şehirler ve abluka altında açlıktan ölen insanlar çıkarıyor. BM ise, buna çözüm bulacakken, buna gerekçe oluşturan kimliğe bürünüyor.

Yazılarımda, BM konusunda çeşitli düzenlemelerin yapılması gerektiği konusuna sıklıkla değiniyorum. BM, günümüz şartlarına uygun olarak savaş ve müdahale gerekçelerini tekrar gözden geçirmek ve söz konusu maddeleri revize etmekle yükümlüdür. Çünkü artık savaşan taraflar, devletler değil gruplardır. Grupların gerekçe gösterilmesiyle bir ülkenin yıkıma uğratılmasının hiçbir haklı gerekçesi yoktur. Bu konuda bir düzenleme getirilmediği müddetçe dünyada her ülke, çeşitli gerekçelerle müdahaleye açık hale getirilebilir ve bu korkunç trajedi daha geniş çaplı yaşanabilir.

Yemen konusuna gelince; BM Güvenlik Konseyi'nin Yemen konusunda acil toplanması ve çoğunluk kararıyla bir insani yardım yapılması ve ablukanın kaldırılması için yaptırım kararlarını alması gerekmektedir. Bu konunun ayrıca, tıpkı Suriye sorununda olduğu gibi bölge ülkelerinin girişimleriyle de çözülme imkanı vardır. Suriye iç savaşı konusunda bilindiği gibi Türkiye-Rusya-İran koalisyonu, güvenli bölge ve ateşkes konularında mutabakata varmış ve önemli bir yol kat edilmiştir. Yemen konusunda da Türkiye, Rusya, Kuveyt gibi aracı ülkelerin devreye girmesi ve asgari müşterekte anlaşarak sivillerin dramına çözüm bulunması sağlanabilecektir.

Kamuoyu bilgilendirilmesi önemlidir. Ablukanın da etkisiyle şu anda Yemen'de yaşananları detaylarıyla bilen insan sayısı oldukça azdır. 21. yüzyıl trajedileri gözlerden uzak olmamalıdır; kimse bu acılara alışmamalı, Ortadoğu'nun zavallı ülkelerine bunu yakıştırmamalıdır. İşte bu nedenle, Yemen'de yaşananları ısrarla gündem yapmak, insani yardım ihtiyacını sürekli olarak vurgulamak bir kamuoyu baskısı oluşturacaktır. Halkların sesi güçlü çıktığında, kuşkusuz etkisi de güçlü olur.

Yemen için yapabileceğimiz şeyler var. Gelecek nesiller bizlere dönüp "bu nasıl oldu?" diye sormadan önce, gözlerimizin önünde alevler içinde yanan Yemen için elimizden geleni yapmalıyız.

Adnan Oktar'ın The Jakarta Post'da (Endonezya) yayınlanan makalesi:

http://www.thejakartapost.com/news/2017/11/24/yemen-atrocities-21st-century.html

Masaüstü Görünümü