Harun Yahya

RAMAZAN 2008, 4. GÜN










Allah, yedi göğü ve yerden de onların benzerini yarattı. Emir, bunların arasında durmadan iner; sizin gerçekten Allah’ın her şeye güç yetirdiğini ve gerçekten Allah’ın ilmiyle her
şeyi kuşattığını bilmeniz, öğrenmeniz için.
(Talak Suresi, 12)







 









“Dünya tatlı ve hoştur. Allah sizi ona vâris kılacak ve nasıl hareket edeceğinize bakacaktır. Öyleyse dünyadan sakının.”
(Kütüb-i Sitte, Müslim, Zikr 99, (2742); Tirmizi, Fiten 26, (2192))









Gözardı Edilen Bir Hastalık: Değişken Ruh Hali


Bazı insanlar, hayatı kendi belirledikleri kurallar doğrultusunda yaşarlar. Bu kişiler, nefislerinin o anki istekleri doğrultusunda, kolaylıkla bu kurallarından tavizler verebilmektedirler. Çünkü hayatlarına yön veren, kişiliklerinde süreklilik göstermelerini sağlayan ve mutlak olarak doğru olduğuna inandıkları bir yol göstericileri yoktur. Bundan dolayı da kişilikleri çoğu zaman değişkenlik gösterebilmektedir. Örneğin beş dakika öncesine kadar oldukça sakinken kişinin kapıları çarpması, taşkınlık dolu hareketler yaparak çevresindeki insanlara çıkışması, bağırıp çağırarak azarlaması ya da biraz önce mutlu olduğunu ifade ederken birden ağlamaya başlaması ve her şeye alınması bu kişilerin en belirgin özellikleridir.

Tüm iman sahipleri tarafından şiddetle kaçınılması gereken bu davranış bozukluğunun temel kaynağı ise, kişinin davranışlarını, konuşmalarını, hareketlerini, düşüncelerini ve olaylara yaklaşımını Kuran ahlakına göre şekillendirmemesidir.

Dengeli Bir Kişiliğin Önündeki Engeller

I. Nefsin İsteklerinin Peşinden Gidilmesi

Yüce Allah Kuran'da nefislerin bencil tutkulara yatkın olarak yaratıldığını bildirmektedir. İnsan eğer nefsinin kendisini yönlendirmesine izin verecek olursa, tüm tavırları bu bencil tutkuları doğrultusunda şekillenecektir. Bu bencil tutkular ise; insanın sabit, tutarlı ve dengeli bir kişilik sergilemesini engelleyecektir. İnsan nefsinin telkinleri sonucunda bir anda öfkelenebilecek, duygusallaşabilecek, küsüp darılabilecek, kıskançlık hissine kapılabilecek ve bunlara bağlı olarak da ani kararlar alabilecektir. Dolayısıyla kişiliği, çevresindeki insanlar için her zaman bir sürpriz olacaktır. Bir anı bir diğer anına uymayacaktır. Her an ruh hali, düşünceleri, duyguları, kararları ve bakış açısı değişebilecektir. Böyle bir insan ise, tutarsız ve dengesiz davranışlarıyla her zaman için çevresindeki insanlar üzerinde tedirginlik ve güvensizlik hissi oluşturacaktır.

Bu kişilik yapısına, din ahlakından uzak yaşayan toplumlarda sık olarak rastlamak mümkündür. Bu karakteri taşıyan insanlar, Kuran ahlakının kazandırdığı bakış açısından uzak oldukları için, kendi koydukları nefsani kuralların tüm hayatlarını yönlendirmesine izin verirler. Bu da onları akılcılıktan uzaklaştırır ve bazı dengesiz tavırlar içerisine sürükler. Böyle bir durumda Müslüman'ın rehberi ise Kuran'dır. Allah Kuran'da nefsin kişiyi daima kötülüğe çağıracağı ve şeytanın da insanı tutarsızlığa, akılsızca ve hırslarının, tutkularının gerektirdiği şekilde hareket etmeye zorlayacağı konusunda insanları uyarmıştır. Tüm bunlara karşılık, kendisine Kuran'ı rehber edinen, vicdanının sesi doğrultusunda hareket eden insanların ise, ideal bir kişilik kazanacaklarını, hem dünyada hem ahirette üstün konuma geleceklerini müjdelemiştir.

İman eden kişi, Allah'ın gösterdiği yola uyması sebebiyle bu güçlü ve üstün kişiliği kazanmıştır. Rehberi Kuran olduğu için olaylar karşında göstereceği tavırlar, vereceği tepkiler hep İslam ahlakına göre olur. Bu da ona itidalli ve dengeli bir kişilik kazandırır. Nasıl hareket edeceği, olayları hangi bakış açısıyla, nasıl bir mantık örgüsüyle değerlendireceği çevresindekiler için hiçbir zaman sürpriz olmaz. Aklı, vicdanı, tavırları, konuşmaları hep Kuran ahlakının getirdiği istikrarı yansıtır. Bundan dolayı da güvenilir bir karaktere sahiptir.

II. Duygularla Hareket Edilmesi

Duygusallık, din ahlakının yaşanmadığı toplumlarda çok olumsuz bir tavır olarak algılanmaz. Hatta duygusallığın aslında her insanın karakterinde az çok olması gereken önemli bir özellik olduğuna inanılır. Bu düşünceye göre duygusallığın neden olduğu tavırlar, yaşanması gereken insani duygulardır. Bu nedenle duygusallıktan kaynaklanan “alınma, yakınma, darılma, ağlama, içine kapanma, durgunluk, kıskançlık, kızgınlık” gibi tavır bozukluklarının, “insanın içinden gelen duygular” olduğu öne sürülerek olabildiğince teşvik edilir. Oysa bu kanaat tümüyle yanlıştır.

Kuran ahlakına göre yaşamayan toplumlarda yaygın olarak yaşanan duygusallık, insanın zayıf bir kişilik göstermesine neden olur. Kişi olaylar karşısında, duygularının kendisini yönlendirmesiyle hareket ettiği için akılcılıktan büyük ölçüde uzaklaşır. Mantıklı ve doğru düşünemeyecek, isabetli çıkarımlar yapamayacak hale gelir. Bu da kişinin değişken bir ruh haline sahip olmasına, kendisine ve çevresine hem maddi hem de manevi olarak zarar vermesine neden olur.

Mümin ise tüm hayatına ve kişiliğine Kuran ahlakı hakim olduğu için, nefsin bu özelliği ve ona karşı nasıl bir mücadele verilmesi gerektiği konusunda en doğru bilgilere sahiptir. Duygusallığın, insanın aklını perdelediğini, doğru düşünebilmesini, gerçekleri olduğu gibi görebilmesini engellediğini, insanı zayıf, dirençsiz ve güçsüz hale getirdiğini bilir. Ayrıca cahiliye ahlakının getirdiği bu zayıf karakterle özdeşleşen duygusallaşmak, üzüntüye kapılmak, ağlamak, söylenmek, öfkelenmek, kıskançlığa kapılmak, içine kapanmak gibi tavırların, iman sahibi bir insanın karakteriyle bağdaşmayacak, ona yakışmayacak özellikler olduğunun da şuurundadır. Çünkü tüm bu tavırlar, Allah'ın beğenmediği ve sakınılması gereken davranışlardır.

Değişken Ruh Halinin Çözümü Güçlü Allah Sevgisidir


Allah'a gönülden bir bağlılık, içten bir teslimiyet, her olayın Allah'ın kontrolünde olduğunu bilerek ve herşeyi hayır gözüyle değerlendirmek, insanın duygularına kapılıp olumsuz tavırlarda bulunmasını engeller. İman eden bir insan, Allah'a olan güçlü sevgisi ve derin Allah korkusu nedeniyle duygusallığın neden olabileceği tüm tavır bozukluklarından titizlikle sakınır. Allah'ın Kuran'da bildirdiği şekilde, tüm tavırlarıyla, kişiliğiyle, yüksek ahlakıyla insanlara örnek olmayı hedefleyen bir insandır. (Furkan Suresi, 74) Bu da Allah'ın izniyle ona hiçbir olay karşısında yıkılmayan güçlü bir kişilik kazandırır.

Müminler tüm hayatlarını Kuran ahlakına uygun olarak düzenlerler. İman etmeyen toplumlarda yaygın olarak görülen tavır bozukluklarından sakınıp güçlü bir kişilik sergilemenin, tüm insanlar için güzel bir örnek olacağını bilir ve bu şuur ve sorumluluk bilinciyle hareket ederler. Allah'ın Kuran'da, "... Kim nefsinin cimri ve bencil tutkularından ' korunmuşsa, işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır." (Haşr Suresi, 9) ayetiyle bildirdiği gibi, nefislerini kötülüklerden arındırmak için çalışırlar. Bu çabalarına karşılık, Allah iman edenleri dünyada ve ahirette nimete, huzura kavuşturacağını ve mutluluğu en güzel şekilde onların yaşayacaklarını şöyle müjdelemektedir:

“Sizin yanınızda olan tükenir, Allah'ın Katında olan ise kalıcıdır. Sabredenlerin karşılığını yaptıklarının en güzeliyle Biz muhakkak vereceğiz. Erkek olsun, kadın olsun, bir mü'min olarak kim salih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz Biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz.” (Nahl Suresi, 96-97)

www.insankarakterleri.com







Helak Edilen Kavimler Sahip Oldukları Gücü
Yıkılmaz Sanmışlardır



Helak edilen geçmiş nesilleri inkara sürükleyen faktörlerden biri, medeniyetlerinin sonsuza dek yaşayacağını hiç yıkılmayacağını düşünmeleridir. Medeniyetlerinin sahip olduğu güç onların aldanışlarını artırmıştır. İnsanlar tarafından yapılmış görkemli yapılar, süslü ve göz alıcı eserler, evler, geçmiş tarihleri vs. hepsi onlara içinde yaşadıkları hayatın kalıcı ve sağlam olduğu izlenimini vermiştir.

Aslında bu aldanış, evrenin ilk ve en büyük aldanışının yeni bir örneğinden başka bir şey değildir: Hz. Adem ve eşinin cennetten kovulmalarına sebep olan günah, şeytanın "sana sonsuzluk ağacını ve yok olmayacak bir mülkü haber vereyim mi?" (Taha Suresi, 120) şeklindeki kışkırtmasının sonucunda işlenmiştir.

İnsanların medeniyetlerini kalıcı ve sağlam bir varlıklar topluluğu olarak görmekten kurtulması ve her şeyin Allah’ın iradesi ile ayakta duran ve O dilediğinde anında yok olacak birer hayal olduğunu anlamaları gerekmektedir. Evrendeki tüm hayat, Allah’ın "Hayy" (Hayat Veren) sıfatının birer tecellisinden başka bir şey değildir. Ve Allah, bu tecellileri son derece zayıf ve geçici bir tabiatta yaratmıştır.

Helak edilen geçmiş nesillerin durumu bu büyük aldanışı ortadan kaldırmak için düşünülmelidir. Nice güçlü kavimler, nice görkemli medeniyetler sırf Allah’ın emrine itaat etmedikleri için korkunç bir biçimde helak edilmiş, O’nun gazabı altında sönüp gitmişlerdir. Kuran’da şu şekilde bildirilir:

Kendilerinden önce nice nesilleri yıkıma uğrattığımızı görmüyorlar mı? Biz, sizi yerleşik kılmadığımız bir biçimde onları yeryüzünde (büyük bir güç ve servetle) yerleşik kıldık; gökten üzerlerine sağanak (bol yağmurlar) yağdırdık, nehirleri de altlarından akar yaptık. Ama günahları nedeniyle biz onları yıkıma uğrattık ve arkalarından başka nesiller (inşa edip) var ettik. (En’am Suresi, 6)

Allah’ın elçilerini yollamış olduğu tüm topluluklar, dini yalanlamaları ve resullere şiddetle karşı koymaları sonucunda, Allah tarafından yıkıma uğratılmışlardır. Kuran'da bu gerçek "sonunda onu yalanladılar, böylece onları o gölgelik gününün azabı yakaladı. Gerçekten o, büyük bir günün azabıydı" (Şuara Suresi, 189) ayetiyle bildirilir. Bir başka ayette ise şöyle denmektedir:

"Kendisi için bir uyarıcı olmaksızın, biz hiçbir ülkeyi yıkıma uğratımış değiliz, (onlara) hatırlatma (yapılmıştır), biz zulmedici değiliz. (Şuara Suresi, 208-209)

Helak olmuş kavimlerin anlatılması, hatta bunlardan kalan arkeolojik buluntuların gösterilmesi ve içinde yaşanılan kavmin de Allah dilerse her an helak edilebileceği gerçeğinin anlatılması, Allah’tan başkasına güvenenlerin dayanaklarını yok eder. Büyük bir güç gibi görünen medeniyet ve teknoloji, insanları Allah’ın aciz bir kulu olmaktan çıkarmaz. Allah’tan başka gücüne güvenilecek ve kendisinden korkulacak bir merci yoktur.








Kuran'dan Günümüze İşaret:
Kalp Masajı


Kuran'ın Allah'ın sözü olduğunu ispatlayan pek çok mucizevi özelliği vardır. Kuran'daki bilimsel bilgilerde, geçmişle ilgili verilen haberlerde, matematiksel şifrelemelerde o dönemde hiçbir insan tarafından bilinemeyecek gerçekler ayetlerde haber verilmiştir. Bunların yanı sıra, o dönemin bilgi düzeyiyle ve teknolojisiyle edinilmesi mümkün olmayan gelişmeler, Kuran'da bir kısım ayetlerde önceden işaret edilmiştir. Ancak 20. ve 21. yüzyıl teknolojisiyle eriştiğimiz bazı bilimsel gerçeklerin 1400 yıl önce Kuran'da bildirilmiş olması, Kuran'ın insan sözü olamayacağının apaçık bir ispatıdır.Kuran'da geleceğe yönelik işaret olabilecek ayetlerden biri Bakara Suresi'nin 73. ayetidir:

"Hani siz bir kişiyi öldürmüştünüz ve bu konuda birbirinize düşmüştünüz. Oysa Allah, gizlediklerinizi açığa çıkaracaktı. Bunun için de: "Ona (cesede, kestiğiniz ineğin) bir parçasıyla vurun" demiştik. Böylece, Allah ölüleri diriltir ve size ayetlerini gösterir; ki akıllanasınız." (Bakara Suresi, 72-73)

Yukarıdaki ayette "bir parçasıyla" olarak çevrilen Arapça "biba’diha" ifadesinin anlamları arasında "birisi, birileri" kelimeleri de bulunmaktadır.
Bu anlamları göz önüne alındığında, göğüse üstten vurulduğunda, kalbin yeniden çalışması mümkün olabileceğinden, ayette kalp masajı yapılmasına işaret ediliyor olabilir. (En doğrusunu Allah bilir.)

Bilindiği gibi kalp masajı yapılan kişi ölü bir beden alametlerine sahiptir. Şuuru kaybolmuş, solunum ve kalp atımı durmuştur. Günümüz bilgileriyle, kalbi duran bir kişiye kalp masajı uygulanarak, kişinin kalbinin atması ve hayati fonksiyonlarının devamı sağlanmaktadır. Kalp masajında göğüs kafesine belli aralıklarla baskı uygulanmakta ve kalbin kan pompalaması için ritmik kasılması yeniden başlatılmaktadır.

Bu bakımdan ayette ölü bir bedene vurularak, yeniden canlanmasının sağlanması, ayetin kalp masajı yöntemine işaret olabileceğini düşündürmektedir. Kuran, herşeyi yoktan var eden, ilmiyle tüm varlıkları kuşatan ve zamandan münezzeh olan Yüce Allah'ın sözüdür. Bu nedenle Kuran'ın içinde yer alan her ayet, Yüce Rabbimiz'in hikmetle vahyettiği bilgileri içerir. Allah bir ayetinde, Kuran'la ilgili olarak,"... Eğer o, Allah'tan başkasının Katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok çelişkiler bulacaklardı. (Nisa Suresi, 82) buyurmaktadır.. .




Bitkiler Nasıl Çiçek Açar?


Bahar mevsiminin gelişi ile birlikte tüm bitkiler aynı anda çiçek açar. Çeşitli renk ve kokudaki bu çiçekler, estetik açıdan sergiledikleri görüntünün yanı sıra bitkilerin çoğalması için de hayati önem taşımaktadır. Bitkilerin nasıl olup da bahar mevsiminin geldiğini ve çiçek açmaları gerektiğini bildikleri ise bugün bilim adamlarının önemli araştırma konularından biri olmaya devam etmektedir.

Akıl ve şuur sahibi olmadıkları halde bitkiler zamana bağlı olarak hareket eder. Belirli faaliyetleri için belirli zamanları seçerler. Bunu da güneş ışığındaki değişimlere bağlı olarak yaparlar. İçlerine yerleştirilmiş biyolojik saat güneş ışığı ile kurulur ve bitki ritmik hareketler yapmaya başlar. Bu ritmik hareketler, bitkinin yaşaması ve neslinin devamı için, hep en uygun zamanlamayla gerçekleşir. Hareketlerin başarıyla tamamlanabilmesi içinse birçok karmaşık işlemin kusursuz bir şekilde meydana gelmesi gerekir.

Bitkilerin çiçeklenmesi yılın belli bir zamanında çoğunlukla da ilkbaharda olur. Çünkü bu dönem bitki için en uygun zamandır. Bitkilerin bu zaman ayarlamalarını yapan biyolojik saatleri, güneş ışığının yapraklara düşme süresini bile hesaplar. Her bitkinin biyolojik saati bu süreyi bitkinin kendi yapısal özelliğine göre hesaplar. Bu şekilde bir zaman ayarlaması yapan bitkiler ne zaman ekilirlerse ekilsinler, her zaman yılın aynı zamanlarında çiçek açarlar. Ancak bitki bu zamanlamayı nasıl yapar? İşte bu sorunun cevabını bilim adamları uzun süredir araştırmaktadır.

Çiçek Açma Zamanını Bildiren Sistem

Çiçeklenme zamanını bildiren sistemin nasıl işlediğini anlamak için Arabidopsis bitkisi üzerinde uzun süreli araştırmalar yapan bilim adamları, bu bitkinin gün uzunluklarındaki değişimleri adeta “fark ettiğini” ortaya koymuşlardır. Bitki bu şekilde gün süresindeki değişimlerden mevsimsel değişiklikleri “anlayabilmektedir”. Bu değişimler uzun mesafeli bir sinyali tetikleyerek yapraktan, çiçeklenmenin meydana geldiği en uçtaki filize kadar bitkinin damar sisteminde bir sinyalin dolaşmasını sağlar. Bu sinyalin mahiyeti bilim adamlarınca hala çözülememiştir.

Imperial College London ve bitkilerin büyümelerini araştıran Max Planck Enstitüsü tarafından yapılan araştırmalar, bu sinyali verenin bitkinin yaprağındaki Flowering Locus T (FT) geninin ürettiği Flowering Locus T (FT) adında bir protein olduğunu bulmuşlardır. Bu protein, bitkinin damar sistemi içinde çiçek açmasına neden olan diğer genleri harekete geçirerek en uç filize doğru yol alır.

FT proteini bir bitkinin yaprağında üretildiği yerden filizlere doğru ilerlerken CONSTANS adı verilen diğer bir gen tarafından tetiklenir, aksi taktirde FT proteini üretilmez. Bu nedenle CONSTANS yapraklarda kilit gen olarak tanımlanır ve gün uzunluğundaki değişimlere göre bitkinin çiçeklenme zamanını tespit etmesine yardımcı olur.

Sonuç:

Yapraktan filizlere doğru uzun bir mesafeye sinyal gönderen bir proteinin çiçeğe ne zaman açması gerektiğini haber vermesi, yaprakların gün ışığının uzunluğundaki değişiklikleri sezmesi ve filizlerle iletişim kurarak çiçeklenmeyi meydana getirmesi elbette bitki hücresinde yer alan şuuru olmayan hücrelerin gerçekleştirebileceği işlemler değildir. Kuşkusuz bitkilerin hücrelerine gerekli olan bu bilgileri yerleştiren, her şeyi eksiksiz yaratan, her türlü yaratmadan haberdar olan Yüce Allah'tır. Rabbimiz bu gerçeği bir ayette şöyle haber verir:

“Görmedin mi, Allah, gökten  su indirdi, böylece yeryüzü yemyeşil donatıldı. Şüphesiz Allah, lütfedicidir, her şeyden haberdardır.” (Hac Suresi, 63)

Kaynak: http://www.sciencedaily.com/releases/2007/04/070419140912.htm



www.bilgilerdunyasi.net






Tozlu Dumanlı Bir Fitne


Tozlu dumanlı, karanlık bir fitne görülecek, bunu diğerleri takip edecek...(Kitab-ül Burhan fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 26)





Bu hadiste, Hz. Mehdi'nin çıkışından önce, tozlu ve dumanlı, karanlık bir fitnenin görüleceğinden söz edilmektedir. Fitne, "insanın akıl ve kalbini doğrudan doğruya hak ve hakikatten saptıracak şey, savaş, azdırma, karışıklık, ihtilaf, kavga" gibi anlamlara gelen bir kelimedir. Hadiste bu fitnenin ardında toz ve duman bırakacağı belirtilir. Ayrıca bu fitnenin "karanlık" olarak nitelendirilmesi, nereden geldiği belli olmayan, umulmadık bir olay olduğuna işaret kabul edilebilir.

Bu açılardan bakıldığında söz konusu hadisin, 11 Eylül 2001 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri'nin New York ve Washington şehirlerinde meydana gelen, dünya tarihinin en büyük terör olayı olarak nitelendirilen saldırıya işaret etmesi muhtemeldir. Televizyon ekranlarında ve gazetelerde de şahit olunduğu gibi, bu iki büyük terör olayının ardından büyük bir toz bulutu ve duman çevreyi sarıp kuşatmıştır.

New York'ta Dünya Ticaret Merkezi'ne ve Washington'da Pentagon binasına çarpan uçakların yakıtlarının sebep olduğu patlamalar sonucunda büyük bir duman oluşmuş ve bu duman tüm şehirden ve hatta civar kentlerden görülebilecek kadar yükselmiş ve yayılmıştır. Patlamalar sonucunda çöken binalar ise, daha büyük bir toz bulutunun oluşmasına neden olmuş, hatta çevredeki insanların üzerleri tamamen bu tozla kaplanmıştır.

Bu olay, hem dünya tarihinin en büyük terör saldırılarından biri olması, hem diğer alametlerle yakın dönemlerde vuku bulması ve ayrıca hadiste yapılan tarife benzer özellikler taşıması sebebiyle son derece önemlidir. Dolayısıyla binlerce masum insanın ölümüne ve yaralanmasına neden olan, insanlık tarihinin bu en elim terör olaylarından biri, hadiste haber verilen ve Hz. Mehdi'nin çıkışının bir alameti olarak bildirilen "tozlu dumanlı, karanlık fitne" olabilir.


 




Tıbb-i Nebevi: Peygamber Efendimiz (sav)in
Verdiği Sağlık Tavsiyeleri


Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav), her konuda olduğu gibi tıp konusunda da oldukça bilgili ve tüm alemlere örnek bir kişiydi.

Hadislerle günümüze dek ulaşan tavsiyeleri, kutlu Peygamberimizin günümüz tıbbının pek çok tespitine vakıf olduğunu ortaya koymaktadır.

Elbette ki bu, Allah’ın Peygamber Efendimiz (sav)’e bahşettiği akıl ve ilham sayesindedir.

Peygamberimiz (sav)’in sağlık konusundaki tavsiyelerinin çoğu, bugün uzmanlar tarafından önerilen uygulamalardır.

















KURT KAFATASI


YAŞ:                120 milyon yıllık

DÖNEM:            Kretase

BULUNDUĞU YER:
    Qing Hai,Çin













Memelilerin kökeni konusunda evrimcilerin öne sürdüğü iddialar, akıl ve mantık dışı pek çok hikaye içermektedir. Hiçbir bilimsel bulguyla desteklenmeyen bu hikayeler, propaganda malzemesi olarak kullanılır. Elbette dileyen dilediği gibi senaryolar üretebilir veya kurgularda bulunabilir, ancak bu senaryoları bilimmiş gibi halka lanse etmek son derece yanlış bir tutumdur. Biyolog Paul Pierre Grassé'nin belirttiği gibi, "hayal kurmayı yasaklayan bir kanun yoktur, ama bilim bu işin içine dahil edilmemelidir." (Pierre-Paul Grassé, Evolution of Living Organisms, New York: Academic Press, 1977, s. 103)


YAŞAYAN ÖRNEĞİ











www.ateizmecevap.org

Asırlardır insanlara sözde "akıl ve bilimin yolu" gibi gösterilmek istenen ateizmin büyük bir akılsızlık ve cehalet olduğu bugün açıkça ortaya çıkmıştır. Ateizme destek olan Darwinizm ise şeytani bir aldatmaca olarak tarihteki yerini çoktan almıştır. Bilimi kendisine araç edinmek isteyen materyalist felsefe, bizzat bilimin kendisi tarafından çürütülmekte, bu sayede, Darwinizm ve ateizmden kurtulan dünya, Allah'a ve din ahlakına yönelmektedir.

Dün¬yada son yıllarda gelişen olaylara dikkatlice bakan her insan, böyle bir yönelişin başladığını hemen fark edecektir. Allah'tan habersiz yaşayan pek çok cahil insanın imanla şerefleneceği "ateizm sonrası" dönem, Allah'ın izniyle hızla yaklaşmaktadır.

Ateizme bir cevap olarak hazırlanan bu sitede Allah’ın varlığının apaçık delilleri ortaya konmaktadır.












Masaüstü Görünümü