Harun Yahya

RAMAZAN 2006 - 2. Gün






Mübarek Ramazan'ın 2. günü...  



 

 


 









 
Bir ayet

Ben nefsimi temize çıkaramam.
Çünkü gerçekten nefis, -Rabbimin kendisini esirgediği dışında- var gücüyle kötülüğü emredendir...


(Yusuf Suresi, 53)










 


 
 
 


 









 
Bir hadis

“Zenginlik mal çokluğunda değil. Lakin zenginlik gönül zenginliğindedir.”

(Hz. Muhammed (sav))











 


 
İslam Ahlakı :
 


 

 
NEFSİN KÖTÜLÜKLERİNDEN: TUTKU VE HIRS
Allah Kuran'da insanların nefislerinde iki ayrı özellik bulunduğunu bildirmektedir. Bunlardan biri kötülüklerden sakındıran ve iyiliği emreden "vicdan", diğeri ise kötülüğü emreden "fücur"dur. "Fücur" kelimesi; "günaha ve isyana girişmek, fasık olmak, yalan söylemek, baş kaldırmak, haktan yüz çevirmek, nizamı bozmak, ahlaki çöküntü, takvanın zıddı" anlamlarına gelir. Yani fücur olarak isimlendirilen kavram, insan nefsinin olumsuz özelliklerinin tümünü kapsamaktadır. Allah Kuran'da, nefse fücuru, aynı zamanda ondan sakınmayı, yani vicdanı ilham ettiğini bildirmektedir.
Nefsin fücurunun Kuran'da dikkat çekilen önemli özelliklerinden ikisi "tutku" ve "hırs"tır. Ahireti düşünmeyip dünya hayatına yönelen kimse, dünya hayatına ve onda elde edeceği geçici nimetlere razı olur, sahip olduğu herşeye "hırs" ve "tutku"yla bağlanır. Sanki ölüm ve ahiret çok uzakmış gibi yaşamaya başlar. Nitekim Kuran ahlakından uzak bir yaşam süren toplumlarda, insanların bu tür bir hırsa sahip olmaları övülen hatta aranılan bir özelliktir. Bir kimse hayata ne kadar çok bağlıysa ve dünyadan menfaat elde edebilmek için ne kadar çok çaba harcıyorsa, aynı çarpık anlayışa sahip insanlar tarafından o kadar takdir görür. Oysa bu düşünce yanlıştır. Elbette insan güzel bir hayat yaşamak için çaba harcamalı ve her zaman, her işinde elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışmalıdır. Ama bu azim ve kararlılık, 'Allah'ın beğendiği hayatı' yaşayabilmek için olmalıdır. Yoksa bazı insanların, sahip oldukları herşeyi kendilerine verenin Rabbimiz olduğunu unutarak dünya hırsına kapılmaları ve Kuran ahlakından uzak yaşamaları büyük bir hatadır.
Kuran'ın "Malı 'bir yığma tutkusu ve hırsıyla' seviyorsunuz." (Fecr Suresi, 20) ayetiyle, inkar edenlerin dünya malına olan tutkulu sevgilerine dikkat çekilmiştir. Bir başka ayette ise "... Dünyanın metaı azdır, ahiret, ise muttakiler için daha hayırlıdır..." (Nisa Suresi, 77) hükmüyle Allah, insanların tutkuyla bağlandıkları nimetlerin hepsinin "dünya hayatının metaı" olduğunu hatırlatmıştır. "Meta" kelimesinin sözlük anlamı "az ve değersiz, sonunda yok olucu şey, eşya"dır. Dolayısıyla insanların hırsla elde etmeye çalıştıkları dünya nimetleri ahirettekilerle kıyaslandığında değersiz ve sahtedir.
İnsanların yaşamları boyunca karşılaştıkları ve nefislerinin hoşuna giden hırsla bağlandıkları herşey ancak Allah'ın yaratmasıyla mevcut olan, geçici varlıklardır. Bunların gerçeği, çok daha güzeli ve sürekli olanları Allah Katındadır. Kainattaki tüm varlıkların Allah'ın kontrolünde olduğunu, Allah'ın kendisi için daima en güzel ve en hayırlı olanı takdir edeceğini bilen kişiler, tevekküllü ve teslimiyetli bir tavır içerisinde olurlar. Allah'ın herşeyi belirli bir kader doğrultusunda hayır ve hikmet üzerine yarattığını bilir, her işlerinde bunun verdiği huzurla ve hiçbir zaman hırsa kapılmadan hareket ederler. Bir ayette Allah şu şekilde buyurmaktadır:

. Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz. (Bakara Suresi, 216)

İnsan her durumda Allah'ın kendisine verdiği nimetlere şükredici olmalı ve imtihanın bir gereği olarak nimetin kısıtlandığı dönemde dahi şükrünü azaltmamalıdır. Hiçbir zaman elinde olmayanları elde etmek için hırsa kapılmamalı, sahip olduklarına da bir tutku ile bağlanmayıp şükredici olmalı ve hayırlarda kullanmalıdır. 



 


 
Darwinizm'in Sahtekarlıkları:
 


 

 
ATIN EVRİMİ YALANI
Evrim teorisi taraftarlarının, yıllarca savundukları iddialardan biri de 'atın evrimi senaryosu'dur.
Senaryoya göre, 55 milyon yıl önceki Eosen Devri'nde yaşamış Eohippus adlı köpek benzeri bir canlı atın ilk atasıdır. Daha sonra bu köpek benzeri canlı sözde evrimleşerek daha gelişmiş ve günümüz atına daha çok benzeyen canlılar haline gelmiştir. En sonunda ise günümüz atı ortaya çıkmıştır.
Oysa atın milyonlarca yıl önce yok olmuş atası olarak sunulan Eohippus, halen Afrika'da yaşayan ve atla hiçbir ilgisi ve benzerliği olmayan Hyrax isimli hayvanın hemen hemen aynısıdır. Ayrıca, atın ilk atası olarak gösterilen Eohippus'la aynı katmanda günümüzde yaşayan at cinslerinin de fosillerinin bulunduğu tespit edilmiştir.
Bu, günümüzdeki at ile onun sözde atasının aynı zamanda yaşadığını göstermektedir ki, atın evrimi denen sürecin hiçbir zaman yaşanmadığının kanıtıdır. Bugün pek çok evrimci tarafından bile atın evrimi hikayesinin geçersizliği kabul edilmiştir.
... Halbuki atların tarihi incelendiğinde son halleriyle milyonlarca yıldan beri mevcut oldukları görülür. Aslında at serisi, türler arası evrimsel geçiş için önemli bir sorun teşkil etmektedir. (Stephan Jay Gould-Niles Eldredge, 'Punctuated Equilibrum Comes of Age', Nature, cilt. 336, s.226)

Kasım 1980'de Chicago Doğa Tarihi Müzesi'nde 150 evrimcinin katıldığı, dört gün süren ve evrim teorisinin sorunlarının ele alındığı bir toplantı düzenlenmiştir. Toplantıda söz alan Boyce Rensberger düşüncelerini şöyle ifade etmiştir:
Yaklaşık 50 milyon yıl önce yaşamış dört tırnaklı, tilki büyüklüğündeki canlılardan bugünün daha büyük tek tırnaklı atına bir dizi kademeli değişim olduğunu öne süren ünlü atın evrimi örneğinin geçersiz olduğu uzun zamandır bilinmektedir. (Boyce Rensberger, Houstun Chronicle, 5 Kasım 1980, Bölüm 4, s.15)
Atın evrim sürecinin yıllarca sergilendiği İngiltere Doğa Tarihi Müzesi'nin yöneticilerinden olan Dr. Niles Eldredge de konuyla ilgili şunları söylemektedir:
Hayatın doğası hakkında her biri birbirinden hayali bir sürü kötü hikaye vardır. Bunun en ünlü örneğiyse, belki 50 yıl önce hazırlanmış olan ve hala alt katta duran atın evrimi sergisidir. Atın evrimi, birbirini izleyen yüzlerce bilimsel kaynak tarafından büyük bir gerçek gibi sunulmuştu. Ancak şimdi, bu tip iddiaları ortaya atan kişilerin yaptıkları tahminlerin, yalnızca spekülasyon olduklarını düşünüyorum. (Darwin's Enigma: Fossils and Other Problems, s. 78)
Tüm bu gerçekler, evrimin en sağlam delillerinden biri gibi sunulan atın sözde evrimsel gelişimini gösteren şematik çizimlerin, hiçbir geçerliliğe sahip olmayan çarpıtılmış sıralamalardan oluştuklarını ortaya koymuştur.



 


 
Ahir Zamandan İşaretler :
 


 


BAĞDAT'IN ALEVLERLE YOK EDİLMESİ


Ahir zamanda Bağdat alevlerle yok edilir... (Risalet-ül Huruc-ül Hz. Mehdi, cilt 3, s. 177)


2003 Irak Savaşı'nda, savaşın ilk gününden itibaren Bağdat, en yoğun bombardımana tutulan şehirlerden biri olmuştur. Ağır bombardıman, geceleri Bağdat'ın tıpkı hadiste haber verildiği gibi alev alev yanmasına neden olmuştur. Bağdat'ın gazete ve televizyon haberlerine yansıyan görüntüleri, yukarıdaki hadiste dikkat çekilen olayla tam olarak mutabıktır. Bu da ahir zamanda bulunduğumuzu gösteren açık alametlerden biridir.
www.ahirzaman.net



 


 
Yaratılış Delilleri:
 


 


ZEHİRLİ DİKENLER VE USTA AVCI
Deniz altı çölündeki birçok canlı kamuflaj yapamaz hatta aksine son derece dikkat çekici renklere sahiptir. Allah bu canlılar için farklı savunma sistemleri yaratmıştır. Örneğin göz alıcı parlak renkleri olan deniz kirpisi (astropyga radiata) kendisini sivri dikenleriyle korur. Ancak bu zehirli savunma hattını aşan bir tür deniz şakayıkı onu rahatlıkla avlamaktadır.
Deniz şakayıkı (cerianthus) ağzını çevreleyen ince uzun dokungaçlarıyla deniz kirpisinin son derece zehirli iğnelerini aşar ve onu etkisiz hale getirir. Boru vücutlu bu canlı, deniz altı çölündeki omurgasız canlıları avlanarak beslenir. Bu üstün özellikleri denizaltındaki bir kirpiye bahşeden Rabbimiz, bizlerin de bu özellikler üzerinde düşünüp ibret almamız gerektiğini "Sizin için hayvanlarda da elbette ibretler vardır..." (Nahl Suresi, 66) ayetiyle haber vermiştir.

 

 


 
Peygamberimiz(sav)'in Mucizeleri:
 


 


MİRAÇ MUCİZESİ

Arapçada "yukarı çıkmak, yükselmek" anlamına gelen Miraç, Peygamberimiz (sav)'in büyük mucizelerinden biridir. Kuran-ı Kerim'in İsra ve Necm Surelerinde Peygamber Efendimiz (sav)'in mucizevi şekilde Mescid-i Aksa'ya yaptığı gece yolculuğu ve Sidretü'l-Münteha'ya yükselişi bildirilmektedir.
İsra kelimesinin Arapça sözlük anlamı, "gece yolculuğu ya da gece yürüyüşü" dür. İsra Suresi'nin ilk ayetinde Yüce Allah, Sevgili Efendimiz (sav)'in mucizevi yolculuğunu şöyle bildirmektedir:

Bir kısım ayetlerimizi kendisine göstermek için, kulunu bir gece Mescid-i Haram'dan, çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa'ya götüren O (Allah) Yücedir. Gerçekten O, işitendir, görendir. (İsra Suresi, 1)

Aksa kelimesinin Arapça anlamı "uzak, en uzak"tır. Bilindiği gibi, Mescid-i Haram Mekke'de, Mescid-i Aksa ise Kudüs'tedir. Bu iki yer arasındaki uzaklık mesafesi ise yaklaşık 1235 km'dir. Peygamberimiz (sav) söz konusu mucize gerçekleştiğinde Mekke'de bulunmaktadır. Kendisi Mekke'den Kudüs'teki Mescid-i Aksa'ya götürülmüştür. Büyük İslam Alimi İbn-i Kesir, mübarek Miraç olayıyla ilgili olarak sahabelerden en az yirmi beş kişinin Peygamberimiz (sav)'den rivayette bulunduğunu, hatta bu sayının kırk beşe kadar çıkabileceğini ifade etmiştir. Hadislerde yer alan bilgilere göre Peygamberimiz (sav), amcasının kızı Ümmühan bin Ebu Talib'in evinde yatarken, Cebrail, Peygamberimiz (sav)'e görünmüş ve onu Burak adlı bineğe bindirerek Mescid-i Aksa'ya götürmüştür. Miraç olayı da burada gerçekleşmiştir. Hadislerde Peygamberimiz (sav)'in Miraç esnasında gördükleriyle ilgili çok fazla detay bildirilmektedir. Hadislerde Peygamber Efendimiz (sav)'in Miraç sırasında diğer peygamberlerle görüştüğü, cenneti ve cehennemi gördüğü de rivayet edilir.
İslami kaynaklarda yer alan bilgilere göre, Miraç mucizesi müşrikler ve iman etmeyenler tarafından -düşük akılları nedeniyle- şüpheyle karşılanmıştır. İman etmeyenler, Peygamberimiz (sav)'in doğru söylediğine inanmayıp karşı çıktıkları için, olayın gerçek olup olmadığını araştırmışlardır. Rabbimiz, inkarcıları ve müşrikleri bu çirkin tutumlarından dolayı bir kez daha küçük duruma düşürmüş ve alay ettikleri şey kendi aleyhlerine dönmüştür. Hadis-i şerifte bu olay şöyle bildirilmektedir:

"Dediler ki: "Bize Mescid-i Aksa'nın nasıl olduğunu anlatır mısın? Zira içlerinden bazıları o beldeye gidip Mescid-i Aksa'yı görmüştü.
Resulullah anlatıyor:
Mescid'i anlatmaya başladım. Bazı yerlerini tarif ederken, kuşkuya düştüm. Bunun üzerine Mescid-i Aksa getirilerek Akab ya da Ukeyl'in evinin önüne konuldu. Ben de ona bakarak anlatmaya başladım"
Resullullah'ın konuşmasından sonra orada bulunanlar şöyle dediler:
Allah'a andolsun ki, Mescid'i tarifi doğrudur." (Müsned, İmam Ahmed, (1/309) el-Bezzar: Keşfu''l Estar 1146)

Mescid-i Aksa'nın olduğu bölgeye hayatı boyunca hiç gitmemiş olan Hz. Muhammed (sav)'in müşriklerin sorularını eksiksiz cevaplaması, Rabbimiz'in büyük bir mucizesi ve rahmetidir. Bu mucizeyle iman edenlerin şevkleri, heyecanları ve Peygamberimiz (sav)'e olan bağlılıkları bir kat daha güçlenmiş, iman etmeyenler ve müşriklerse inkarlarında akılsızca diretmişlerdir.
 



 
Yaşayan Fosiller Evrimi Yalanlıyor:
 


 

 


AMBER İÇİNDEKİ TEKE BÖCEĞİ FOSİLİ


Ağaçlardan akan amberin canlının üzerine akıp donması ve canlının o haliyle muhafaza edilmesiyle oluşan amber içindeki fosiller, bulunan diğer pek çok fosil gibi çok önemli bir gerçeği göstermektedir:

Canlılar milyonlarca yıldır hiçbir değişime uğramamış yani asla evrim geçirmemişlerdir. Tüm canlılar Allah'ın "Ol" emri ile yoktan var edilmişlerdir. Kuşkusuz Allah, onları tarihin herhangi bir döneminde, günümüzdeki halleriyle yaratıp var etmeye Kadir olandır. Evrimcilerin kavrayamadıkları, görmezden gelmeye çalıştıkları gerçek budur. Ama fosil kayıtları, görmezden gelinmeyecek kadar açık bir şekilde 'Yaratılış Gerçeği'ni ilan etmektedir. Nitekim aşağıda amber içinde görülen 45-15 milyon yıllık teke böcekleri de bunun delillerindendir.
 





 
Günün Internet Sitesi:
 


 

 
www.filistinzulmu.com

Unutmayın ki, siz bu satırları okurken Filistin'de yaşayan ve topraklarını terk etmemek için büyük bir mücadele veren binlerce zayıf bırakılmış insanın mücadelesi, tüm şiddeti ile devam ediyor olacak. Belki işgalci İsrail kuvvetleri Filistin kentlerini veya mülteci kamplarını bombalıyor olacaklar. Çocuklar okullarına helikopterlerin açtığı ateş altında gidiyor, bundan elli yıl önce evlerinden ve topraklarından zorla çıkarılmış olan aileler ise hala kamplarda binbir güçlük altında yaşamlarını devam ettirmeye çalışıyor olacaklar.
Gazze'nin, Batı Şeria'nın, Doğu Kudüs'ün herhangi bir yerinde, herhangi bir köşesinde Filistinliler, "Müslüman" oldukları için, baskı ve zulüm görüyor olacaklar. İngilizcesi de mevcut olan bu sitede yer alan bilgiler, Filistin'de yaşananları daha yakından anlamanıza yardımcı olacak.





Masaüstü Görünümü