Harun Yahya

RAMAZAN 2008, 3. GÜN










Gökleri ve yeri bir örnek edinmeksizin yaratandır. O'nun nasıl
bir çocuğu olabilir? O'nun bir eşi (zevcesi) yoktur. O, her
şeyi yaratmıştır. O, her şeyi bilendir.
(En-am Suresi, 101)
















  “Kim bir mü’minin dünya sıkıntılarından birini giderirse, Allah da onun Kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Kim fakir bir borçluya kolaylık gesterirse, Allah da ona dünyada ve ahirette kolaylık gösterir. Kim bir Müslümanın ayıbını örterse Allah da dünyada ve ahirette onun ayıbını örter. Kul kardeşinin yardımında olduğu sürece, Allah da kulun yardımcısı olmaya devam eder.”
(İbni Mace, Mukaddime: 17; Tirmizî, İlim: 2.)










KAMİL İMAN SAHİBİ BİR MÜMİN....


Nasıl Bir Allah İnancına Sahipir?


Allah'tan başka bir ilah olmadığını,
Her şeyi yaratanın ancak Allah  olduğunu,
Her işi evirip çevirenin Allah olduğunu,
Tüm kalplerin ancak Allah'ın kontrolünde olduğunu,
Allah'ın her şeyi sarıp kuşatan oluğunu,
Kaderi belirleyen olduğunu,
Her şeye gücü yeten ve dilediğini yapan olduğunu,
Her şeyden haberdar olduğunu ve her şeyi işitip gördüğünü,
Her şeyin üzerinde gözetici ve koruyucu olduğunu,
Gaybı bildiğini,
Hiçbir şeye ihtiyacı olmadığını ve  bütün eksikliklerden uzak olduğunu,
Doğurmamış ve doğurulmamış olduğunu,
Şaşırmayan ve unutmayan olduğunu,
Mülkün tek sahibi olduğunu,
Her şeyin tek varisi olduğunu,
Daima diri olduğunu,
İzzet ve şerefin tek sahibi olduğunu,
Daima üstün ve galip gelen olduğunu,
En güzel isimlerin sahibi olduğunu,
Hüküm ve hikmet sahibi  olduğunu,
Kullarına şahdamarlarından daha yakın olduğunu,
Kullarının kalplerinden geçirdikleri en ufak şeyi dahi bildiğini,
Allah'ın gizlinin gizlisini bilen  olduğunu,
Sonsuz adaletli olduğunu,
Merhametlilerin en merhametlisi olduğunu,
Kullarına karşı çok bağışlayıcı  olduğunu,
Kullarını çok seven olduğunu,
Tevbeleri kabul eden olduğunu,
Samimi duaya karşılık veren olduğunu,
İyiliğin ve şükrün karşılığını fazlasıyla veren olduğunu,
İnsana her şeyi öğreten olduğunu,
Uyarıp korkutan olduğunu,
Ölüleri dirilten ve hesap gününü yaratan olduğunu,
Dinine yardım edenlere dünyada ve ahirette yardım edeceğini,
Vaadinin hak olduğunu,
İnkarcılar için cehennemi ve müminler için de cenneti yaratan olduğunu bilen bir Allah inancına sahiptir.

www.harunyahya.net






Kavimlerini Helaka Götüren Kötüler Topluluğu


İyilerle kötülerin daimi bir fikri mücadele içinde oldukları Kuran ayetlerinde haber verilir. Tarihin her döneminde iyilik yapan, iyiliği tavsiye eden, imana ve hayra çağıran bir topluluk bulunmuş, bu topluluğun karşısında ise kötülüğü örgütleyen, yeryüzünde bozgunculuk ve fitne çıkaran, şerre çağıranlar olmuştur. Bu iki kutup arasındaki ilmi mücadele Hz. Adem'den bu yana var olmuştur ve kıyamete kadar da devam edecektir. Tarihte anlatılıp aktarılan tüm olayların çıkış noktası da aslında budur; iyilerle kötülerin fikri mücadelesi… Her çağda bu sahne yeniden canlanmış, Allah'ın izni ve yardımıyla galip gelenler her zaman Allah'ın taraftarları olmuş, iman etmeyenler helak edilmekten kurtulamamışlardır.

"Sonra birbiri peşi sıra elçilerimizi gönderdik; her ümmete kendi elçisi geldiğinde, onu yalanladılar. Böylece Biz de onları (yıkıma uğratıp yok etmede) kimini kiminin izinde yürüttük ve onları (tarihin anlatıp aktardığı) bir olay kıldık. İman etmeyen kavim için yıkım olsun." (Müminun Suresi, 44)

Dünya kurulduğundan beri süregelen bu sahneler tarihin kesintisiz akışının ve Allah'ın belirlediği kaderin (Sünnetullah'ın) bir gereğidir. Unutmamak gerekir ki, zulmeden, adaletsizlik yapan, sebepsiz kargaşa ve çatışma çıkaran şer odaklarının varlığı, yaptıkları planlar, işledikleri fiiller de yine Allah'ın izniyledir, onlar da tarihin kesintisiz akışı içinde Allah'ın takdiriyle gerçekleşmiş olan olayların sebeplerini oluşturmaktadırlar. Bu durum bir Kuran ayetinde şöyle haber verilir:

"Böylece Biz, her ülkenin önde gelenlerini -orada hileli- düzenler kursunlar diye- oranın suçlu-günahkarları kıldık. Oysa onlar, hileli-düzeni ancak kendilerine kurarlar da bunun şuuruna varmazlar." (Enam Suresi, 123)

İyilik konusunda ittifak edenlerin, Allah'ın yoluna uyanların her zaman galip gelecekleri ise Yüce Allah'ın kullarına bir vaadidir:

"Allah, yazmıştır: "Andolsun, Ben galip geleceğim ve elçilerim de." Gerçekten Allah, en büyük kuvvet sahibidir, güçlü ve üstün olandır." (Mücadele Suresi, 21)

"Kim Allah'ı, Resulü'nü ve iman edenleri dost (veli) edinirse, hiç şüphe yok, galip gelecek olanlar, Allah'ın taraftarlarıdır." (Maide Suresi, 56)

Günümüz dünyasına dikkatlice bakıldığında ise şu gelişmeleri gözlemleyebiliriz; dünya tarihinin finali olarak da nitelendirebileceğimiz ahir zaman başlamıştır, kıyamet alametleri birbiri ardınca görülmeye devam etmektedir, Deccaliyet'in yaygın olarak yaşandığı sistem Allah'ın izniyle büyük bir hızla çökmeye ve zararlı etkisini kaybetmeye başlamıştır.







Dişi Bal Arısı


"Rabbin bal arısına vahyetti: Dağlarda, ağaçlarda ve onların kurdukları çardaklarda kendine evler edin. - Sonra meyvelerin tümünden ye, böylece Rabbinin sana kolaylaştırdığı yollarda yürü-uçuver. Onların karınlarından türlü renklerde şerbetler çıkar, onda insanlar için bir şifa vardır. Şüphesiz düşünen bir topluluk için gerçekten bunda bir ayet vardır. " (Nahl Suresi, 68-69)

Her arının çok fazla görevinin olduğu arı kolonilerindeki tek istisna erkek arılardır. Erkek arılar ne kovanın savunmasına, ne temizliğine, ne besin toplamaya, ne de petek veya bal yapımına bir katkıda bulunurlar. Erkek arıların kovan içindeki tek fonksiyonları kraliçe arıyı döllemektir.

Çiftleşme organları dışında diğer arılarda bulunan özelliklerin hemen hemen hiçbirine sahip olmadıkları için erkek arıların kraliçe arıyı döllemekten başka bir iş yapmaları da mümkün değildir.

Koloninin tüm yükü üzerinde bulunan işçi arıların ise, kraliçe arılar gibi dişi olmalarına rağmen yumurtalıkları gelişmemiştir, yani kısırdırlar. Kovanın temizliği, arı larvalarının ve yavrularının bakımı, kraliçe arı ve erkek arıların beslenmesi, bal yapılması, peteklerin inşası ve onarım işleri, kovanın havalandırılması, kovanın güvenliği, nektar (bal özü), polen (çiçek tozu), su, reçine gibi malzemelerin toplanması ve bunların kovanda depolanması gibi görevleri vardır.

Arapçada iki çeşit fiil kullanımı vardır ve fiillerin bu kullanımlarından, öznenin erkek mi yoksa dişi mi olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim yukarıdaki ayetlerde arı için kullanılan fiiller (altı çizili kelimeler), fiilin dişi için olan şekliyle kullanılmıştır. Böylece Kuran'da bal yapımında çalışan arıların dişi olduğuna işaret edilmektedir.

Unutulmamalıdır ki arılarla ilgili bu gerçeğin bundan 1400 sene önce bilinmesi mümkün değildir. Ama Allah bu gerçeğe dikkat çekerek Kuran'ın bir mucizesini daha bize göstermiştir...




Migren Tedavisinde Yeni Bir Dönem:
Çekirgelerin Sinir Sistemi Bilime Yol Gösteriyor



Günümüzde insanların sık sık karşılaştıkları rahatsızlıklardan birisi, şiddetli baş ağrıları biçiminde ortaya çıkan migrendir. Çok çeşitli sebeplere bağlı olarak  meydana gelen migren ağrılarının bir nedeni de basınç, aşırı sıcaklık ya da nem gibi hava değişiklikleridir. İşte, insanlarda migren ağrılarına sebep olan bu hava değişikliklerine karşı, çekirgelerin sinir sisteminde özel bir Yaratılış mucizesi devreye girer ve canlıyı korur.

Bilim adamlarını hayrete düşüren çekirgelerdeki bu özel koruma sistemi, aynı zamanda iki önemli soru üzerinde yoğunlaşılmasına da neden olmuştur:



Çekirgelerdeki bu özel sinir sistemi nasıl çalışır?




Bu sistem, migren tedavisi için yol gösterici olabilir mi?


İnsanların sinir sistemi, merkezi ve çevresel (periferik) sistem olmak üzere iki kısımdan oluşur. Çevresel sinir sistemi, vücudun her tarafından gelen algı (tat, dokunma, görme, işitme, vücudun pozisyonu, ağrı, ısı, titreşim vb) bilgilerini merkeze taşıyan ve merkezden çıkan emirleri kas veya salgı bezi gibi ilgili yerlere götüren sinir bağlantılarından oluşur.
 
Çekirgelerin sinir sistemi de bilim adamlarını şaşırtacak ölçüde insanların sinir sistemine benzemektedir. Oysa evrim teorisine göre sözde evrim basamaklarının en üstünde yer alan insanın en gelişmiş sinir sistemine, bu basamağın çok altlarında yer alan çekirgenin ise basit bir sinir sistemine sahip olması gerekir. Çekirge ve insanın sinir sistemi arasındaki benzerlik, bu düşünce sistemini çökertmekte ve Evrim teorisini benimsemiş bilim adamlarını açmaza sürüklemektedir.

Yüce Allah her canlı grubunu kusursuz özelliklere sahip olarak yaratmıştır. Bu canlıların hiçbiri basit türler değildir. Hepsi kendilerine özgü mükemmel sistemlerle birlikte kusursuz bir yaratılış özelliği göstermektedir. Evrim teorisini benimsemiş bazı bilim adamları, bu gerçeği kavrayamadıkları için böcek ve insan arasındaki sinir sisteminin benzerliğini de  kavrayamamaktadırlar. İşte, bilim adamları bir yandan çekirgenin insana benzeyen sinir sistemi karşısında hayrete düşerken, diğer yandan da çekirgenin çevresel koşullar değiştiğinde basınca karşı gösterdiği direncin nasıl çalıştığını araştırmışlardır.

Çevresel Koşullar Tehlike Oluşturduğunda Çekirgenin Sinir Sistemi Nasıl Çalışır?

Çekirgelerin sinir sistemini inceleyen araştırmacılar, merkezi sinir sistemindeki sinir hücrelerinin solunum döngüsünü kontrol ettiğini keşfetmişlerdir. Buna göre havada meydana gelen bir değişiklik örneğin oksijen azlığı veya aşırı sıcağın etkisiyle, canlı önce hızlı hızlı nefes almaya başlıyor, daha sonra da komaya giriyordu. Ama sıcaklık düştüğü ya da oksijen seviyesi yükseldiği zaman tekrar normal haline dönüyordu. Bu şekilde hem enerji tasarrufu sağlıyor, hem de acı hissini azaltıyordu.

Çekirgenin dışarıdan gelen uyarıların olumsuz olması durumunda koma haline girmesi, gerçekte hücre dışı potasyum iyonlarının yükselmesiyle bağlantılıdır. Sinir sisteminin düzgün çalışması için hücrelerin içinde potasyumun yüksek, hücre dışında ise düşük olması gerekir. İşte, çekirgenin hayatını kurtaran, bu dengenin değişmesidir. Sistemin normalden farklı çalışması ve olması gerekenden değişik bir durumun ortaya çıkması ise gerçekte bir yanlışlık değildir. Tam aksine Yüce Allah’ın üstün aklının ve yaratış sanatının benzersiz oluşuna bir kanıttır. Çünkü çekirgenin sinir sisteminde ortaya çıkan bu farklı durum, canlının hayati sistemlerini koruması için yaratılmış bir önlem mekanizmasıdır. Yüce Allah, çekirge örneğinde olduğu gibi tüm kainatı kusursuz ve  benzersiz yaratmıştır. Bu gerçek, Kuran’da şöyle bildirilmiştir:

“O, biri diğeriyle 'tam bir uyum' (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiçbir 'çelişki ve uygunsuzluk' (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun? Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir.” (Mülk Suresi, 3-4)

Sonuç:

Çekirgeler en fazla 5-6 cm büyüklüğünde aklı ve şuuru olmayan bir canlı türüdür. Barometresi olmadığı için basınç değişikliğini, termometresi bulunmadığı için hava sıcaklığını ölçemezler. Ancak Yüce Allah’ın kendilerine bahşettiği özel bir nimet sayesinde, çevrelerindeki ısı ve basınç değişikliklerini hissederek sinir sistemlerini uyarır ve daha dayanıklı hale gelmek için kendilerini hazırlarlar.
Çekirgelerin sahip olduğu bu sistemi, insanların ameliyatlarda kullanarak hastanın acı hissini engellemeleri, ancak modern tıbbın gelişmesi ile mümkün olmuştur. Oysa insanların bulduğu bu yöntemi, çekirgeler Yüce Allah’ın ilhamı ile ilk yaratıldıkları andan itibaren kullanmışlardır. Günümüzde modern tıbbın, bu mükemmel sinir uyarı sistemini inceleyerek migren ağrısının tedavisinde kullanmayı planlaması ise, Yüce Allah’ın üstün aklının ve yaratış sanatının bir kez daha bilime ilham kaynağı olduğunu göstermektedir. Yüce Allah’ın Bedi (örneksiz olarak yaratan) ismi bu küçük canlılarda tecelli etmekte, insanlar ise bu örneklerden yola çıkarak günlük yaşamlarını kolaylaştırıcı buluşlar yapmaktadır. Rabbimiz Yüce Zatının bu örneksiz yaratışını bir Kuran ayetinde şöyle haber vermiştir:

“Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca 'OL' der, o da hemen oluverir."” (Bakara Suresi, 117) 


Kaynak:
http://www.sciencedaily.com/releases/2008/02/080207101321.htm




www.imanhakikatleri.com







Afganistan'ın İşgali


Talikan'a (Afganistan'a) yazık oldu. Şüphesiz Allah Teala'nın orada altın ve gümüş olmayan hazineleri vardır. (Kitab-ul Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il 
Ahir Zaman, s. 59)

Hadiste Afganistan'ın ahir zamanda işgal edileceğine işaret vardır. Gerçekten de Rusların Afganistan'ı işgali olan 1979 yılı Hicri 1400 yılına, diğer bir ifadeyle Hicri 14. yüzyılın başlangıcına denk gelmektedir.

Orada altın ve gümüş olmayan hazineleri vardır...

Rivayetin bu bölümünde de Afganistan'ın maddi zenginliklerine dikkat çekilmektedir. Bugün Afganistan'da çeşitli sebeplerle işletilmeye açılmamış büyük petrol yatakları, demir havzaları ve kömür madenleri tespit edilmiştir.

Rusya'nın Afganistan işgali ile ilgili, o dönemde Der Spiegel dergisinde çıkan bir yazıda, Rusya'nın işgali bitirse de bölgenin ekonomik kontrolünü elinden bırakmak istemediği açıklanmıştı. Afganistan'ın o dönemde sahip olduğu yıllık 150 milyar metreküpten fazla doğalgaz rezervinin bunda büyük payı vardı. Ayrıca Afganistan'ın zengin kömür, kurşun, çinko, gümüş, altın maden yatakları ve dünyanın en zengin lapis yatakları da Rusya'nın bu ısrarlı tutumunu açıklıyordu.




(üst sol resim) Yeni Şafak Gazetesi, 2 Aralık 2001
(üst sağ alt resim) BBC News, 13 Mayıs 2002


 
Sovyet ordusu 1979 yılında Afganistan'ı işgal etti. Yaklaşık 9 yıl süren bu işgal 1988'de son buldu. Resimde 1988 yılında Afganistan'dan geri çekilen Sovyet ordusu görülüyor. Üstteki resimde ise Sovyet ordusuna karşı mücadele etmiş olan Afgan mücahidleri görülüyor.
Afganistan'ın zengin doğalgaz rezervi çeşitli projelerle kullanılmaya çalışılmaktadır. BBC News'ta verilen haberde, Afganistan'ın 2 milyon dolarlık doğalgaz boru hattı inşasına başlama konusunda gündeme gelen anlaşmalar konu edilmiştir.



 




MUCİZE ELEMENT KARBON

İçinde yaşadığımız evrenin tüm fiziksel dengeleri, canlı yaşamı için özel olarak ayarlanmıştır. Evrenin genel yapısı, Dünyamızın bu evren içindeki yeri, yerkürenin fiziksel özellikleri, hava, ışık ve su tam olarak bizim ihtiyaç duyduğumuz özelliklere sahiptir. Molekül seviyesine indiğimizde ise bu özel düzen kendisini daha açık ve benzersiz şekilde gösterir.

Molekül seviyesinde, yani gözle görülmeyen atomların dünyasında, her şey kusursuzdur. Elimizi, gözlerimizi, saçımızı, ciğerlerimizi oluşturan ya da bize besin sağlayan tüm canlıları, bitkileri, hayvanları, ağaçları, kuşları oluşturan elementler, özel düzenlenmiş yapıtaşlarıdır.

Fizikçi Robert Clarck, Evren: Plan mı? Kaza mı? adlı eserinde, canlılığın yapıtaşlarının çok özel ve üstün birer yaratılışla var edildiğini şu sözlerle açıklar:

"Yaratıcı, yaşamın inşası için kullanılmak üzere özel parçalar yaratmıştır."
(Robert E. D. Clark, The Universe: Plan or Accident?, London, Paternoster Press, 1961, s. 98)


















KEMAN VATOZU


YAŞ:                95 milyon yıllık

DÖNEM:            Kretase

BULUNDUĞU YER:
    Hakel, Lübnan













95 milyon yıldır aynı kalan vatozlar çok önemli bir gerçeği tüm netliğiyle gözler önüne sermektedir: Canlıların yapısındaki değişmezlik, evrimi yalanlamaktadır. Evrim teorisi bilimsel bulgularla desteklenmeyen bir senaryodan ibarettir. Fosiller bu senaryonun gerçek dışı olduğunu deşifre etmiş, Yaratılış'ın reddedilmesinin mümkün olmadığını gözler önüne sermiştir.


YAŞAYAN ÖRNEĞİ









www.darwinistlersoruncevaplayalim.com

Bu sitede, Darwinizm'in aslında bilimsel olarak çoktan çöktüğü anlatılmaktadır. Zaten hiçbir zaman gerçekçi bir bilimsel dayanağı olmayan bu teori, bilim düzeyinin yetersizliği nedeniyle, bir süre için bazılarına "ikna edici" görünmüş, ama bu ikna ediciliğin de bir aldatmaca olduğu ortaya çıkmıştır. Darwin'in evrim teorisini savunmak için son 150 yıldır öne sürülen iddiaların her biri günümüzde çürümüş durumdadır. Evrimin tüm sözde kanıtları, bir bir yıkılmıştır. Çok yakında, bilim dünyasındaki yanılgı içindeki bazı insanlar da bu gerçeğin farkına varacak, böylesine yanlış bir teoriye nasıl kapıldıklarına şaşacaklardır.

İsveçli bilim adamı Soren Løvtrup'un ifadesiyle, "Darwinist efsane bir gün bilim tarihindeki en büyük aldanış olarak nitelenecektir." Bu nitelemenin oluşması için gerekli tüm bilimsel veriler ortaya çıkmış, geriye sadece bazı bilim çevrelerinin bu gerçeği kabullenmesi kalmıştır. Bu sitede Darwinistlerden gelen sorular cevaplanmakta ve Darwinizm'in 19. yüzyılın yetersiz bilimsel düzeyi içinde bazı insanlara ikna edici gibi görünen, ancak maskesi 21. yüzyılda tamamen düşürülmüş, köhne ve çürük bir teori olduğu anlatılmaktadır.












Masaüstü Görünümü