Harun Yahya

RAMAZAN 2006 - 27. Gün





Mübarek Ramazan'ın 27. günü...  




 





 




 










 
Bir Ayet

Gerçek şu ki, göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır; diriltir ve öldürür. Sizin Allah'tan başka veliniz ve yardımcınız yoktur.
(Tevbe Suresi, 116)












 




 


 


 




 










 
Bir Hadis

"Açları doyurun, hastaları ziyaret edin, esirleri hürriyete kavuşturun."

(Hz. Muhammed (sav))












 




 


İslam Ahlakı :


 




 



KADER ALLAH'IN İNSANLARA BÜYÜK BİR LÜTFUDUR
Müslümanlar Allah'ın herşeyi bir kader üzere yarattığını ve başlarına gelenlerin sadece Allah'ın dilemesiyle gerçekleştiğini bilirler. İnsanların hayatlarını tüm ayrıntılarıyla yaratan Allah'tır. En'am Suresi'nde şu şekilde bildirilir:
Gaybın anahtarları O'nun Katındadır, O'ndan başka hiç kimse gaybı bilmez. Karada ve denizde olanların tümünü O bilir, O, bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez; yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru dışta olmamak üzere hepsi (ve herşey) apaçık bir kitaptadır. (En'am Suresi, 59)
İnsan, zamana bağlı yaşayan ve olayları sadece yaşadığı andan bakarak değerlendirebilen bir varlıktır. Ve insan, geleceği bilemediği için karşılaştığı olaylardaki uzun vadeli hikmetleri, güzellikleri ve hayırları da her zaman göremeyebilir. Fakat zamanı yaratan, dolayısıyla zamandan münezzeh olan Allah, zamana bağımlı olan tüm varlıkların hayatlarını "zamanın dışından" görüp bilmektedir. Bu, kader gerçeğidir. Kader, Allah'ın geçmiş ve gelecek tüm olayları tek bir an olarak bilmesidir. Yani "sonucu bilinmeyen olaylar" sadece, bizim için birer "bilinmez"dir. Allah bizim bilemediğimiz bu olayların tümünü bilir. Bu nedenle de insanın imtihanı, aslında başı ve sonu belli olan bir imtihandır. Geçmiş, gelecek ve içinde yaşadığımız an Allah Katında birdir; hepsi olup bitmiştir. Biz ise bu olayları ancak zamanı geldiğinde yaşayarak öğreniriz.
Müslümanların dünya ve ahiret hayatındaki tüm zorluklara ve denemelere güzel bir sabır göstermelerine vesile olan da işte bu kader ilmidir. İman edenler "Allah'ın izni olmaksızın hiçbir musibet (hiç kimseye) isabet etmez. " (Teğabün Suresi, 11) ayetinde de bildirildiği gibi, başlarına gelen herşeyin bir kader üzere gerçekleştiğini bilmenin rahatlığını yaşarlar. İman etmeyenler kader ilmine vakıf olmamaları nedeniyle sıkıntı, stres, huzursuzlukla boğuşurlarken, Müslümanlar Rabbimiz'den bir rahmet olarak huzur içinde hayatlarını sürdürürler. Hayatlarının her anının sonsuz merhamet sahibi olan Rabbimiz'in dilediği şekilde gerçekleştiğini, herşeyin büyük hayır ve güzelliklerle yaratıldığını bilmenin güveni içindedirler. Ancak bu, iman edenlerin hayatlarında hiç zorluk ve sıkıntı olmadığı anlamına gelmemelidir.
Müminler dünyada her türlü sıkıntı ve zorlukla karşılaşabilirler, mallarını kaybedebilirler, fiziksel olarak zayıf düşebilirler, hastalanabilir, yaralanabilir, ölebilir veya öldürülebilirler. Onların farkı, başlarına gelen her zorluğun Allah'tan gelen bir deneme olduğunu bilmeleri ve her birini Allah'ın Rahman ve Rahim sıfatlarının güzel bir tecellisi olarak kabul etmeleridir. Çünkü bu denemeler karşısında gösterdikleri güzel ahlakın Allah Katında çok değerli olduğunu bilirler. Bu, müminlere has bir zevktir. Müslümanlar bu tip sıkıntılar karşısında hüzün, stres, acı, panik, korku gibi duygular yaşamazlar. Çünkü Yüce Allah'ın, yarattığı ve şer olarak görünen tüm olayları da Müslümanların hayrına çevireceğini bilirler. Allah bunlarla iman eden kullarını denemeden geçirir ve gösterdikleri sabrın karşılığını da hem dünyada, hem de ahirette kat kat fazlasıyla verir.




 




 


Darwinizm'in Sahtekarlıkları:


 




 




KÖRELMİŞ ORGAN PROPAGANDASININ GEÇERSİZLİĞİ
19. yüzyılda Darwin tarafından ortaya atılan, sonra onun teorisini savunanlar tarafından geliştirilen "körelmiş organlar" tezi, aslında çoktan çürümüştür. Başlangıçta bilim adamlarının, "işlevi yok" dedikleri organların işlevi sonradan keşfedilmiş ve tüm bu "körelmiş organlar" hikayesinin evrim teorisi için kanıt oluşturmadığı bazı evrimciler tarafından bile itiraf edilmiştir.
Körelmiş Organlar Hurafesinin Yükseliş ve Çöküşü
Körelmiş organlar hikayesi, Darwin'le başladı. Darwin, Türlerin Kökeni adlı kitabında "fonksiyonlarını yitirmiş ve fonsksiyonları azalmış" organlardan söz etti. "İlkel" kelimesiyle tanımladığı bu organları bir kelimenin içinde yazılan, ama okunmadığı için etkisi olmayan harflere benzetti. (Charles Darwin, The Origin of Species, III. ed. Chapter 13: Mutual Affinities of Organic Beings: Morphology: Embryology: Rudimentary Organs)
Ama bu Darwinizm'in diğer iddiaları gibi, o dönemin ilkel bilim düzeyinden güç bulan bir hurafeydi. Bilim ilerledikçe, Darwin'in ve onu izleyenlerin "körelmiş" saydıkları bu organların gerçekte önemli fonksiyonlara sahip oldukları yavaş yavaş ortaya çıktı. "Fonksiyonsuz" denen organlar, aslında "fonksiyonu henüz tespit edilememiş" organlardı. Fonksiyonları tespit edildikçe, evrimciler tarafından sayılan uzun "körelmiş organlar" listesi de giderek küçüldü. Alman anatomist R. Wiedersheim tarafından 1895 yılında ortaya atılan "körelmiş insan organları" listesi, appendiks, kuyruk sokumu kemiği gibi yaklaşık 100 organı içeriyordu. Bilim ilerledikçe, Wiedersheim'ın listesindeki organların hepsinin vücutta çok önemli işlevlere sahip oldukları ortaya çıktı.
Nitekim bugün pek çok evrimci, "körelmiş organlar" hikayesinin cehaletten kaynaklanan bir argüman olduğunu kabul etmiş durumdadır. Evrimci biyolog S. R. Scadding Evolutionary Theory (Evrimsel Teori) dergisinde yazdığı "Körelmiş Organlar Evrime Delil Oluşturur mu?" başlıklı makalesinde bu gerçeği şöyle ifade eder:
"(Biyoloji hakkındaki) bilgimiz arttıkça, körelmiş organlar listesi de giderek küçüldü... Bir organın işlevsiz olduğunu tespit etmek mümkün olmadığına ve zaten körelmiş organlar iddiası bilimsel bir özellik taşımadığına göre, "körelmiş organlar"ın evrim teorisi lehinde herhangi bir kanıt oluşturamayacağı sonucuna varıyorum." (S. R. Scadding, "Do 'Vestigial Organs' Provide Evidence for Evolution?", Evolutionary Theory, cilt 5, Mayıs 1981)





 




 


Ahir Zamandan İşaretler :


 




 




KAZANCIN AZALMASI
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav)'in haber verdiği ahir zaman alametlerinden birinin insanların kazançlarını azalmasıdır. Hadislerde şu şekilde buyurulmuştur:

Herkesin az kazançtan yakınması... Paraları için zenginlerin saygı görmesi... (Kıyamet Alametleri, s. 146)
Piyasanın durgun olması, kazançların azalması... (Kıyamet Alametleri, s. 148)
İşlerin kesat gitmesi. Herkes "satamıyorum, alamıyorum, kazanamıyorum!" diye yakınacak. (Kıyamet Alametleri, s. 152)

Ekonomik sıkıntılar bugün pek çok ülkenin en önemli sorunlarından biridir. İnsanlar geçimlerini sağlayacak geliri elde edememekte, kimi zaman ürünlerini satacak alıcı dahi bulamamaktadırlar. Yoksulluk ve gelir dağılımındaki eşitsizlikle mücadele etmek zorunda kalan bazı ülkelerde de bu durum, toplumsal düzeni sarsmakta, kargaşaya neden olmaktadır. Arjantin'de ekonomik çöküntü nedeniyle yaşanan çatışmalar bu durumun örneklerinden biridir.

www.kiyametalametleri.com




 




 


Yaratılış Delilleri:


 




 




DİŞLERİN DÜZGÜN KONUŞMAYA ETKİSİ
Düzgün konuşmada dişler vazgeçilmez bir rol üstlenir. Bu konuda vereceğimiz birkaç örnek konunun detaylarının daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır. DE ve TE sesleri, dil ucunun, üst kesici dişlerin damak tarafındaki eğiminden destek almasıyla çıkar. FE ve VE sesleri ise, alt dudağın, üst kesici dişlerin kesici uçlarına temas etmesiyle çıkar. SE sesi ise, daha karışık bir işlemle çıkar. Alt ve üst kesici dişler birbiriyle temas halindeyken, dilin, azı dişlerinin dil tarafındaki yüzeyinden destek alması ve dil ucunun da (kesici dişler arasında bir oluk yapıp) hava borusunu oluşturmasıyla gerçekleşir. ŞE ve JE sesleri de buna benzer bir işlemlerle gerçekleşir; fakat bu sırada dil ucu göreve katılmaz. Allah insan vücudunda çok üstün bir yaratılışla var etti bu gibi detaylar Allah'ın sanatını daha iyi anlamamız için birer vesiledir.




 




 


Hadis Köşesi :


 




 




PEYGAMBERİMİZ (SAV) MÜMİNLERE SABRI TAVSİYE ETMİŞTİR
Allah, "Sizden; hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır." (Al-i İmran Suresi, 104) ayetiyle müminlerin birbirlerine iyiliği emredip kötülükten sakındırmalarını ve birbirlerini hayırlı olan davranışlara yöneltmelerini emretmiştir. Allah'ın bu emri doğrultusunda müminler, hayatlarının sonuna kadar birbirlerini Kuran'ın emirlerine eksiksizce uymaya çağırır ve Allah'ın yasakladığı konulardan da titizlikle sakındırmaya çalışırlar. İnananların Allah'ın bu emrini uygulayarak birbirlerini teşvik ettikleri konulardan biri de sabretmektir.
Yalnızca Allah'ın hoşnut olduğu ahlakı yaşayanların cennete kavuşabileceğini, diğer insanların ise cehennem azabı ile karşılık göreceklerini bilen müminler, kendi adlarına sonsuz bir kurtuluşu ne kadar istiyorlarsa, diğer müminlerin cennete girmeye hak kazanmasını da o kadar isterler. Bu nedenle de onları tüm ibadetlerinde sabırlı davranmaya çağırırlar ve bunu da ömürleri boyunca sabırla uygularlar. Kuşkusuz bunu en güzel şekilde uygulayan da, müminler için kendisinde en güzel örneklerin olduğu Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'dir. Kuran'da verilen bir örnekte Peygamberimiz (sav)'in bir mağarada yanındaki arkadaşına Allah'ı hatırlatarak, onu zorluğa karşı ümitvar olmaya davet ettiği şöyle bildirilmiştir:
"Siz O'na (peygambere) yardım etmezseniz, Allah O'na yardım etmiştir. Hani kafirler ikiden biri olarak O'nu (Mekke'den) çıkarmışlardı; ikisi mağarada olduklarında arkadaşına şöyle diyordu: "Hüzne kapılma, elbette Allah bizimle beraberdir." Böylece Allah O'na 'huzur ve güvenlik duygusunu' indirmişti'" (Tevbe Suresi, 40)
Peygamberimiz (sav)'in bu güzel tutumu, kuşkusuz bütün Müslümanların örnek alması gereken bir davranıştır. Her ne şart altında olursa olsun inananların birbirlerine Allah'ın gücünü ve yardımını hatırlatarak, birbirlerini sabırlı olmaya yöneltmeleri, üstün bir ahlakın göstergesidir. Peygamber Efendimiz (sav)'in müminlere sabrı tavsiye ettiği hadis-i şeriflerinden biri şöyledir:

"... Sen, yakini bir imanla, tam bir rıza ile Allah için çalışmaya muktedir olabilirsen çalış; şayet buna muktedir olamazsan, hoşuna gitmeyen şeyde sabırda çok hayır var. Şunu da bil ki nusret sabırla birlikte gelir, kurtuluş da sıkıntıyla gelir, zorlukta da kolaylık vardır, bir zorluk iki kolaylığa asla galebe çalamayacaktır." (Kütüb-i Sitte, Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, Prof. Dr. İbrahim Canan, 16. cilt, Akçağ Yayınları, Ankara, s. 315)






 


Yaşayan Fosiller Evrimi Yalanlıyor:


 




 




55 MİLYON YILLIK YENGEÇ FOSİLİ EVRİMİN OLMADIĞININ GÜÇLÜ KANITLARINDANDIR

Doğa tarihini incelediğimizde karşımıza, evrimcilerin iddia ettikleri gibi "farklı anatomik yapılara evrimleşen" değil, yüz milyonlarca yıl boyunca hiç değişmeden kalan canlılar çıkmaktadır.
Eğer bir canlı, milyonlarca yıl önceki tüm özellikleri ile günümüzde kusursuz şekilde varlığını sürdürüyorsa ve hiçbir değişim geçirmediyse, bu durum Darwin'in öngürdüğü aşamalı evrim modelini tamamen ortadan kaldıracak kadar güçlü bir kanıttır. Öyle ki, yeryüzünde bunu kanıtlayacak tek bir örnek değil, milyonlarca örnek bulunmaktadır. Canlılar, milyonlarca yıl hatta kimi zaman yüz milyonlarca yıl önce var oldukları hallerinden hiçbir farklılık göstermemektedirler. Yengeçler de canlıları Allah'ın yaratmış olduğunun açık delillerindendirler. Solda 55-35 milyon yıllık yengeç fosili ve sağda günümüz yengeci görülüyor.

www.yasayanfosiller.com






 


Günün İnternet Sitesi


 




 




EVRİM BELGESELİ . COM
www.evrimbelgeseli.com

İngilizcesi de mevcut olan bu sitede izleyeceğiniz belgesel film, evrim teorisinin çağımızın bilimsel bulguları tarafından nasıl geçersiz kılındığını görsel bir şölenle gözler önüne seriyor. Ayrıca dünya üzerindeki milyonlarca farklı canlı türünün her birinin yaratılışın kanıtı olduğunu da ortaya koyar. Siteyi inceledikten sonra göreceksiniz ki, yaşamımızın kökeni evrim değil, yaratılıştır. Bizi ve diğer bütün canlıları yaratan sonsuz güç sahibi olan Allah'tır.



Masaüstü Görünümü