Harun Yahya

ALLAH YARATIR, RUH İZLER





Bilinç nedir? Günümüz bilimi, bu en temel soruya halen tatmin edici bir cevap
bulamamıştır. Araştırmacılar “Zihin-beden (Mind-body) sorunu” olarak adlandırdıkları bu
soruna çeşitli cevaplar önerirler. Bilim dünyasında hâkim konumda olan bazı araştırmacılar,
maddeyi mutlak olarak var kabul ettikleri için, bilincin kaynağının madde olduğunu iddia
ederler. Ancak maddenin ötesinde olan bu gerçekliğe makul bir açıklama
getirememektedirler. Bazıları, beyindeki sinir hücreleri belli bir sayının üzerinde bağlantı
yaptığında, bilincin kendi kendine ortaya çıktığına inanır. Bazıları da hücrelerin iskeletini
oluşturan mikrotübüllerin yapısından kaynaklı olduğunu ileri sürer. Halbuki maddeci düşünce
bir kenara bırakılıp, Kuran-ı Kerim’de Rabbimizin bildirdiği gerçekler ile tam bir uyum içinde
olan kuantum fiziğinin tespitleri beraber yorumlandığında konunun aydınlandığını
görmekteyiz.





Her şeye basit bir gözlemle başlayalım.
Bir parmağımızı hareket ettirdiğimizde “gerçekten” ne yaptığımızı biliyor muyuz?
Seçtiğimiz ve hareket ettirdiğimiz parmağımız, beynimizin hangi bölgesinden kontrol
ediliyor?
O bölgedeki nöronların elektrik uyarılarını oluşturabilir miyiz ve başlatabilir miyiz?
O elektrik uyarılarını, parmağımızı kontrol eden kaslara kadar iletebilir miyiz?
Tüm bu soruların cevabı, “Hayır”.
Daha şaşırtıcı olan ise biz parmağımızı hareket ettirmeye karar verdiğimiz andan önce,
beynin ilgili bölgesi aktive olup hareketi başlatmıştı!





2008’de Berlin'deki Bernstein Hesaplamalı Nörobilim Merkezi'ndeki deneyler,
verilen karara ait beyin aktivitesi ile kararı verdiğimiz an arasında 7 saniyelik bir fark
olduğunu gösterdi. Bilincimiz, bize bağlı olmadan başlatılan bir hareketi sahipleniyordu.
Sanki karar vererek hareketi başlatan ve sonlandıran bizmişiz gibi!
Bunun gibi şaşırtıcı deneyler çokça tekrarlandı ve hep aynı sonuca ulaşıldı.
Televizyonda bir filmi nasıl izliyorsak, bilincimiz de kendi kontrolümüzde gibi gözüken
hareketleri öyle izliyor.
Bilinç olarak adlandırdığımız varlık algımız, Allah’ın bize vermiş olduğu Ruh’tur. Allah,
Kuran’da insanları, Ruh’undan üfleyerek yarattığını ancak Ruh’un mahiyetini tam
anlayamayacağımızı şöyle bildirir:
“Artık onu düzelttiğimde ve ona Ruh’umdan üflediğimde, hemen ona secde ediciler
olarak yere kapanın!” (Hicr Suresi, 29)
“Hem sana Ruh’tan soruyorlar. De ki: “Ruh Rabbimin emrindedir; size ise ilimden
ancak pek az bir şey verilmiştir. (İsra Suresi, 85)
Ruhumuzun madde olarak algıladıkları ise mutlak varlık olmayıp, Ruh’un izlediği
görüntüden (algılar bütününden) ibarettir. Duyu organlarımız ve bilincin kaynağı olduğu
düşünülen beynimiz bile bu görüntünün içindedir. Yani asıl olan Ruh’tur ve Ruh kuantum
fiziğindeki gözlemci rolündedir.
Kuantum fiziğine göre tüm maddeyi oluşturan atomlar ve atom altı parçacıklar, onları
gözlemleyen bir bilinç yoksa olasılık dalgası gibi hareket ederler. Kuantum fiziğinin kuralları
alışık olmadığımız türdendir. Bu şaşırtıcı kurallarda madde aynı anda farklı yerlerde olabilir
veya evrenin iki ayrı ucunda olsalar bile birbirlerinden aynı anda haberdar olabilirler.
Kuantum fiziğindeki tüm bu olasılıklara “potansiyeller denizi” denir. Ancak bir bilincin
gözlemiyle tüm olasılıklar tek bir gerçeğe dönüşür. Ünlü fizikçilerden John Wheeler bu
durumu şöyle açıklar:
“Gözlemlenmiş olmayan hiçbir olay gerçek bir olay değildir.”
Bir diğer ünlü fizikçi David Bohm ise daha üst bir gerçeklik düzeyinden ortaya çıkan
bir akışı izlediğimizi, hatta düşüncelerimizin bile bu akışın içinde olduğunu belirtmektedir.
Bu akış kader dediğimiz gerçeğe işaret etmektedir.
Ruhumuz, Allah’ın bizim için en hayırlı olanı belirlediği bu kader akışını izlemektedir ve
bu şekilde eğitilmektedir. Kuran’a baktığımızda, insanın bu eğitimi almadığı taktirde ruhen
olgunlaşmadığını görürüz. İnsanın Allah’ın rahmetini, sevgisini ve yakınlığını tam olarak
hissedebilmesi için kendisine en hayırlı olanın takdir edildiğini bilmesi gerekir. Böylece,
Rabbimizin sonsuz akıl ve hikmetle yarattığı bu kaderden razı olarak yaşayan mutmain bir
nefse sahip olur ve Allah’tan razı olmuş bir şekilde cennete kabul edilir.





"Ey mutmain olmuş nefis. Hem razı olan hem razı olunan olarak Rabbine dön! Artık
kullarımın arasına katıl. Ve cennetime gir. " (Fecr Suresi, 27-30)


Masaüstü Görünümü