Harun Yahya

Hinduizm kadınlara zulmü emreder

Doğu Dinleri denildiği zaman ilk akla gelen çoğu zaman Hinduizm'dir. Çünkü Hinduizm yaklaşık 900 milyon takipçisiyle, İslam dini ve Hıristiyanlıktan sonra dünya üzerinde en fazla kişi tarafından kabul gören üçüncü dindir. Hindistan, Nepal ve Endonezya'daki nüfusun önemli bir bölümü başta olmak üzere, Hinduizmi dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 15'i kabul etmektedir. Hindistan nüfusunun yaklaşık yüzde 90'ını oluşturan 700 milyon kişi Hindudur.

Hinduizm binlerce batıl öğreti içeren, putperest bir dindir. Hinduizm, putperestliğin ve batıl inançların en alçaltıcı şekillerine izin verebilmekte, şeytana, putlara, ağaçlara, dağlara, nehirlere, bitkilere tapanları batıl bir inanışın altında birleştirmektedir. Hatta öyle ki kişilerin istedikleri putlara tapınmalarını, kendi putlarını kendilerinin oluşturmasını, türlü hurafeler ve batıl inanışlar üretip bunları din olarak kutsallaştırmalarını mümkün kılmaktadır. Bu anlayış ise zaten her yönüyle sapkın olan Hinduizmi, yaklaşık 300 milyon farklı puta sahip, milyonlarca türevi olan, her yönüyle batıl, karanlık bir yaşam şekli haline getirmiştir. Üstelik bu, insanların yirmi dört saatini kontrol eden baskıcı ve totaliter bir yaşamdır. Batıl Hindu geleneklerini; aile hayatlarında, insanlar arasındaki ilişkilerde, adaletsiz sosyal düzende, ırkçılığa varan çarpık milliyetçilik anlayışında, diğer toplumlara olan düşmanlıkta, ülke politikalarında, hatta nasıl yemek yeneceğinden nasıl yıkanılacağına kadar hayatın her alanında görmek mümkündür. Hindular tüm hayatlarını Hindu metinlerinde yazdığı şekliyle geçirdikleri takdirde "doğru yola" ulaşacaklarını zanneder, bundan dolayı çok büyük bir yanılgıya düşerler. Çünkü Hinduizmin hem dünya hayatı hem de ahiret hayatı için hiçbir güzellik vaat etmesi mümkün değildir. Hinduizm batıldır ve hak karşısında mutlaka yok olacaktır.

Hinduizm bu batıl inanışlarının yanısıra kast sistemi gibi ırkçı bir düzenin hakim olduğu bir temel üzerine kuruludur. Hindu dininin alt kastlara ve Hindu olmayanlara yönelik ırkçı tutumu, kadınlar söz konusu olunca daha katı ve vahşidir. Hindu yazılı metinlerinde kadınların günlük hayatlarına yönelik özel yasaklar, kısıtlamalar mevcuttur ve tüm bu kurallar kadınlar için çok zorlu bir yaşamı öngörmektedir. Erkeklerle kıyaslandığı zaman Hindu kadını adeta bir köle gibidir ve en doğal haklarını bile kullanmaktan menedilmiştir.

Dünya üzerindeki pek çok ülkede kadınlara yönelik kısıtlayıcı uygulamalar, baskıcı gelenekler mevcuttur. Ancak Hindistan'daki gelenekler şiddeti, baskıyı, her türlü aşağılamayı sözde kutsal bir kılıfta insanlara telkin eder. Bu nedenle de Hindular kadınlara zulmetmeyi, onları hor görmeyi ve aşağılamayı kendilerince bir ibadet olarak görürler. Hindu dininde kadının konumu bu dinin sözde kutsal metinleri arasında yer alan Manu'da şöyle belirtilir:

Bir iradesizlik çıkmazı, bu ahlaki fesat çıkmazı... Bu yangınlar topluluğu, bu gözler kapısını insana kapatan engel, bu cehennem ateşinin ağzı, bu yalan çiçeklerin sepeti, bu zehirli sırrın iksiri, bu insanları değersiz dünyaya bağlayan zincir ya da tek bir kelimeyle kadın...1

Asırlardır süren geleneklerinden, din adamlarından ve kutsal olarak kabul ettikleri metinlerden güç alan Hinduların kadınlara yönelik barbar uygulamalarından bazıları şu şekildedir:

- Hindu dininde önemli bir yere sahip olan Manu'da kadınlardan "köpek-pişiriciler" olarak bahsedilir. Bu metinlerde yer alan emirlere göre kadınların mülk edinme hakları yoktur. Kadın her türlü işte çalışıp para kazanabilir. Ama tüm kazandıkları babasına, eşine ya da dul ise oğluna aittir.

- Kadının tek başına, bağımsız bir şekilde bir karar vermesi yasaktır. Böyle bir hak arayışı dahi Manu'da yasaklanmıştır.

- Hindu dinine göre kız çocukları 7 yaşından itibaren evlendirilebilirler. 8 yaşında bir kız çocuğunun ideal eş olduğuna inanılır. Bu uygulama, İngiliz sömürge yönetimi tarafından 1891 yılında yasaklanmış, ancak bu yasak Hindu din adamları tarafından geleneklerle çeliştiği için şiddetle protesto edilip, hayata geçirilmesi engellenmiştir. Hindistan'da çocuk evlilikleri hala toplumun çok büyük bir kesimi tarafından uygulanmaktadır.

- Boşanma hakkı sadece erkektedir. Kadın ne tür bir zulme, baskıya, şiddete maruz kalırsa kalsın eşinden boşanamaz. Her halukarda eşine itaat etmeli, gördüğü muameleye razı olmalıdır. Manu'da bu durum "...Eğer kocasının herhangi bir özel yönü yoksa bile, onu kendi tanrısı gibi saymalıdır" şeklinde sapkın bir emirle hükme bağlanmaktadır.2 (Allah'ı tenzih ederiz.) Bu inanış günlük hayattaki uygulamalarda da görülmektedir. Eski dönemlerde Aryan erkekleri eşleri izinsiz olarak evden çıkarlarsa onların kulaklarını ve burunlarını kesme hakkına sahiptiler. Bu uygulama hala Hindistan'ın bazı kırsal bölgelerinde devam etmektedir.3

- Kast ayırmaksızın, tüm kadınların eğitim için kullanılan temel kitapların büyük bir bölümünü okumaları yasaktır. Kadınlar aynı zamanda Hindu yazılı metinlerini, özellikle de Vedaları, okuyamaz, öğrenemezler.

- Drahoma, yani erkeklerin aldığı başlık parası, Hindu geleneklerinden kaynaklanan bir diğer zulümdür. 1961 yasasıyla yasaklanan drahoma hala Hindistan'da yaygın olarak devam etmektedir. Drahomayı bu kadar önemli kılan şey, bunun kadınlara karşı baskı, işkence ve zulüm amaçlı olarak kullanılmasıdır. Evlilik sırasında kızın ailesi erkeğin ailesine çok büyük bir para verir. Evlilikten sonra da erkeğin ailesi sık sık para ve mal taleplerinde bulunur, ve kimi zaman bunu elde etmek için şiddete başvurur. Bazı erkekler başka bir drahoma daha elde etmek için tekrar evlenmek isterler. Bunun için de genelde genç eşlerini yakarak katlederler. Bu katliamlara intihar ya da ev kazası süsü verilmektedir. Dolayısıyla Hindistan'da "ev kazası" ile ölen kadınların oranı oldukça yüksektir.4

- Hindistan'da kızları olan aileler drahoma nedeniyle büyük bir huzursuzluk yaşamaktadırlar. Çünkü hem büyük bir drahoma verecek, hem de evlendikten sonra kızlarının nasıl bir muameleyle karşılaşacaklarını tahmin edemeyeceklerdir. Son yıllarda hamilelik aşamasında cinsiyetin tespit edilmesinin kolaylaşması, korku içindeki aileleri çok büyük bir vahşete itmiştir. The Times of India gazetesinde "Cinsiyet testleri geliştikçe kürtaj arttı" gibi haberler çıkmış ve aynı yıl Bombay'daki bir araştırma, böyle bir testle birlikte biri dışında hepsi kız olan 8.000 fetusun alındığını göstermiştir.5 Darwinist teorisyenler tarafından geliştirilen ve en acımasız uygulamaları Nazi Almanyası'nda yaşanan öjeni vahşetinin yeni merkezi, Hindistan'dır.

- Yeni doğan kız çocuklarının öldürülmesi Hindu dininin en eski kitaplarındaki kadınlara yönelik acımasız emirlerden kaynaklanmaktadır. Örneğin Aryan metinlerinde bu vahşi gelenek "Bu andan itibaren yeni doğan bir kız çocuğunu reddet ve bir erkek çocuğunu sahiplen" sözleriyle onaylanmaktadır.6 Atharva Veda'da ise "Bırak kız çocuğu başka bir yerde doğsun, burada erkek çocuğun doğmasına izin ver"7 şeklinde bir emir bulunur. Bir kız çocuğu doğuran kadın suçluluk duymaktadır. Bu yüzden yeni doğan kız çocuklarını öldürme, yükten kurtulmanın kolay bir yolu olarak görülmektedir.8

Kız çocuklarına yönelik bu insanlık dışı uygulama tarih boyunca din ahlakının yaşanmadığı birçok toplumda da görülmüştür. Aryanların bir adeti olan bu vahşet, aslında Aryanlar gibi diğer pek çok putperest kültürde de görülebilir. Bu putperest kültürlerden biri de, İslam öncesindeki Arap toplumudur. Allah Kuran'da putperest Arapların kız çocuklarını değersiz görerek doğar doğmaz, diri diri toprağa gömdüklerini haber vermekte ve kıyamet günü bu günahın hesabının sorulacağını bildirmektedir:

Ve 'diri diri toprağa gömülen kızcağıza' sorulduğu zaman: "Hangi suçtan dolayı öldürüldü?" (Tekvir Suresi, 8-9)

Başka ayetlerde ise Allah, "Onlardan birine kız (çocuk) müjdelendiği zaman içi öfkeyle-taşarak yüzü simsiyah kesilir. Kendisine verilen müjdenin kötülüğünden dolayı topluluktan gizlenir; onu aşağılanarak tutacak mı, yoksa toprağa gömecek mi? Bak, verdikleri hüküm ne kötüdür?" (Nahl Suresi, 58-59) ifadesiyle, kız çocuğu olduğu için utanan putperestlerin ne kadar büyük bir yanılgı içinde olduklarını açıklamaktadır. Bu putperest adetin sapkınlığını vurgulayan bir diğer ayet şu şekildedir:

Oysa onlardan biri, O, Rahman (olan Allah) için verdiği örnek ile (kız çocuğunun doğumuyla) müjdelendiği zaman, yüzü simsiyah kesilmiş olarak kahrından yutkundukça yutkunur. (Zuhruf Suresi, 17)
              
Oysa Allah "Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Dilediğini yaratır. Dilediğine dişiler armağan eder, dilediğine de erkek armağan eder. Veya erkekler ve dişiler olarak çift (ikiz) verir. Dilediğini kısır bırakır. Gerçekten O, bilendir, güç yetirendir." (Şura Suresi, 49-50) ayetiyle, her insana cinsiyetini verenin Kendisi olduğunu hatırlatmaktadır. Erkek çocuğu gibi, kız çocuğu da Allah'ın doğumunu takdir ettiği bir insandır. Anne-babanın sorumluluğu, Allah'ın bahşettiği çocuklarına O'nun emrettiği şekilde sevgi, şefkat ve merhametle bakmaktır.

İslam, tarih boyunca her ulaştığı yerde putperest dinlerin bir barbarlığı olan bebek cinayetlerini yasaklamış ve ortadan kaldırmıştır. Rabbimiz İslam ahlakından habersiz olan bu toplumlara gönderdiği peygamberleri ve indirdiği hak kitapları ile, kız çocuklarına karşı olan bu bakış açısının yanlışlığını bildirmiştir. Peygamberlerin tebliği ve İslam ahlakının insanlar tarafından öğrenilmesiyle birlikte, kız çocuklarını bir utanç vesilesi olarak görme düşüncesi ve cahiliye toplumlarında var olan bu tür uygulamalar büyük ölçüde ortadan kalkmıştır. Ancak Hindistan toplumu asırlardır süregelen sapkın geleneklerini sürdürmekte ısrar etmekte ve kız çocuklarını öldürmeyi hala meşru görmektedir.

Sati Vahşeti ya da Dul Kadınların Yakılması

Hindistan'da sosyal yaşama hakim olan sapkın uygulamalar saymakla bitmeyecek kadar fazladır. Her bir inanışın ise çok detaylı ritüelleri, bölgeden bölgeye değişen şekilleri vardır. Ancak bunların içinde en ürkütücü olanı hiç şüphesiz asırlardır yüzbinlerce kadının ölümüne neden olan "sati" (suttee)dir. Bu geleneğe göre kadınlar kocalarının ölümünün ardından kendilerini yakmalıdırlar.

Korkunç sati geleneği Aryanlar'ın Hindistan'ı istilaları döneminde başlamıştı. Tek bir kişi için uygulandığında sati olarak adlandırılan bu uygulama, kitleler halinde, bir kasabadaki tüm kadınların ve kızların dul kalmasının beklendiği durumlarda (örneğin erkekler bir savaşa gittiklerinde) uygulandığında Jauhar olarak bilinir. Kadınların eşlerinin ardından kendilerini yakmalarının nedeni ise "kocalarından önce ölmemelerinin" cezalandırılmasıdır. Jauhar sırasında, kadınlar hiçbir suçları olmaksızın canlı canlı haşlanır, bazıları iki parçaya kesilir ve diğerleri de köpeklere yem edilir. Hindu gelenekleri bu vahşi uygulamayı meşrulaştırmak için bazı açıklamalar da getirmektedir. Örneğin bazı Hindu metinlerinde "Jauhar'ın kadınların savaşılan düşmanların ellerine düşmesini engellemek için yapıldığı" anlatılır.9

Kız kardeşi de drahoma uygulaması nedeniyle çocuk yaşlarında öldürülen Hindistanlı yazar Sita Ararwal 1999 yılında yazdığı Genocide of Women in Hinduism (Hinduizmde Kadınların Soykırımı) isimli kitabında satinin tüm Hindu metinlerinde yer alan, asırlar boyunca Brahmanlarca uygulanan ve halen de uygulanmaya devam eden çok yaygın bir gelenek olduğunu detaylı olarak anlatmaktadır.10 Başta Manu olmak üzere Hindular tarafından ilahi birer vahiy olarak kabul edilen kitaplarda yer alan sati emirlerinden birkaçı şu şekildedir.

Bu eşlerin, üzerinde ölülerin yakıldığı odun yığınına doğru ilk adımı atmalarına izin verin, hiçbir keder olmaksızın gözyaşı dökmeden ve güzelce süslenmiş olarak.11

Kocasının cenaze ateşinde ölen bir sati, cennette sonsuz saadetin tadını çıkartacaktır.12

Kocanın ardından kendisini kurban etmek, bir kadın için yapılabilecek en üstün görevdir.13

Eşe bağlılık gibi doğru bir değeri korkunç bir vahşete dönüştüren sati inancı nedeniyle sayısız kadın asırlardır yanarak hayatını yitirmişlerdir. Hintli kadınlar bu vahşi geleneği kimi zaman kendi talepleriyle, çoğu kez de toplumun baskısıyla uygulamışlardır. Günümüzde sati, Hindistan'da resmi olarak yasaktır, ancak hala yaygın biçimde uygulanmaktadır. Sati vakaları kayıtlara genelde ev kazası, mutfak yangını gibi tanımlarla geçirilmektedir. Bazen de halka açık bir ritüel şeklinde... Örneğin 1987'de Rajasthan'daki Deorala köyünde Roop Kanwar adlı genç bir kadın kocasının cenaze töreninde ateşler arasında öldürülmüş ve sati tekrar tartışılmaya başlanmıştır. Ailesi, yöredeki halk ve pek çok Hindu önder tarafından savunulan Roop'un eyleminin, onun kendi seçimi olduğu iddia edilmiş, bazı kimseler ise genç kadının ailesi ve Brahmanlar tarafından zorla yakıldığını söylemişlerdir.14

Bu yakma eylemlerinde kast sisteminin egemenleri olan Brahmanlar tarih boyunca çok büyük bir rol üstlenmişlerdir. Satiyi teşvik eden, tüm ritüeli organize eden genelde Brahmanlar olmuştur. Günümüzde de sati geleneğinin tekrar canlandırılması için çaba gösterenlerin başında yine Brahmanlar gelmektedir. Ararwal'a göre Brahmanların özellikle diğer kastlardaki dulların katledilmesini teşvik etmelerinin iki temel amacı bulunmaktadır.:

1- Kadınlarını ortadan kaldırarak Brahman olmayan ırkların sayısını azaltmak,

2- Öldürülen kadının mallarının Brahmanlarca kamulaştırılması.

İkinci madde, 1641 ve 1667 yılları arasında Hindistan'ı 6 kez ziyaret eden Fransız seyyah Jean Baptiste Tavernier'nin gezi notlarında da geniş yer almaktadır. Tavernier'nin mesleği kuyumculuktur ve Hindistan'a mücevher ticaretiyle ilgili bir işi nedeniyle gelmiştir. Yazdıkları çoğu kimse tarafından ön yargısız gözlemler olarak kabul edilmektedir. Hatta Tavernier'nin yazılarında Hindistan'a yönelik bir hayranlık sezilmektedir. Ancak diğer tüm gözlemciler gibi Brahman olmayan kastların Brahmanlar tarafından yoğun bir şekilde katledilmesinden dolayı şaşkınlık yaşamış, bunu da notlarında anlatmıştır:

Brahmanlar sati yapacak olan kadına eşlik ederek güç ve kararlılık telkin ederler. Avrupalıların bir bölümü, ölüm korkusunun ortadan kalkması ve yaşanacak acıların yok olması için kadına hislerini yok eden bir çeşit içki verildiğine inanmaktadır. Bu kadınların ölmesi Brahmanların çıkarınadır. Çünkü kadının üzerindeki tüm mücevherler, yüzükler, bilezikler yakılmanın ardından ritüeli gerçekleştiren Brahmanın mülkiyetine geçer. Brahmanlar kadın öldükten sonra küllerinin arasından bu ziynetleri bulmaya çalışırlar.15

Tavernier'nin tasvirleri, yaşanan vahşetin insanın gözlerinin önünde canlanmasına yardımcı olmaktadır. Brahmanların ilk önce kadını kendisini yakmaya teşvik etmeleri, daha sonra onu bizzat kendi elleriyle canlı canlı yakmaları, sonra da küllerinin arasından ziynet eşyalarını aramaları Hindu ritüellerinin gerçekte vahşi bir sömürünün aracı olduğunu göstermektedir. Tavernier'nin anılarında, bu vahşetin detayları şöyle aktarılır:

Üç farklı yerde kadınların yakıldığına şahit oldum: Gucarat, Agra, Delhi. Nehrin ya da su deposunun kenarında sazlıktan ve çeşitli otlardan oluşan birkaç metrekare büyüklüğünde bir kulübe yapılır. Kulübenin çevresine küçük kaplar içinde yağlar ve çeşitli malzemeler konur. Bu malzemelerin amacı yakma işleminin daha çabuk sonuçlanmasıdır. Kadın yarı yatar pozisyonda kulübenin ortasında durur. Başı çabuk yanan bir tahtaya dayalıdır. Bir Brahman onu sırtından bir demire bağlar. Bağlamasının nedeni kadının ateşten korkup kaçmasını engellemektir. Kocasının ölü bedenini kadının dizlerinin üzerine yerleştirirler. Yaklaşık yarım saat bu durumda kaldıktan sonra, yanında olan Brahman dışarı çıkar ve kadın, din adamlarına ateşi yakmalarını söyler. Brahman, akrabaları ve arkadaşları kadının daha hızlı yanıp, acı çekmemesi için çevredeki yağ dolu kapları ateşe atarlar. Vücut yandıktan sonra Brahmanlar küller arasında yüzük, küpe, bileziklerinden kalan altın ve gümüşleri alırlar. Ritüellere göre bu mallar Brahmanlara aittir.16

Bu yapılanlar büyük bir vahşettir ve tüm dünya da satiyi bu şekilde algılamaktadır. Ancak Hindular için sati, ölümün üstesinden gelmeyi seçen sadık bir kadın anlamına gelir ve bu ritüeli gerçekleştiren kadının sözde bir tür tanrıça durumuna geldiği varsayılır.

Hindistan'da binlerce yıl devam etmiş olan bu korkunç geleneği ilk kez yasaklayanların Müslümanlar olması da dikkat çekicidir. Encyclopedia Britannica'da da belirtildiği gibi, sati uygulamasını ortadan kaldırmak için girişimde bulunan ilk yöneticiler, 1526-1707 yılları arasında Hindistan'a egemen olan Müslüman Mogul İmparatorluğu'nun hükümdarları olan Hümayun ve oğlu Ekber'dir.17 Mogul İmparatorluğu'ndan sonra Hindistan'a egemen olan İngiliz yönetimi de sati uygulamasını resmen yasaklamış, 1828 yılında İngiliz genel vali William Bentinck tarafından bu konuda bir kanun yayınlanmıştır. Ancak sati geleneği yok olmamıştır ve halen ülkenin bazı bölgelerinde Hindu geleneklerine sıkı sıkıya bağlı olarak yaşayan köy ve kasabalarda sati uygulanabilmektedir.

Eğitimsiz, cahil Hindu kitlelerin bu vahşeti makul görmelerinden daha da korkunç olan ise, Hindistan'ın en gelişmiş şehirlerinde yaşayıp, okuyup eğitim görmüş insanların arasında bile satinin hala taraftar bulabilmesidir. Hindistan'da her geçen gün daha da güçlenen aşırı milliyetçi gruplar, sati geleneğinin canlandırılması için kampanyalar yürütmektedirler. Örneğin fundamentalist VHP partisinin liderlerinden olup Babürşah Camisi'nin yıkılmasından duyduğu memnuniyeti her fırsatta ifade eden Acharya Giriraj Kishore "Eğer bir kadın eşinden ayrılmaya dayanamayıp, onunla birlikte yakılmak istiyorsa bunda yanlış hiçbir şey yoktur"18 şeklinde açıklamalarda bulunmaktadır.

Deccan Herald gazetesinde yere alan "VHP Reviving Sati" -(VHP Sati'yi Canlandırıyor)" başlıklı bir haberde de günümüz Hindu milliyetçilerinin kadınlara yönelik bu zulmün tekrar toplum içinde yayılması için güçlü bir propaganda yürüttükleri ve iktidar partisi BJP'nin de aralarında bulunduğu Sangh Parivar üyelerinin ideolojik olarak satiye taraftar oldukları vurgulanmaktadır. Sita Agarwal Genocide of Woman in Hinduism (Hindistan'da Kadın Soykırımı) isimli kitabında Hindu aşırı milliyetçi akımlarıyla kadınlara yapılan zulüm arasındaki bağlantıyı şu şekilde anlatmaktadır:

Günümüzde kadınların aşağı görülmesiyle Hindu milliyetçiliğinin yükselmesi arasında çok yakın bir ilişki vardır. Sangh Parivar üyesi fundamentalist organizasyonlar (BJP, RSS, VHP, Bajrang Dal vs.) Hindistan'ın farklı bölgelerinde Sati, drahoma, kız çocukların öldürülmesi gibi uygulamaları canlandırıyorlar. Bu nedenle de Hindu organizasyonlarının çalışmaları nedeniyle kadının toplum içindeki konumu çok büyük zarar gördü. Bazıları cinsiyetini öğrendikten sonra kız çocuklarını öldürüyorlar. Bazıları canlı canlı yakıyorlar, bazıları boğuyor ya da aç bırakarak öldürüyorlar. RSS ve VHP gibi partilerin üyeleri sati yöntemini açıkça destekliyorlar.19

Hindu Dini, Çocuk Yaştaki Kız Çocuklarını Fuhuşa Teşvik Etmektedir

Hinduizm herhangi bir güzel ahlak özelliğini öğütlemediği gibi, sapkınlığı ve ahlak dışı yaşamı da açıkca teşvik etmektedir. Bunlardan biri de "Devadasi -ya da devdasi- sistemi"dir. Hindu geleneklerine göre çocuk yaştaki kızlar Hindu tapınaklarına hizmet için verilirler. Jogini adı verilen bu kız çocuklar "Hindu sözde ilahlarıyla" evlendirilerek, onlara adanırlar. Gerçekte ise tapınaktaki Hindu erkekler tarafından cinsel yönden sömürülürler. Bu evlilikler pek çok araştırmacı tarafından "Hindu dinine hizmet aldatmacasıyla tapınak imzalı fuhuş"20 olarak tanımlanmaktadır. Bu uygulama ilk olarak Brahmanlar tarafından, halkın ilgisini tapınaklara çekmek ve onlardan para toplayabilmek için ortaya atılmıştır. Brahmanlar halkı da bu uygulamanın içinde yer almaları için teşvik etmişler, bu amaçla da "Vesya darsanam punyam, papa nasanam!" (Fuhuş yapan kadına bakma meziyetiyle, günahlardan kurtulabilirsiniz)21 şeklinde bir slogan da uydurmuşlardır. Ancak İngiliz yönetiminin çıkardığı bazı kanunlarla yasaklanan bu uygulamaya hala sıkça rastlanmaktadır.

Tapınaklarda yapılan fuhuş Hindular tarafından çok değerli bir ritüel olarak görülür. Tapınaklara verilen kızlar, yani joginiler, onlara göre hayali ilahlarla evlidirler. Bu nedenle de aileler kızlarını tapınakların hizmetine sunmakta hiçbir sakınca görmezler. Bu kızlar 13 yaşına geldiklerinde ilk önce bir resim ya da taşla sembolize edilen Subramania putu ile evlendirilirler. Onlarla ilk olarak rahipler ilişkiye girer22, daha sonraki gün, 4000 Ruple ile 10000 Ruple (94 - 235 USD) arasında en yüksek miktarda para teklif eden kişiye istediği kadar süre alıkoymak şartıyla satılırlar. Bu ahlak dışı kazanç ise tapınağın geliri haline gelir.

Illinois Üniversitesi'nde yapılan bir araştırmada Hindistan'ın "çocukların fuhuş yaptırılarak cinsel anlamda en çok sömürüldükleri" ülke olduğu belirtilmektedir. Yaklaşık 300.000 çocuk bu ahlaksız düzende kullanılmakta, ortalama yaş ise 13 olarak belirlenmektedir. Jubilee Action isimli uluslararası insan hakları örgütü tarafından hazırlanan "Hindistan'da Çocuk Fuhuşu" başlıklı bir raporda ise bu sayının her sene yüzde 8-10 arasında arttığı belirtilmektedir. Sadece Belgum bölgesinde 3300 adet devadasi, yani fuhuş uygulanan tapınak bulunduğu tahmin edilmektedir. Fuhuşun bu derece yaygın olması Hindistan'daki AIDS hastalarının sayısını da hızla artırmaktadır. Hindistan'da resmi kayıtlı 3.5 milyon AIDS hastası bulunmaktadır.23

Fuhuş trafiğinde kullanılan "jogini" genç kızların büyük bir bölümü kırsal kesimlerden gelmektedir. Toplumun ataerkil yapısı, dini yaptırımlar, asırlardır süregelen gelenekler bu uygulamanın yayılmasının en önemli nedenidir. Illinois Üniversitesi'nin raporunda çocuk fuhuşunun "geleneksel, ayinleştirilmiş ve sosyal olarak organize edilmiş" olduğuna da dikkat çekilmektedir.24 Devadasi 1982 yılında kanunla yasaklanmıştır. Çocuklarını tapınaklara fuhuş yapmaları için gönderen aileler 5 yıldan başlayan hapis cezalarına çarptırılmaktadırlar. Ancak bu ceza çoğu zaman uygulanmamaktadır. Çünkü devdasinin Hindu dininden gelen bir gelenek olduğuna inanan aileler bunu bir hata olarak görmemektedirler. 2001 yılında, yıllarca zorla fuhuş yaptırıldığı bir tapınaktan kaçan Ashama isimli 35 yaşındaki bir jogini, çocukluğundan beri yaşadıklarını şöyle anlatmıştır:

Tapınağa girdiğim günden itibaren hiçbir zaman huzur bulamadım. Karni'de yaşayan tüm erkeklerin tacizine açık hale geldim... Yaşadığım bu travma, daha ergenlik çağına bile gelmeden önce başladı.25

Günümüzde aşırı milliyetçi Hindu grupları da kanunlarla yasaklanan devadasi sisteminin tekrar resmi olarak hayata geçirilmesini savunmaktadırlar. Bu ahlaki çöküşün çok daha ürkütücü bir yönü ise Hindistan gibi çocukların fuhuş ticaretinde kullanıldıkları ülkelerin en gözde turistik mekanlar olarak tanıtılması, dünyanın pek çok yerinden sapkın düşünceye sahip kişilerin yalnızca bu amaçla söz konusu bölgelere akın etmesidir. Oysa fuhuş çirkin bir hayasızlık, Allah'ın haram kıldığı büyük bir günahtır. Allah Kuran'da şöyle buyurur: "Zinaya yaklaşmayın, gerçekten o, 'çirkin bir hayasızlık' ve kötü bir yoldur." (İsra Suresi, 32)

Ve onlar, Allah ile beraber başka bir ilah'a tapmazlar. Allah'ın haram kıldığı canı haksız yere öldürmezler ve zina etmezler. Kim bunları yaparsa 'ağır bir ceza ile' karşılaşır. (Furkan Suresi, 68)

Ancak sapkın Hindu dinini ilk ortaya atanlar gibi asırlardır bu ahlaki sapkınlığı ayakta tutanlar da, söz konusu çirkin ahlaksızlığa ortak olmaktadırlar.

Ancak hiç unutmamak gerekir ki bu ahlakı çöküşü teşvik eden insanların, içinde bulundukları durumdan bir an önce kurtarılmaları gerekmektedir. Bu kişiler ya Hindistan'da olduğu gibi atalarından gördükleri için ya da dünyanın dört bir yanındaki gibi ahlaki dejenerasyon nedeniyle çirkinliği, ahlaksızlığı, sapkınlığı güzel görmeye başlamışlardır. İslam ahlakının hakim olduğu bir toplum ise insanları her zaman en güzele, en doğruya, en dürüst olana, en haysiyetli ve şerefli olan hayata, en akıllı olan tavra özendirir. Allah bir ayetinde imanı güzel ve ahlaksızlığı çirkin görenlerin doğru yolu bulduklarını bildirir:


… Ancak Allah size imanı sevdirdi, onu kalplerinizde süsleyip-çekici kıldı ve size inkarı, fıskı ve isyanı çirkin gösterdi. İşte onlar, doğru yolu bulmuş (irşad) olanlardır. (Hucurat Suresi, 7)

İnsanları kötülüklerden ve sapkınlıklardan alıkoyacak, güzel ahlakı insanlar arasında hakim edebilecek tek güç rahman ve rahim olan Allah'tır. Rabbimiz elçileri aracılığıyla bizlere en güzel ahlakı bildirmiştir. Allah bir ayetinde şöyle bildirir:

Sana Kitap'tan vahyedileni oku ve namazı dosdoğru kıl. Gerçekten namaz, çirkin utanmazlıklar (fahşa)dan ve kötülüklerden alıkoyar. Allah'ı zikretmek ise muhakkak en büyük (ibadet)tür. Allah, yaptıklarınızı bilir. (Ankebut Suresi, 45)

İslam'da Kadına Verilen Değer


İslam dininde kadına verilen büyük değer Kuran ayetlerinde ve Peygamber Efendimiz (sav)'in hadislerinde detaylı olarak açıklanmaktadır. İslam dininde kadın ve kadın hakları koruma altına alınmış, cahiliye toplumlarında kadınlara yönelik olarak hakim olan yanlış bakış açısı ortadan kaldırılmış, kadına toplum içerisinde saygın bir yer kazandırılmıştır. Alınan tüm bu tedbirler, kadınların lehinedir ve onların zarara uğramalarını, ezilip yıpratılmalarını önleme amacını taşımaktadır.

Allah insanlara Kuran ile en doğru yolu göstermiş ve cahiliye inançlarını taşıyan insanların yanlış uygulamalarını ortadan kaldırmıştır. Rabbimiz Katında üstünlük ölçüsünün cinsiyet değil, Allah korkusu, iman, güzel ahlak, ihlas ve takva olduğu ayetlerde şöyle bildirilmiştir:

Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah Katı'nda sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır. (Hucurat Suresi, 13)
Ey Ademoğulları, Biz sizin çirkin yerlerinizi örtecek bir elbise ve size 'süs kazandıracak bir giyim' indirdik (var ettik). Takva ile kuşanıp-donanmak ise, bu daha hayırlıdır. Bu, Allah'ın ayetlerindendir. Umulur ki öğüt alıp-düşünürler. (A'raf Suresi, 26)

Bir başka ayette ise Allah, "... Siz, hayır adına ne yaparsanız, Allah, onu bilir. Azık edinin, şüphesiz azığın en hayırlısı takvadır. Ey temiz akıl sahipleri, benden korkup-sakının." (Bakara Suresi, 197) şeklinde buyurarak, insanlara elde edebilecekleri en hayırlı özelliğin takva olduğunu bildirmiştir. Dolayısıyla insanların hedeflemeleri gereken, mal mülk, şan şöhret gibi maddi değerler değil, kişiyi hem dünyada hem de Allah Katında asıl olarak değerli hale getirecek ve üstünlük kazandıracak olan 'takva' olmalıdır.

Allah bir başka ayetinde de, kimi insanlar arasında bir üstünlük unsuru haline gelmiş olan zenginlik yerine, Allah'ın fazlını istemenin daha makbul olduğunu şöyle bildirmektedir:

Allah'ın kendisiyle kiminizi kiminize göre üstün kıldığı şeyi (malı) temenni etmeyin. Erkeklere kazandıklarından pay (olduğu gibi), kadınlara da kazandıklarından pay vardır. Allah'tan onun fazlını (ihsanını) isteyin. Gerçekten, Allah herşeyi bilendir. (Nisa Suresi, 32)

Allah'ın bildirdiği tüm bu ayetlerden anlaşıldığı gibi, üstünlüğü cinsiyette, fiziksel güçte ya da başka bir cahiliye kıstasında aramak büyük bir yanılgıdır. Tek üstünlük Allah'ın bize bildirdiği gibi imanın ve takvanın üstünlüğüdür.

Allah Kuran'ın "Gerçek şu ki, sadaka veren erkekler ile sadaka veren kadınlar ve Allah'a güzel bir borç verenler; onlar için kat kat artırılır ve 'kerim (üstün ve onurlu)' olan ecir de onlarındır." (Hadid Suresi, 18) ayetiyle, hem erkeklere hem de kadınlara, asıl üstün ve onurlu olan karşılığın Allah'ın bildirdiği ahlakı yaşamakla kazanılacağını hatırlatmıştır.

Kadın ve erkek elbetteki fiziksel anlamda birbirlerinden farklı yapılara sahiptirler. Ancak kadının fiziksel olarak, erkeğe oranla daha az güçlü olması, onun toplum içerisinde erkekten daha az değer görmesi için bir sebep değildir.

İslam ahlakına göre, asıl önemli olan bir insanın cinsiyeti değil, Allah'a derin bir iman ve Allah korkusuyla bağlanmış olmasıdır. Allah'ın emir ve yasaklarına titizlikle uyması, Kuran ahlakını en güzel şekilde yaşamaya çalışmasıdır. Allah Katında asıl değer görecek olan, kişinin bu özellikleri olacaktır. Allah Kuran'da kadın olsun erkek olsun iman eden bir kimsenin sahip olması gereken özellikleri şöyle açıklamıştır:

Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin velileridirler. İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler ve Allah'a ve Resulü'ne itaat ederler. İşte Allah'ın kendilerine rahmet edeceği bunlardır. Şüphesiz, Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (Tevbe Suresi, 71)

Allah'ın ayette bildirdiği gibi, mümin kadınlar ve mümin erkekler aynı sorumluluklara sahiptirler. Allah'a ibadet etmekle, Kuran ahlakını yaşamakla, insanlara iyiliği emredip kötülüğü engellemekle ve Kuran'da bildirilen tüm emir ve tavsiyelere uymakla yükümlüdürler. Allah Kuran'ın "Ey iman edenler, Allah'tan korkup-sakınırsanız, size doğruyu yanlıştan ayıran bir nur ve anlayış (furkan) verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah büyük fazl sahibidir." (Enfal Suresi, 29) ayetinde, Allah'tan korkup sakınan her insana, 'doğruyu yanlıştan ayıran bir nur ve anlayış' vereceğini vaat etmiştir. Kişinin kadın ya da erkek olması bu sonucu değiştirmemektedir. Samimiyetine, ihlasına ve imanına karşılık, Allah bir insana hayatın her alanında kendisini doğru yola ulaştıracak, doğru kararlar almasını ve isabetli tavırlarda bulunmasını sağlayacak bir akıl vermektedir. Dolayısıyla akıl, kişinin cinsiyetine göre değil, tümüyle Allah'a karşı olan samimi bağlılığına, yakınlığına ve korkusuna göre gelişmektedir.

Kadın ya da erkek olsun, bu tamamen kişinin Allah'a olan imanının gücü doğrultusunda, ahlakıyla, kişiliğiyle ve üstlendiği sorumluluklarla ön plana çıkmasına bağlıdır. Bu nedenle de İslam ahlakını benimseyen kadınlar için, erkeklere yönelik bir eşitlik mücadelesi değil, bunun yerine 'hayırlarda yarışma' ahlakı söz konusudur. Hayırlarda yarışmak, iman edenlerin, yaşamlarının her anında Allah'ın rızasını kazanabilmek için ellerinden gelen çabanın en fazlasını göstermeleridir. Bu amaçları doğrultusunda, Allah'ın en sevdiği, en razı olduğu ve Allah'a en yakın kişi olabilmek için hayırlarda yarışırlar. Ancak bu yarış, tümüyle Rahmani bir yarıştır. Allah müminleri dünyada ve ahirette öne geçiren özelliğin bu yönde gösterdikleri çaba olduğunu Kuran'da şöyle bildirmektedir:

İşte onlar, hayırlarda yarışmaktadırlar ve onlar bundan dolayı öne geçmektedirler. (Müminun Suresi, 61)

Sonra Kitabı kullarımızdan seçtiklerimize miras kıldık. Artık onlardan kimi kendi nefsine zulmeder, kimi orta bir yoldadır, kimi de Allah'ın izniyle hayırlarda yarışır öne geçer. İşte bu, büyük fazlın kendisidir. (Fatır Suresi, 32)

Kadın ve erkek arasındaki eşitlik, Allah'ın kadına ve erkeğe dünya hayatındaki imtihan sürecinde eşit haklar tanımasından da anlaşılmaktadır. "Şüphesiz Biz, yeryüzü üzerindeki şeyleri ona bir süs kıldık; onların hangisinin daha güzel davranışta bulunduğunu deneyelim diye." (Kehf Suresi, 7) ve "Her nefis ölümü tadıcıdır. Biz sizi, şerle de, hayırla da deneyerek imtihan ediyoruz ve siz Bize döndürüleceksiniz." (Enbiya Suresi, 35) ayetleriyle Allah, kimlerin daha güzel davranışlarda bulunacağının ortaya çıkması için, kadını da erkeği de denemekte olduğunu bildirmiştir.

Allah kadına da erkeğe de belirli bir ömür belirlemiş, her ikisini de Kuran'dan sorumlu tutmuş, her ikisine de hayatlarının her anında kendilerine doğruyu ilham edecek bir vicdan vermiş, nefsi ve şeytanı her ikisine düşman kılmıştır. Dünya hayatındaki imtihanın gereği olarak, tüm bu şartlar karşısında kadın ya da erkek olsun her kim güzel ahlak gösterip salih amellerde bulunursa, Allah o kişilerin dünyada ve ahirette en güzel karşılığı bulacaklarını bildirmiştir:

... Şüphesiz Ben, erkek olsun, kadın olsun, sizden bir işte bulunanın işini boşa çıkarmam. Sizin kiminiz kiminizdendir. İşte, hicret edenlerin, yurtlarından sürülüp-çıkarılanların ve yolumda işkence görenlerin, çarpışıp öldürülenlerin, mutlaka kötülüklerini örteceğim ve onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacağım. (Bu,) Allah Katından bir karşılık (sevap)tır. (O) Allah, karşılığın (sevabın) en güzeli O'nun Katındadır. (Al-i İmran Suresi, 195)

Bir başka ayette ise Allah, "Erkek olsun, kadın olsun, bir mümin olarak kim salih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz Biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz." (Nahl Suresi, 97) şeklinde buyurarak, erkek ya da kadın, kim olursa olsun, tüm insanların dünyada ve ahirette hiçbir haksızlığa uğratılmadan eksiksiz olarak karşılık göreceklerini hatırlatmıştır. (Bkz: Örnek Müslüman Kadın: Hz. Meryem, HarunYahya, Ocak 2003)

İslam'da kadın ile erkeğin toplumdaki yeri de tamamen eşittir. İslam'a göre kadınların da erkekler gibi eğitim, mal edinme, çalışma, evlenmekte eşini seçme, miras bırakma, kendini ifade etme, kendi yaşamını tayin etme gibi temel hakları vardır. Bu nedenledir ki İslam, tarihte kadınlar için "kurtarıcı" olmuştur. Bu gerçek Batılı yorumcular tarafından da kabul edilmektedir. Ünlü Ortadoğu uzmanı Bernard Lewis, bu konuda şu yorumu yapar:

Genel olarak İslam'ın yayılması eski Arabistan'da kadınların durumu açısından dev bir düzelme sağladı, onlara mal edinme ve diğer pek çok hak kazandırdı ve kocaları ya da sahipleri tarafından maruz kaldıkları kötü muameleye karşı korunma getirdi. Pagan Arabistan'da geleneksel olarak kutsanan kız bebeklerin öldürülüşü, İslam tarafından yasaklandı.26

Bir diğer Batılı İslam uzmanı, İngiliz yazar Karen Armstrong, aynı konuda şunları yazmaktadır:

Kız bebek cinayetlerinin yaygın olduğu ve kadınların hiçbir hakka sahip olmadığı İslam öncesi dönemde yaşamın kadınlar için nasıl olduğunu hatırlamamız gerekir. Aynı köleler gibi kadınlara da aşağı bir tür gibi davranılmış, hiçbir yasal hak tanınmamıştır. Bu denli ilkel bir dünyada, Hz. Muhammed'in kadınlar için yaptıkları olağanüstüdür. Herhangi bir kadının şahit olabileceği veya kendine ait herhangi bir mirasa sahip olabileceği düşüncesi bile o zaman için çok şaşırtıcıdır.27

Karen Armstrong'un yazdığına göre, İslam'ın ilk yüzyıllarında Müslüman toplumlar dünyada kadınların en özgür ve saygın oldukları toplumlardır. "Müslümanlar, Haçlı devletlerinde Batılı Hıristiyanların kendi kadınlarına nasıl davrandıklarını gördüklerinde dehşete kapılmışlar ve Hıristiyan din adamları da İslam'ı kölelere ve kadınlara çok fazla hak tanıdığı için eleştirmişlerdir."28

Kısacası İslam, kadınlara; özgürlük, saygınlık, korunma ve huzur getirir. Hinduizm ise onları vahşet, sömürü, aşağılanma ve korku dolu bir hayata sürükler. Hinduizmin ahiret hayatında getirdiği kayıp ise elbette çok daha büyüktür.

Allah ayetlerde inkar edenlerin cehennemdeki durumlarını şu şekilde haber vermiştir:

Andolsun, sizi ilk defa yarattığımız gibi (bugün de) 'teker teker, yapayalnız ve yalın (bir tarzda)' bize geldiniz ve size lutfettiklerimizi arkanızda bıraktınız. İçinizden, gerçekten ortaklar olduklarını sandığınız şefaatçilerinizi şimdi yanınızda görmüyoruz. Andolsun, aranızdaki (bağlar) parçalanıp-koparılmıştır ve haklarında zanlar besledikleriniz sizlerden uzaklaşmıştır. (Enam Suresi, 94)
Kendisi hakkında hiçbir delil indirmediği şeyi Allah'a ortak koştuklarından dolayı küfredenlerin kalplerine korku salacağız. Onların barınma yerleri ateştir. Zalimlerin konaklama yeri ne kötüdür. (Al-i İmran Suresi, 151)


1- Dünya ve Kadın Sorunu Üzerine, http://www.atilim.org/sinif/sp5/Dinler.htm
2- Dünya ve Kadın Sorunu Üzerine, http://www.atilim.org/sinif/sp5/Dinler.htm
3- "Women in Indo-Aryan Societies", http://www.geocities.com/Athens/Ithaca/1335/Soc/w_ary.html
4- The Hindu, 16 Şubat 1995
5- Hinduizmin ABC'si, Kim Knott, Kabalcı Yayınları, Eylül 2000, s. 127
6- Taittirya Samhita VI.5.10.3, http://www.dalitstan.org/books/gowh/gowh1.html
7- Atharva Veda: 6.2.3. http://www.dalitstan.org/books/gowh/gowh1.html
8- "Women in Indo-Aryan Societies", http://www.geocities.com/Athens/Ithaca/1335/Soc/w_ary.html
9- http://www.dalitstan.org/books/gowh/gowh5.html. http://www.geocities.com/Athens/Ithaca/1335/Soc/w_ary.html
10- Sita Agarwal, Genocide of Women in Hinduism, Sudrastan Books, Jabalpur, 1999. Bu kitabın tüm metnini http://www.dalitstan.org/books/gowh/index.html adresinde bulabilirsiniz.
11- Rig Veda X.18.7., Kane 199-200. http://www.dalitstan.org/books/gowh/gowh5.html
12- Daksa Smrti IV.18-19) (Sm.Samu s.30) (1200, s. 65) http://www.dalitstan.org/books/gowh/gowh5.html
13- Brahma Purana.80.75. http://www.dalitstan.org/books/gowh/gowh5.html
14- Kim Knott, Hinduizmin ABC'si, Kabalcı Yayınları, Eylül 2000, s. 107
15- Jean-Baptiste Tavernier, Travels in India, Atlantic Publishers, New Delhi, 1989, cilt II, s. 164-165. http://www.dalitstan.org/books/gowh/gowh5.html
16- Jean-Baptiste Tavernier, Travels in India, Atlantic Publishers, New Delhi, 1989, cilt II, s. 164-165. http://www.dalitstan.org/books/gowh/gowh5.html
17- "Suttee", Encyclopedia Britannica 2002, Expanded Edition DVD
18- Deccan Herald, "VHP Reviving 'Sati'", 8 Şubat 1999. http://ceras.alternatives.ca/15/altnews.htm
19- Sita Agarwal, Genocide of Women, Sudrastan Books, Jabalpur, 1999, http://www.dalitstan.org/books/gowh/gowh6.html.
20- John Campbell Oman, The Brahmans, Theists and Muslims of India, Delhi 1973, s. 27. Hinduism and Islam, A Comparative Study, Murtahin Billah Fazlie, Islamic Book Service, New Delhi, s. 120
21- Swami Dharma Theertha, History of Hindu Imperialism, Madras 1992, s. Vii.
22- Murtahin Billah Fazlie, Hinduism and Islam, A Comparative Study, Islamic Book Service, New Delhi, s. 121
23- "Child Prostitution in India," Jubilee Action, http://www.jubileeaction.co.uk.
24- "Trafficking of The Girl Child in India: Human Trading For Economic Gains", Upala Devi Banerjee, Office of Women in International Development, University of Illinois, http://server.ips.uiuc.edu/ips/wid/index.html.
25- Robert Todd Carroll, The Skeptic's Dictionary, http://skepdic.com/devadasi.html
26- Bernard Lewis, The Middle East, Weidenfeld & Nicolson, London, 1995, s. 210
27- Karen Armstrong, Muhammad: A Biography of The Prophet, Harper Collins Publisher, USA, 1992, s. 191
28- Karen Armstrong, Muhammad: A Biography of The Prophet, Harper Collins Publisher, USA, 1992, s. 199

Masaüstü Görünümü