Harun Yahya

RAMAZAN 2004 - 21. Gün





GÜNÜN AYETİ VE HADİSİ
























Onlar hâlâ cahiliye hükmünü mü arıyorlar? Kesin bilgiyle inanan bir topluluk için hükmü, Allah’tan daha güzel olan kimdir?
(Maide Suresi, 50)

Cehaletten şiddetli fakirlik, akıldan daha faydalı zenginlik, tefekkür gibi de ibadet yoktur.
HZ. MUHAMMED (SAV)







































HZ. MUSA




HZ. MUSA'NIN ALLAH'TAN YARDIM DİLEMESİ, HER İŞİNDE ALLAH’A YÖNELMESİ











Allah’a gönülden iman eden ve O’nun rızasını arayan Müslümanlar, Allah’ın “Biz yalnızca Sana ibadet eder ve yalnızca Sen'den yardım dileriz.” (Fatiha Suresi, 4) ayetiyle bildirdiği gibi yaptıkları her işte, karşılaştıkları her zorlukta Allah’a dua eder, yalnız O’ndan yardım dilerler. Nerede ve hangi şartlarda olurlarsa olsunlar her durumda kalplerinde ve zihinlerinde Allah’ın güzel isimleri vardır. Kalbi Allah sevgisi ile dolu, O’nun sonsuz yüceliğinin karşısında aczini bilen ve Rabbimiz’den korkup sakınan Müslümanlar sürekli Allah’a dua eder, O’ndan yardım ister, O’nu en güzel övgülerle yüceltirler. Allah’tan bağışlanma diler, O’nun affına ve rahmetine sığınırlar. İşte Rabbimiz bu konuda da Hz Musa’yı tüm iman edenlere örnek kılmıştır. Kuran’da bildirilen pek çok ayette Hz Musa’nın her işinde Allah’a yönelip döndüğü haber verilir ve her işinde Allah’tan yardım dilediği bildirilir.
Hz Musa Allah’ın “Medyen'e doğru yöneldiğinde de: "Umarım Rabbim, beni doğru bir yola yöneltip iletir" dedi...” (Kasas Suresi, 22) ayetiyle haber verdiği gibi Mısır’dan çıkarak Medyen’e doğru ilerlerken Allah’a dua edip, O’na sığınmıştır. Onun duasının her şart ve ortamda sürekliliği ve Allah’a samimi ve dostça ifadelerle yönelmesi Müslümanlar için çok güzel bir örnektir. Nitekim Hz Musa Medyen suyuna ulaştığında da yine Allah’a dua etmiştir: “... Sonra yine gölgeye çekilerek dedi ki: "Rabbim, doğrusu bana indirdiğin her hayra muhtacım." (Kasas Suresi, 24)
İçin için sürekli Allah’a yönelen ve kalpten gelen samimi gelen ifadelerle dua eden Hz Musa’nın Allah’la yakın dostluğu iman edenler için çok güzel bir örnektir.Hz Musa, Rabbimiz kendisine peygamberlik görevini verdiğinde de hemen Allah’a dua ederek O’nun yardımını istemiştir:
Dedi ki: "Rabbim benim göğsümü aç. Bana işimi kolaylaştır. Dilimden düğümü çöz; Ki söyleyeceklerimi kavrasınlar. Ailemden bana bir yardımcı kıl. Kardeşim Harun'u. Onunla arkamı kuvvetlendir. Onu işimde ortak kıl. Böylece Seni çok tesbih edelim. Ve Seni çok zikredelim. Şüphesiz Sen bizi görüyorsun." (Taha Suresi, 25-35)
Ayetlerde, Hz Musa’nın Allah’a dua ederken O’na en samimi, en sıcak ifadelerle yöneldiği, Allah’ın yarattığı bir kulu olarak aczini kabul ettiği ve O’na gönülden boyun eğerek teslim olduğu dikkat çekilmektedir. Allah’a dua ederken son derece samimi bir dille korkularını, endişelerini de dile getirmiş, bunlar için Allah’tan yardım istemiştir.
Hz Musa ayrıldığında, kavmi onun yokluğunu fırsat bilerek buzağıdan bir heykel yapmış ve ona tapmaya başlamışlardır. Hz Musa’nın yokluğunda yerine bıraktığı kardeşi Hz Harun’un sözünü ise dinlememişlerdir. Hz Musa durumu öğrenip de kavmine döndüğünde onları Allah’ın vahyiyle uyarıp korkutarak sapkın inanışlarından vazgeçirmiştir. Ve böyle bir durumda da Hz Musa yine Allah’a yönelip dönerek kendisi ve kardeşi için Allah’tan bağışlanma dilemiştir:
(Musa yalvarıp) Dedi ki: "Rabbim, beni ve kardeşimi bağışla, bizi rahmetine kat. Sen merhamet edenlerin en merhametli olanısın." Şüphesiz, buzağıyı (tanrı) edinenlere Rablerinden bir gazab ve dünya hayatında bir zillet yetişecektir. işte biz, 'yalan düzüp-uyduranları' böyle cezalandırırız. (Araf Suresi, 151-152)
Kuşkusuz Hz. Musa’nın Allah’tan bağışlanma dilemesi, bu mübarek insanın güçlü Allah korkusundan ve derin imanından kaynaklanmaktadır. Yüksek vicdanlı bir kul olduğu için, kavmi için gelen azaplardan dolayı da Rabbimiz’e sığınmış, O’ndan af dilemiştir:
Musa, belirlediğimiz buluşma zamanı için kavminden yetmiş adam seçip-ayırdı. Bunları da 'dayanılmaz bir sarsıntı' tutuverince, dedi ki: "Rabbim, eğer dileseydin, onları ve beni daha önceden helak ederdin. (şimdi) içimizdeki beyinsizlerin yaptıklarından dolayı bizi helak edecek misin? O da Senin denemenden başkası değildir. Onunla sen dilediğini saptırır, dilediğini hidayete erdirirsin. Bizim velimiz Sensin. Öyleyse bizi bağışla, bizi esirge; Sen bağışlayanların en hayırlısısın. Bize bu dünyada da, ahirette de iyilik yaz, şüphesiz ki biz Sana yöneldik... (Araf Suresi, 155-156)
 




GÜNÜN SİTESİ













BÜYÜK İLGİ GÖREN İLMİ MERCEK DERGİSİNE
KOLAY ULAŞMANIN BİR YOLU


İlmi Mercek dergisi ilk çıktığı günden beri Türkiye'nin hemen her ilinde ve dünyanın pek çok ülkesinde ilgiyle takip ediliyor. İlmi Mercek dergisinin bütün sayılarının yer aldığı bu site derginin okuyucularına kolay erişim imkanı sunuyor. Güncel konulardaki makaleleri, ilgi çekici konuları bu sitede bulacaksınız. Bu site Rabbimiz'in gücünün sınırsızlığını bir kere daha anlamanıza vesile olacak.




www.ilmimercek.org














GÜNÜN BELGESELİ




EVRİM TEORİSİNİN ÇÖKÜŞÜ









Pek çok insan Darwin’in evrim teorisini bilimsel bir gerçek sanır. Oysa teori, günümüz modern bilimi tarafından geçersiz kılınmış bir 19. yüzyıl masalıdır.
Teorinin ortaya atılmasından bu yana gelişen biyokimya, mikrobiyoloji, genetik, paleontoloji, anatomi gibi bilim dalları, evrim teorisinin sadece hayal ürünü bir senaryo olduğunu göstermiştir.
Bilim, evrim teorisini geçersiz kılarken, öte yandan hayatın gerçek kökenini ortaya çıkarmaktadır: Yaratılış! Tüm canlıları Allah kusursuz bir biçimde yaratmıştır ve canlılar hiçbir evrim geçirmemişlerdir.
Bu film; 1) Hayatın Kökeni, 2) Hayali Evrim Mekanizmaları, 3) Fosil Kayıtları olmak üzere üç ana bölümden oluşmaktadır.




YARATILIŞ HAKİKATLERİ




DÜNYANIN BÜYÜKLÜĞÜ VE İÇ YAPISINDAKİ İDEAL ORANLAR











Dünya'nın Güneş'e olan mesafesi, dönüş hızı ya da yeryüzü şekilleri kadar, büyüklüğü de önemlidir. Dünya'nın büyüklüğü ise, canlılığın var olması ve varlığını sürdürmesi için tam olması gereken ölçüdedir.
Dünyamızı, Dünya'nın kütlesinin sadece % 8'i kadar bir kütleye sahip olan Merkür'le ya da Dünya'dan 318 kat daha büyük bir kütleye sahip olan Jüpiter'le karşılaştırdığımızda, gezegenlerin çok farklı büyüklüklere sahip olabileceklerini görürüz. Bu kadar farklı büyüklükteki gezegenler içinde, Dünyamızın büyüklüğünün tesadüfen tam olması gerektiği ölçüde oluşamayacağı açıkça görülmektedir.
Yerkürenin özelliklerini incelediğimizde, üzerinde yaşadığımız bu gök cisminin tam olması gereken büyüklükte olduğunu görürüz. Amerikalı jeologlar Press ve Siever, Dünya'nın bu yönden "uygunluğu" hakkında şu bilgileri verirler:
Dünya'nın büyüklüğü tam olması gerektiği kadardır. Daha küçük olsa yerçekimi çok zayıflayacak ve atmosferi Dünya'nın etrafında tutamayacaktı. Daha büyük olsaydı, bu kez de yerçekimi çok artacak ve bazı zehirli gazları da tutarak atmosferi öldürücü hale getirecekti.
Dünya'nın kütlesinin yanısıra, iç yapısı da yaşam için özel bir tasarıma sahiptir. Bu iç yapıdaki tabakalar sayesinde Dünya bir manyetik alana sahiptir ve bu manyetik alan yaşamın korunması için çok önemlidir. Press ve Siever bu konuyu şöyle açıklarlar:
Dünya'nın çekirdeği ise çok büyük bir hassasiyetle dengelenmiş ve radyoaktivite tarafından beslenen bir ısı motorudur... Eğer bu motor daha yavaş çalışsaydı, kıtalar şu anki yapılarına ulaşamazlardı... Demir hiçbir zaman erimez ve merkezdeki sıvı çekirdeğe inmezdi ve böylece Dünya'nın manyetik alanı hiçbir zaman oluşmazdı... Eğer Dünya'nın daha fazla radyoaktif yakıtı olsaydı ve dolayısıyla daha hızlı bir ısı motoru bulunsaydı, volkanik bulutlar Güneş'i kapatacak kadar kalın olur, atmosfer aşırı derecede yoğun hale gelir ve Dünya yüzeyi de hemen her gün volkanik patlamalar ve depremlerle sarsılırdı.
Press ve Siever'ın sözünü ettikleri manyetik alan, yaşamımız için büyük öneme sahiptir. Bu manyetik alan, yukarıda belirtildiği gibi, yerkürenin çekirdeğinin yapısından kaynaklanır. Çekirdek, demir ve nikel gibi manyetik özelliği olan ağır elementleri içerir. İç çekirdek katı, dış çekirdek ise sıvı haldedir. Çekirdeğin bu iki katmanı birbiri etrafında hareket eder. Bu hareket ağır metaller üzerinde bir çeşit mıknatıslanma etkisi yaparak bir manyetik alan oluşturur. Atmosferin çok daha dışına kadar uzanan bu alan sayesinde Dünya, uzaydan gelebilecek olan tehlikelere karşı korunmuş olur. Güneş dışındaki yıldızlardan kaynaklanan öldürücü kozmik ışınlar, Dünya'nın etrafındaki bu koruyucu kalkanı geçemezler. Özelikle de Dünya'nın on binlerce kilometre uzağında manyetik halkalar çizen Van Allen Kuşakları, Dünya'yı bu öldürücü enerjiden korur.
Söz konusu plazma bulutlarının kimi zaman, Hiroşima'ya atılan atom bombasının 100 milyar katına eş değer olduğu hesaplanmıştır. Aynı şekilde Dünya zaman zaman çok şiddetli kozmik ışınların da hedefi olabilir. Ama Dünya'nın manyetik alanı, tüm bu öldürücü ışınların sadece % 0.1'ini geçirmekte ve kalan bu binde birlik ışınlar da atmosfer tarafından emilmektedir. Bu manyetik alanı üretmek için kullanılan elektrik enerjisi bir milyar amperlik bir akımdır ki, insanlığın tüm tarihi boyunca ürettiği elektrik enerjisinin toplamına yakındır.
Eğer Dünya'nın bu manyetik kalkanı olmasa, yeryüzündeki yaşam sık sık öldürücü ışınlarla tahrip edilecek, belki de hiç var olmayacaktı. Ama Press ve Sevier'in belirttiği gibi, yerkürenin çekirdeği tam olması gerektiği gibi olduğu için, Dünya bu şekilde korunur.




HZ. İSA’NIN GELİŞ ALAMETLERİ




IRAK'IN YENİDEN YAPILANMASI









..Irak'a saldırmadıkça kıyamet kopmaz. Ve Irak'taki masum insanlar Şam'a doğru sığınma yerleri ararlar. Şam yeniden yapılanır, Irak da yeniden yapılanır. (Kenzul Ummal, Kitab-ul kıyame kısm-ul efal, c.5, s. 254)
Hadiste Irak'ın yeniden inşa edileceğine dikkat çekilmektedir. Önce İran-Irak Savaşı, daha sonra Körfez Savaşı, son olarak da 2003'teki Irak Savaşı'nın ardından, Irak'ta pek çok şehir yerle bir olmuştur.
Bu savaşın sonrasında yaşanan yağma olaylarının da etkisiyle büyük bir harabeye dönüşen Irak'ın yeniden inşa edilmesi mecburi hale gelmiştir. Bu durum gazete haberlerinde de çok geniş olarak yer almıştır.

 






KURAN AHLAKI




GÜZEL AHLAKIN YAYGINLAŞMASI İÇİN FEDAKARANE BİR ÇABA HARCAMAK










İman eden bir insan hayatının her anında vicdanlı, dürüst, samimi ve güzel ahlaklı olmak için çaba gösterirken çevresindeki insanları da aynı ahlakı yaşamaları yönünde teşvik eder. Çünkü Allah'ın "Sizden; hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır." (Al-i İmran Suresi, 104) ayetiyle bildirdiği gibi insanları güzel ahlaka teşvik etmek müminler üzerinde bir sorumluluktur. Bunun yanı sıra iman sahipleri, güzel ahlaklı olmalarının hayatlarına getirdiği bereketi ve huzuru diğer insanların da yaşamalarını isterler. "... Haberiniz olsun; kalpler yalnızca Allah'ın zikriyle mutmain olur." (Rad Suresi, 28) ayetiyle bildirildiği gibi, insan ancak Rabbimiz'e yönelip, O'nun rızasını kazanabileceği bir ahlak gösterdiği takdirde dünya hayatında güzel bir yaşam sürebilir. Aksinde ise "Kim de Benim zikrimden yüz çevirirse, artık onun için sıkıntılı bir geçim vardır ve Biz onu kıyamet günü kör olarak haşredeceğiz." (Taha Suresi, 124) ayetiyle belirtildiği gibi, huzurlu ve mutlu bir hayat yaşayabilmesi mümkün değildir. Nitekim tarih boyunca toplumların yaşadığı sıkıntıların, savaş, kargaşa ve zulüm ortamlarının, açlık ve sefalet çeken, yurtlarından sürülen, eziyet gören insanların, kimsesiz çocukların, yardıma muhtaç durumda oldukları halde gereken ilgi ve ihtimamı göremeyen yaşlı insanların yaşadıkları sıkıntıların ana nedeni toplumda din ahlakının hakim olmaması olmuştur.
Bu gerçeğin farkında olan müminler, din ahlakının insanlar arasında yaygınlaşması için tüm imkanlarıyla, şevk ve heyecanla çaba gösterirler. Ancak bu da fedakarlık, sabır ve kararlılık gibi güzel ahlak özellikleri gerektiren bir durumdur. Kuran'da tarif edilen gerçek fedakarlığın nasıl olması gerektiğini kavrayan müminler, çevrelerindeki insanların yaşadıkları sıkıntılara, karşılaştıkları sorunlara şahit olduklarında tüm bunların sorumluluğunu kendi üzerlerinde hissederler.
Salih müminlerin talip oldukları bu sorumluluğu yerine getirmek, pek çok fedakarlıkta bulunmayı gerektirebilir. Böyle bir durumda kişiler, kendi sorunları ya da ihtiyaçlarıyla değil, öncelikli olarak diğer insanların ihtiyaçlarıyla ilgilenecek, onların sorunlarına çözüm bulmaya çalışacaklardır. Gerektiğinde sıkıntı içerisine girmeyi göze alacak, karşılaştıkları zorluklardan dolayı yılgınlığa kapılmadan sabır ve irade göstermek durumunda kalacaklardır.
Kuran'da tarih boyunca yaşamış olan tüm peygamberlerin ve salih müminlerin din ahlakını hakim kılmak ve güzel ahlakı yaygınlaştırabilmek için ciddi bir çaba harcadıklarından bahsedilmektedir. Onlar, bu uğurda pek çok zorlukla karşı karşıya kaldıkları halde, büyük bir şevk ve fedakarlıkla güzel ahlakı tebliğ etmeye devam etmişlerdir. Burada vurgulanması gereken bir diğer önemli husus ise onların bu samimi çabalarını yalnızca Allah'ın rızasını ve yakınlığını kazanabilmek için göstermiş olmalarıdır. Müslüman yaptığı fedakarlığın karşılığını yalnızca Allah'tan bekler. Kuran'ın pek çok ayetinde peygamberlerin tüm insanlara örnek olan ihlaslı tavırları bildirilmiştir. Örneğin Hz. Nuh'un, hiçbir karşılık beklemeden, yalnızca Allah'ın rızasını gözeterek güzel ahlakı tebliğ etmesi Kuran'da şöyle yer almaktadır:
"Ey Kavmim, ben sizden buna karşılık bir mal istemiyorum. Benim ecrim, yalnızca Allah'a aittir. Ben iman edenleri kovacak değilim. Onlar gerçekten Rablerine kavuşacaklar. Ancak ben sizi, cahillik etmekte olan bir kavim görüyorum. (Hud Suresi, 29)

Masaüstü Görünümü