Harun Yahya

RAMAZAN 2007 - 10. Gün














"Şüphesiz Allah korkup-sakınanlarla ve iyilik edenlerle beraberdir." (Nahl Suresi, 128)

"Ben de sizin gibi bir beşerim. Zan (tahmin) yanılır ve isabet eder. Benim size sözüm Allah'ın söylediğidir. Ben Allah adına asla yalan söylemem." HZ. MUHAMMED (S.A.V.)














Boş konuşmak
İnsanları boş konuşmalarla oyalamak, şeytanın en büyük aldatmacalarından biridir. Çünkü bu yöntemle şeytan, insanları Allah'ı anmaktan alıkoyar, onların Allah'ın varlığının delilleri ve ayetleri üzerinde düşünmelerini engeller.

oş konuşma, Allah'ın anılmadığı, Allah'ın rızasının gözetilmediği, insanın ahiretine bir fayda sağlamayan konuşmalara denir. Hiçbir faydası olmadığı ve ruhlarına sıkıntı verdiği halde dinden uzak yaşayan pek çok insan vaktinin büyük bir bölümünü boş konuşmalarla geçirir. İnsanları biraraya geldiklerinde boş konuşmalarla oyalamak ise, şeytanın en büyük aldatmacalarından biridir. Çünkü bu yöntemle şeytan, insanları Allah'ı anmaktan alıkoyar, onların Allah'ın varlığının delilleri ve ayetleri üzerinde düşünmelerini engeller. Bu şekilde insanların Allah'ın rızasına uygun olarak geçirecekleri değerli zamanlarını boşa harcamak ister.
Şeytan, insanlara kültürlerine, zevklerine göre, istek ve tutkularına en çok hitabeden konuları telkin eder ve onları sürekli boş konuşmalara daldırmaya çalışır. Örneğin bir iş adamını borsanın durumuyla, bir ev kadınını yemeğin çeşidi ile bir genci müzik gruplarıyla bütün gün boyunca meşgul etmeye çalışır. Elbette ki tüm bu konuşmalar meşru ve her insanın zevk alacağı konulardır, ancak şeytanın amacı bu konuşmalarla oyalayarak insanı Allah'ın yolundan saptırmaktır.









Başka bir örnek olarak da kendini aydın, entelektüel, kültürlü olarak göstermek isteyen insanları verebiliriz. Bu kişiler de kendi aralarında, çeşitli siyasi ve sosyal konularda, hiçbir somut faydası olmayan tartışma ve konuşmalarla zamanlarını boşa harcarlar. Çoğu zaman televizyonlardaki açık oturumlarda saatlerce, hiçbir çözüme ulaşmayan, sadece konuşmacıların kendilerini ön plana çıkarmaya çalıştıkları bu tür konuşmalar yapılır. Kimi zaman da, konu din olsa bile, kişiler kendi zan ve tahminleriyle konuşarak, hiçbir fayda getirmeyen, amaçsız ortamlar oluştururlar. Allah, bir ayetinde insanların bu tür tavırlarından şöyle bahseder:
"İnsanlardan öyleleri vardır ki, bilgisizce Allah'ın yolundan saptırmak ve onu bir eğlence konusu edinmek için sözün 'boş ve amaçsız olanını' satın alırlar. İşte onlar için aşağılatıcı bir azab vardır." (Lokman Suresi, 6)
Boş konuşma nasıl inkarcıların belirleyici bir özelliğiyse, boş konuşmalara itibar etmemek, bundan kaçınmak da müminlerin özelliğidir.
"Ki onlar, yalan şahitlikte bulunmayanlar, boş ve yararsız sözle karşılaştıkları zaman onurlu olarak geçenlerdir". (Furkan Suresi, 72)
"'Boş ve yararsız olan sözü' işittikleri zaman ondan yüz çevirirler ve: "Bizim yapıp-ettiklerimiz bizim, sizin yapıp-ettikleriniz sizindir; size selam olsun, biz cahilleri benimsemeyiz" derler." (Kasas Suresi, 55)
Şeytan, her konuda olduğu gibi, bu Kuran dışı alışkanlığı da meşru kılıflar altında müminlerin yaşamına sokmak isteyecektir. Bu yüzden müminler her zaman için uyanık olmalı, Allah'ı çokça anarak bu tür boş konuşmalara dalmaktan sakınmalıdırlar.
Kaldı ki oluşacak bu ortam insanın yaratılışı gereği, aynı zamanda kişi için bir nimet de olacaktır. Nitekim Kuran'da, cennet ortamında hiçbir boş konuşmanın olmadığı şöyle haber verilmektedir:
"Adn cennetleri (onlarındır) ki, Rahman (olan Allah, onu) kendi kullarına gaybtan vadetmiştir. Şüphesiz O'nun va'di yerine gelecektir. Onda 'boş bir söz' işitmezler; sadece selam(ı işitirler). Sabah akşam, onların rızıkları orda (bulunmakta)dır." (Meryem Suresi, 61-62)


KAVİ (Pek güçlü)

Allah, tarih boyunca çeşitli kavimlere elçiler göndermiş ve bu elçileri vasıtasıyla insanlara emir ve tavsiyelerini bildirmiştir. Her elçi, gönderildiği kavme tek ilahın Allah olduğunu, yalnızca O'ndan korkup sakınmak ve O'nun emirlerini yerine getirmek gerektiğini tebliğ etmiştir. Ancak, kavimlerin çoğu inkara sapmış, elçileri yalanlamış ve Allah'ın azabını hak edecek bir ahlak sergilemişlerdir.
Bu kimseler yeryüzünde iktidar, güç ve servet sahibi olduklarını düşündükleri için, kendilerinin üstünlüğüne inanmışlar ve Allah'a büyüklenmekten vazgeçmemişlerdir. Oysa unuttukları çok önemli bir gerçek vardır: En büyük güç sahibi Allah'tır.
Sonuç olarak dünyada da, ahirette de Allah'ın azabı bu kişilerin üzerine olmuştur. Allah inkarcılara Kuran'da şöyle seslenmektedir:
"Allah, inkar edenleri kin ve öfkeleriyle geri çevirdi, onlar hiçbir hayra varamadılar. Savaşta Allah (yardımcı ve zafer nasib edici olarak) mü'minlere yetti. Allah çok güçlüdür, üstün ve galib olandır." (Ahzab Suresi, 25)

Sakın unutma
Dinde zorlama yoktur
Dini yaşama konusunda bir insanın zorlanması söz konusu değildir. Bu gerçeği Allah bir ayetinde şöyle bildirmiştir :
Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. Artık kim tağutu tanımayıp Allah'a inanırsa, o, sapasağlam bir kulpa yapışmıştır; bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir. (Bakara Suresi, 256)
İnsanlara Allah'ın varlığını ve Kuran ahlakını anlatmak müminin sorumluluklarından biridir. Dolayısıyla bu sorumluluklarını yerine getirmek isteyen müminler, diğer insanların da hidayetine vesile olmak için dini anlatırlar. Fakat Allah hidayet dilemesi dışında hiçbir şey yapamayacaklarını bilerek, dini anlattıktan sonra bundan gerisini kişinin vicdanına bırakırlar. Çünkü Allah'ın ve ahiretin varlığı apaçık ortadadır. Allah'ın çağırdığı doğru yol ile şeytanın çağırdığı sapkınlık arasındaki ayrımı görmek hidayet ehli bir kimse için son derece kolaydır. Hangisinin daha güzel ve daha karlı olduğunu, her insan vicdanını kullandığında rahatlıkla anlayabilir. Bu nedenle Allah'tan korkan insanlar zaten bir baskı ya da zorlamaya gerek kalmadan doğru yola tabi olurlar.
Allah Kuran'da inananlara düşen görevin yalnızca doğruyu anlatmak olduğunu pek çok ayetiyle bildirmiştir. Bir ayette Allah müminlerin nasıl bir davranış içinde olmaları gerektiğini şöyle haber verir:
"Eğer seninle çekişip-tartışırlarsa, de ki: "Ben, bana uyanlarla birlikte, kendimi Allah'a teslim ettim." Ve kitap verilenlerle ümmilere de ki: "Siz de teslim oldunuz mu?" Eğer teslim oldularsa, gerçekten hidayete ermişlerdir. Fakat yüz çevirdilerse, artık sana düşen yalnızca tebliğ (etmek)dir. Allah, kulları hakkıyla görendir." (Al-i İmran Suresi, 20)



Deniz kabuklularının gözleri
Canlılarda yarattığı detaylı tasarımlarla Allah bize Kendisini tanıtmaktadır. Akıl sahibi insanlara düşen görev ise, atomdan galaksilere kadar her yerde tecelli eden Allah'ın sınırsız gücünü takdir ederek, herşeyde Rabbimize yönelmektir.
Deniz kabuklularından olan "tarak"ların üzerinde, kabuklarının kenarları boyunca dizilmiş, çok sayıda küçük mavi noktalar vardır. Tarakların kabuklarının kenarlarındaki bu mavi noktaların çok çarpıcı bir özelliği vardır. Bu mavi noktaların her biri aslında birer gözdür. Her biri yalnızca 1 mm büyüklükte olan bu gözler, son derece küçük olmalarına rağmen bu canlının düşmanlarından kurtulmasını sağlamaktadır.
Tarakların bu küçük gözlerinin her biri kendi lens (mercek) ve retinası olan gözlerdir. Bu gözlerdeki mercekler ışığı toplayıp odaklamaya yarar. Ancak bu canlıların beyinlerinde bir görme merkezi yoktur. Yani gözleri tarafından odaklanan görüntüler, canlının beyninde normal bir gözün gördüğü şekilde algılanmaz. Tarakların gözleri üzerinde araştırma yapan bilim adamları, bu gözlerin büyük bir olasılıkla görüntü oluşturmadığını tahmin etmektedirler. Öyleyse bu hayranlık uyandıran gözler ne işe yaramaktadır? (Harun Yahya, İhtişam Her Yerde)









Taraklar bu gözleri aydınlıkla karanlığı ayırt etmek için kullanmaktadırlar ve böylece kumlu alanlardan yosunlu bölgelere doğru hareket edebilmektedirler. Ayrıca milimetrik gözleri istiridyelere çevrelerindeki hareketleri fark edebilme duyarlılığını da sağlamaktadır. İstiridye bu sayede kendisini avlamak isteyenlerden kaçıp kurtulabilmektedir.
Tarağın gözleri yaşadığı ortamda ihtiyaçlarını karşılayabileceği tüm özelliklere sahiptir ve bu gözlerin oluşumunda çok açık bir tasarım vardır. Gözler bu canlının dış dünyayı algılayabileceği bir dizi şeklinde kabuğun dış bölümüne dizilmiştir. Yani gözleri canlının tam ihtiyacı olan uyum ve düzene sahiptir. Deniz altındaki kabuklu bir canlıdan kuşlara, bitkilerdeki fotosentez sisteminden yıldızlara kadar evrenin her yerini kuşatmış olan bu kusursuz uyum, düzen ve planın elbette ki bir planlayıcısı, bir tasarımcısı vardır. Allah canlılarda yarattığı bu gibi detaylı tasarımlarla bize Kendisini tanıtmaktadır. Akıl sahibi insanlara düşen görev ise, atomdan galaksilere kadar her yerde tecelli eden Allah'ın sınırsız gücünü takdir ederek, herşeyde Allah'a yönelmektir. Allah bir ayetinde şöyle buyurmaktadır:
"Ve Allah ile beraber başka bir ilaha tapma. O'ndan başka ilah yoktur. O'nun yüzünden (zatından) başka herşey helak olucudur. Hüküm O'nundur ve siz O'na döndürüleceksiniz." (Kasas Suresi, 88)

Masaüstü Görünümü