Harun Yahya

RAMAZAN 2008, 27. GÜN











Onlar ki, yeryüzünde kendilerini yerleştirir, iktidar sahibi kılarsak, dosdoğru namazı kılarlar, zekatı verirler, ma’rufu emrederler, münkerden sakındırırlar. Bütün işlerin sonu Allah’a aittir.
(Hac Suresi, 41)
















  “Mümin kişinin durumu ne kadar şaşırtıcıdır. Zira her işi onun için bir hayırdır. Bu durum, sadece mümine hastır, başkasına değil: Ona memnun olacağı bir şey gelse şükreder, bu ise hayırdır; bir zarar gelse sabreder, bu da hayırdır.”
(Kütüb-i Sitte, Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, Prof. Dr. İbrahim Canan, 2. cilt, Akçağ Yayınları, Ankara, 1992, s. 208)









İYİLER İTTİFAK ETMEZLERSE YERYÜZÜNDE BOZGUNCULUK VE ZULÜM OLUR


Günümüzde şiddet, terör, zulüm, sahtekarlık, dolandırıcılık, yalancılık, ahlaksızlık, utanmazlık, kavga, çekişme, yoksulluk, açlık geçmişte olduğundan çok daha fazladır. Buradan da anlıyoruz ki, kötülerin kötülükleri geçmiştekilerden çok daha şiddetlidir. Vicdan ve akıl sahibi her insan gafletten sıyrılmalı ve günümüzde tüm dünyada gelişen olaylara ibretle bakmalıdır. Kötüler ve kötülükler hem sayıca fazla, hem de maddi imkan olarak güçlü görünmekte ve yeryüzünde birçok insanın acı ve huzursuzluk içinde yaşamasına neden olmaktadır. Dinsizlik veya dinin Allah'ın insanlara vahyettiği şeklinden tamamen uzaklaştırılmış olması, Kuran ahlakının yaşanmaması yeryüzünde bozgunculuğun ve her türlü kötülüğün yayılmasına neden olmuştur. Allah dinsiz insanların yeryüzüne getirdikleri zararı bir ayette şöyle bildirmiştir:

Öylesi vardır ki, dünya hayatına ilişkin sözleri senin hoşuna gider ve kalbindekine rağmen Allah'ı şahid getirir; oysa o azılı bir düşmandır. O, iş başına geçti mi (ya da sırtını çevirip gitti mi) yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli helak etmeye çaba harcar. Allah ise, bozgunculuğu sevmez. (Bakara Suresi, 204-205)

Tüm iyi hasletlerini kaybetmiş, acıma duygusunu tamamen yitirmiş, milli ve manevi değerlerini hiçe sayan, hatta alay konusu edinen insanların zulümlerine ve kötülüklerine son verilmesi için en önemli konu iyi yürekli, vicdan sahibi kişilerin ittifak ederek, yeryüzünde kötülüğün yerine iyiliğin ve güzelliğin yaygınlaşmasına çalışmalarıdır. Allah bir ayette eğer müminler birbirlerine yardım etmezlerse yeryüzünde fesat çıkacağını şöyle haber verir:

İnkar edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur. (Enfal Suresi, 73)

Zaman her insanın kendi başının çaresine bakmasının değil, diğer insanlar için de ciddi bir çaba göstermesinin vaktidir. Birçok insan peygamber kıssalarını, sahabelerimizin hayatlarını detaylarıyla okur, onları takdir eder, üstün ahlaklarına övgüler yağdırır, cesaretlerini, atak ve itidalli, kınayanın kınamasından korkmayan, asla yılmayan, her türlü zorluğa göğüs geren tavırlarını anlatır. İşte onlar Allah'ın sevdiği, cennetinde ağırlayacağını müjdelediği, mübarek ve fedakar insanlardır. Onlar hayatları boyunca iyilik ve dürüstlük konusunda gözü kara davranmışlardır. Ancak bugün iyi insanlara düşen, sadece onların hayatlarını anlatmak değil, onları örnek almak ve her an onlar gibi davranmaktır. Her iyi insan, Kuran'da örnek gösterilen peygamberlerin, onlarla birlikte olan salih insanların ahlakına ulaşmak için birbiriyle yarış halinde olmalıdır. Aksi takdirde vicdan sahibi herkes bu dünya hayatında tanık olduğu kötülüklerden, bozgunculuklardan, kavga ve savaşlardan sorumlu olacaktır.





İşte kötülerin bu kadar şiddetlendiği, zayıf bırakılmış kadınların, çocukların bir yardım eden beklediği bu yüzyılda Müslümanların tesanüdü ayakta tutmaları ve her türlü zorlukta, sıkıntıda, her şart ve durumda birbirlerinin yardımına koşmaları gerekmektedir. Allah Al-i İmran Suresi'nde iman edenlerin kardeşliğini ve birbirlerine karşı göstermeleri gereken tavrı şu şekilde tarif eder:

Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O'nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetlerini böyle açıklar. (Al-i İmran Suresi, 103)

Kötülerin tepkisini çekmemek ve onların kötülüklerinden sakınmak için bazı kimseler, haksızlıklara karşı kayıtsız kalabilmektedirler. Halk içinde kullanılan "suya sabuna dokunmamak", "bana dokunmayan yılan bin yaşasın" gibi tabirler bu kişilerin tavrını çok açık bir şekilde tarif etmektedir. Oysa vicdan sahibi insanların tavrı kesinlikle bu şekilde olamaz.

İyilik konusunda çekimser kalanlar bilmelidirler ki, onların olaylara karşı suskun ve ilgisiz tavırları kötülerin azgınlıklarını daha da artıracaktır. Örneğin bir yerde zavallı ve masum insanlar hiçbir sebep olmadan katledilirlerse ve iyilerden olduklarını iddia edenler olup bitenler karşısında hiç ses çıkarmaz, sessizce bu zulmü seyrederlerse onlar kötülere ve zalimlere aslında destek çıkmış olurlar.

Şu çok önemli bir gerçektir ki, hiç kimse yardım etmese bile Allah'ın yolunda olan samimi ve salih insanlara Allah mutlaka yardım eder ve onlara yaptıkları işlerde başarı verir. Bu, Allah'ın müminlere vaat ettiği bir müjdesidir. Allah, Peygamberimiz (sav) ve diğer elçilerine yardım edeceğini ayetlerde şöyle müjdelemektedir:

Siz O'na (peygambere) yardım etmezseniz, Allah O'na yardım etmiştir. Hani kafirler ikiden biri olarak O'nu (Mekke'den) çıkarmışlardı; ikisi mağarada olduklarında arkadaşına şöyle diyordu: "Hüzne kapılma, elbette Allah bizimle beraberdir." Böylece Allah O'na 'huzur ve güvenlik duygusunu' indirmişti, O'nu sizin görmediğiniz ordularla desteklemiş, inkar edenlerin de kelimesini (inkar çağrılarını) alçaltmıştı. Oysa Allah'ın kelimesi, yüce olandır. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (Tevbe Suresi, 40)

Bir zulüm karşısında iyilerden taraf olduğunu söyleyen her insanın elinden gelen her türlü desteği gücünün sonuna kadar vermesi gerekir. Bunun için yapması gereken ilk şey de, hangi tarafta olduğunu açık bir şekilde ortaya koymasıdır. Çünkü sessiz ve seyirci kalan, karşı koymak için elindeki imkanları kullanmayan bir insanın samimiyetinden, dürüstlüğünden şüphe edilir. Baştan beri üzerinde durduğumuz gibi kötülerin ittifakına destek olmak için mutlaka onların yanında olmak gerekmez. Onların yaptıklarına kayıtsız kalmak da bir nevi onlara destek olmak anlamına gelmektedir. Allah Hud Suresi'nde insanları, "Zulmedenlere eğilim göstermeyin, yoksa size ateş dokunur..." (Hud Suresi, 113) şeklinde uyarmaktadır. Kayıtsız kalarak destek olmak da zulme eğilim göstermenin başka bir şeklidir. Erdemli olan davranış, bir insanın kötüleri gördüğü anda, kendisine zarar vermiyor olsa bile, o kişinin kötülüğünü engellemek için akılcı bir çaba yürütmesidir. Aksi takdirde kötülerle isteyerek veya istemeyerek de olsa işbirliği yapmış olur; ki, bu da kendi aleyhinedir. Allah hesap günü iyilerin ve kötülerin tarafında olanların durumunu şöyle haber vermektedir:

Kim bir iyilikle gelirse, artık kendisine daha hayırlısı vardır ve onlar, o günün korkusuna karşı güvenlik içindedirler. Kim bir kötülükle gelirse, artık onlar da ateşe yüzükoyun atılır (ve onlara:) "Yaptıklarınızdan başkasıyla mı cezalandırılıyorsunuz?" (denir). (Neml Suresi, 89-90)


www.islambirligi.org









Geçmiş Kavimlerin Başına Gelenleri Düşünmek Gafleti Bozar

Geçmiş kavimlerin kalıntıları Allah'tan birer uyarıdır. Bunlar üzerine düşünmek insanın Allah’ın  sonsuz kudretini görmesine ve gafletten uzaklaşmasına bir yol açar.

İnsan Allah’ın helak ettiği kavimleri düşündüğü zaman gerçekte ne kadar aciz olduğunu anlar ve vicdanının sesine uymaya başlar. Vicdanı ön plana çıkan insan ise, hatalarını görür ve onlardan sakınmanın yollarını arar.

Kavimlerin yok olmalarına neden olan doğal afetler karşısında insanın hiç bir gücü yoktur. Bu olaylar insana Allah'ın sonsuz ilim ve kudret sahibi olduğunu, herşeyi kuşattığını, her an herşeyden haberdar olduğunu hatırlatır. İnsan Allah'tan korkması gerektiğini, çünkü O'nun herşeye güç yetirdiğini, her an Allah'ın azabıyla karşılaşabileceğini anlar. Oysa o insan daha önce Allah'ın emir ve yasaklarını göz ardı etmiş ya da sürekli ertelemiştir. Korku içinde olduğu anda kişinin şuuru açılır ve gerçekleri görmeye başlar. Kavimleri yeryüzünden tamamen ortadan kaldıran olayları düşünmek, gaflet içindeki insanın gerçekleri görmesini sağlayarak, ahiretini kurtaracak çok büyük hatırlatıcı vazife görevi görür. Fakat, kavimlerin uyarılmalarının ardından başlarına gelen belalardan gereken dersi almayan ve samimi iman etmeyen kişileri gaflet örtüsü bürür. Böylece insan geçici olan dünyaya sarılarak, Allah'ın varlığını, emir ve yasaklarını göz ardı eder ya da unutur. Gafletten kurtulmak için insanın Kuran’da bildirilen bu olayları düşünmesi gerekir.





Kuran'da Ad kavminin helak edilişi anlatılarak insanlar şöyle uyarılmaktadırlar:

Ad (halkın)a gelince; onlar da, uğultu yüklü, azgın bir kasırga ile helak edildiler. (Allah) Onu, yedi gece ve sekiz gün, aralık vermeksizin üzerlerine musallat etti. Öyle ki, o kavmin, orada sanki içi kof hurma kütükleriymiş gibi çarpılıp yere yıkıldığını görürsün. (Hakka Suresi, 6-7)

Kuran'da verilen helak ve azap örnekleriyle, insanların başkalarının başlarına gelen belalardan ibret alarak Allah'ın sonsuz ilim ve kudreti üzerinde düşünmeleri istenmektedir. Düşünmemek ve gaflet içerisinde yaşamak bir insanı helake sürükleyen ana sebeplerden biridir. Gaflet içindeki insan, herşeyin yolunda olduğunu ve toz pembe bir hayat yaşadığını zannedebilir. Herşeyin bilincinde olduğunu ve herşeyi doğru yaptığını düşünmesi, bunun en belirgin göstergesidir. Ancak bu gaflet hali, ahiret günü Allah'ın huzurunda sona erecektir:

"Andolsun, sen bundan gaflet içindeydin; işte Biz de senin üzerindeki örtüyü açıp-kaldırdık. Artık bugün görüş-gücün keskindir." (Kaf Suresi, 22)

İnkar edenlerin büyük bir korku, çaresizlik ve pişmanlık yaşayacağı kıyamet günüyle karşılaşmadan önce, Allah’ın insanlara ibret olması için Kuran’da bildirdiği olayları düşünmek gerekmektedir.









KALPLERİN ALLAH'IN ZİKRİ İLE MUTMAİN OLMASI

 
Amerikan Sağlık Araştırmaları Ulusal Merkezi'nden David B. Larson ve ekibi tarafından derlenen araştırma sonuçlarına göre, Amerikalılar arasında dindar ve inançsız kişiler arasında yapılan karşılaştırmalar çok şaşırtıcı sonuçlar vermiştir. Örneğin dindarların, dini yönü zayıf olan veya hiç olmayan kişilere göre, kalp hastalıklarına %60 daha az yakalandıkları; intihar oranının %100 daha düşük olduğu; tansiyon bozukluğuna çok daha düşük oranlarda yakalandıkları; sigara içenler arasında bu oranın 7'ye 1 olduğu gibi sonuçlar ortaya çıkmıştır. (1)

Tıp dünyasındaki önemli bilimsel kaynaklardan, Tıpta Uluslararası Psikiyatri dergisinin yayınladığı bir araştırmada ise, kendilerini inançsız olarak tanımlayan kimselerin hem hastalıklarla daha fazla uğraştıkları, hem de kısa bir ömür sürdükleri bildirilmektedir. Araştırmanın sonuçlarına göre inançsız kişilerin, mide-bağırsak hastalıklarına yakalanma ihtimalleri inançlı insanlara göre iki kat daha fazla, solunum hastalıklarından ölme oranlarının ise %66 daha fazla olduğu ortaya çıkmıştır.

Seküler psikologlar genellikle buna benzer sonuçları "psikolojik etki" olarak açıklarlar. Bunun anlamı, inancın insanların moralini yükselttiği ve moralin de sağlığa katkı sağladığıdır. Bu açıklamanın haklı bir yönü olabilir, ancak konu incelendiğinde daha da dikkat çekici bir sonuç ortaya çıkmaktadır. Allah'a olan inanç, başka herhangi bir moral etkiden çok daha güçlüdür. Harvard Tıp Fakültesi'nden Dr. Herbert Benson'ın dini inanç ve bedensel sağlık arasındaki ilişkiyi inceleyen kapsamlı araştırmaları, bu konuda dikkat çekici sonuçlar vermiştir. Benson, inançsız bir kişi olmasına rağmen, Allah'a olan inancın ve ibadetlerin insan sağlığı üzerinde başka hiçbir şeyde görülmeyecek derecede olumlu bir etki meydana getirdiği sonucuna varmıştır. Benson, "diğer hiçbir inancın, Allah'a olan inanç gibi zihne huzur vermediği sonucuna" vardığını açıklamaktadır. (2)

Peki neden iman ile insan ruhu ve bedeni arasında böyle özel bir ilişki vardır?… Seküler bir araştırmacı olan Benson'ın vardığı sonuç, kendi ifadesiyle, insan bedeninin ve zihninin "Allah'a iman etmeye göre ayarlı" olduğudur.(3)

Tıp dünyasının yavaş yavaş fark etmeye başladığı bu gerçek, Kuran'da "... Haberiniz olsun; kalpler yalnızca Allah'ın zikriyle mutmain olur" (Rad Suresi, 28) ayetiyle haber verilen bir sırdır. Allah'a inanan, O'na dua eden, O'na güvenen insanların diğerlerinden hem ruhsal hem de fiziksel olarak daha sağlıklı olmalarının nedeni, yaratılışlarına uygun davranmalarıdır. İnsanın yaratılışına aykırı olan felsefe ve sistemler, insanlara hep acı, hüzün, sıkıntı ve bunalım getirmektedir.

Modern tıp, yukarıda kısaca belirttiğimiz bulgular ışığında bu gerçeğin farkına varma yolundadır. Patrick Glynn'in ifadesiyle, "çağdaş tıp, tedavinin salt maddesel yöntemler dışında da boyutları olduğu gerçeğini kabul etme yolunda ilerlemektedir." (4)


1. Patrick Glynn, God: The Evidence, The Reconciliation of Faith and Reason in a Postsecular World, Prima Publishing, California, 1997, ss. 80-81. 

2. Herbert Benson, Mark Stark, Timeless Healing, Simon & Schuster, New York, 1996, s. 203. 

3. Herbert Benson, Mark Stark, Timeless Healing, Simon & Schuster, New York, 1996, s. 193. 

4. Patrick Glynn, God: The Evidence, The Reconciliation of Faith and Reason in a Postsecular World, Prima Publishing, California, 1997, s. 94. 











25gr.lık Denetim Uzmanı:
Tiroid Bezi


Günümüz fabrikalarında ve modern sanayi tesislerinde gündemde tutulan en önemli nokta "verim"dir. Fabrikanın her bölümünün ideal bir hızda çalışması gerekir. Ancak birimlerin hızlı çalışmaları tek başına yeterli değildir. Her birimin bir diğeri ile uyum içinde olması gerekir. Bir birimin diğerlerinden çok daha hızlı çalışması tek başına değerlendirildiğinde bir avantaj gibi gözükse de, genel planlama düşünüldüğü zaman bu durum faydadan çok zarar getirebilir. Bu yüzden fabrikalar ve tesislerde planlama ve verim sağlamak için endüstri mühendisleri, işletmeciler ve bu konuda eğitim görmüş uzman personeller çalışır. İnsan vücudunu da bir fabrikaya benzetirsek bu fabrikanın verimden sorumlu yöneticisi ise tiroid bezidir.

Tiroid Bezinde 24 Saat İçinde Hangi Hormonlar Salgılanır?

Tiroksin Hormonu:

Ortalama ağırlığı 20-40 gr olan tiroid bezi sağlıklı bir yaşam sürebilmeniz için vücut metabolizmanızı düzenler. Bunu, ürettiği tiroksin adlı özel bir hormon sayesinde yapar.


Tiroksin hormonu, vücuttaki bütün hücrelere etki eden bir hormondur ve hücrelerin kullanacağı oksijen miktarını belirler. Örneğin bir hücrede mitokondrinin bulunduğu ortama tiroksin hormonu verildiğinde, oksijen tüketimi ve enerji üretimi artar. Kandaki tiroksin yetersizliğinde ise metabolizmanın yavaşlamasının yanı sıra doku sıvısında su ve sodyum miktarı artar. Kanda kolesterol miktarı yükselir.


İnsan vücudunu oluşturan dokular sürekli yenilenir. Günde yaklaşık 200 gram kas ve doku hücresi yenilenir.1 Bunu sağlamak içinse, vücudumuzda her dakika 200 milyon hücre doğar ve ölmüş hücrelerle yer değiştirir.2 İşte vücudumuzdaki bu restorasyon ve yenilenme faaliyetinin hızını belirleyen de tiroksin hormonudur.




Tiroid bezinde tiroksin hormonunun üretilmesi ve salgılanması, içiçe geçmiş bir sistem sayesinde çalışır. Tiroksin hormonuna ihtiyaç duyulduğu anda hormonal sistemin beyni hipotalamus, hormonal sistemin orkestra şefi olan hipofiz bezine bir emir (TRH- Tirotropin Salgılatıcı Hormon) gönderir. Emri alan hipofiz bezi, tiroid bezinin harekete geçmesi gerektiğini anlar. O da hemen tiroid bezine bir emir ( TSH- Tiroid Bezini Harekete Geçirici Hormon) gönderir. Emir-komuta zincirinin son halkası olan tiroid bezi de kendisine ulaşan bu emir doğrultusunda hemen tiroksin hormonu üretir ve kan yoluyla bunu bütün vücuda dağıtır.


Tiroksin hormonunun belirli bir miktarda salgılanması sayesinde vücut hücrelerinin çalışma hızları hep dengede tutulur. Eğer vücut hücreleri olması gerekenden daha hızlı çalışırsa ne olur? Bu durum, tiroksin hormonunun fazla salgılandığı "toksik guatr" hastalığında görülür. Metabolitik aktivite artar, vücut ısısı ve kan basıncı yükselir, kilo kaybı gerçekleşir ve terleme artar.


Tiroksin hormonu büyüme hormonu ile işbirliği yapar. Büyüme hormonu, gelişme dönemindeki bir çocuğun hücrelerine bölünerek çoğalma ve büyüme emri veren moleküllerdir. Bu hormon, hücrelerin bölünme sayısını ve miktarını belirler. Ancak planlanması gereken çok önemli bir ayrıntı daha vardır; hücrelerin bölünme hızı. Tiroksin hormonu büyüme çağında hücrelerin bölünme hızlarına da etki ederek sağlıklı bir şekilde gelişmenin tamamlanmasını sağlar.


Vücut hücrelerinin faaliyetleri sonucunda belirli bir ısı açığa çıkar. 100 trilyon hücrenin faaliyeti sonucunda da vücut belirli bir ısıya ulaşmış olur. Bu durumda hücreleri, bedeninizi ısıtan mikro kaloriferlere benzetebiliriz. İşte bu mikro kaloriferlerin her birinin ne kadar ısı vermesi gerektiğini düzenleyen mucize molekül yine tiroksin hormonudur.

Kalsitonin Hormonu:


Tiroid bezinden salgılanan başka bir hormon da kalsitonindir. Kalsitonin hormonu, paratiroid bezinden salgılanan parathormon (PTH) ile birlikte vücudun kalsiyum-fosfat miktarının düzenlenmesinde önemli bir rol oynar. Kalsiyum miktarının düzeni ise insan açısından son derece hayatidir. Bu madde, kemik oluşumu, kas ve sinir sisteminin çalışması, kanın pıhtılaşması, hücre zarından aktif taşımanın yapılması gibi son derece hayati işlerde kullanılır. Bu nedenle kanda belirli bir düzeyde kalsiyumun mutlaka bulunması gerekir. İşte bu yüzden kemikler, kalsiyum depolayan bir banka görevi görür. İki farklı hormon da bu bankaya kalsiyumun yatırılmasını ya da geri çekilmesini sağlar.


Tiroid bezinin üzerinde bulunan paratiroid bezinin ürettiği parathormon kandaki kemiklerde depo edilen kalsiyumun kana geri verilmesinde rol oynar. Bu hormonun salgılanması, hipofiz bezi ve sinir sisteminin doğrudan etkisi olmadan, kandaki kalsiyum miktarına göre otomatik olarak düzenlenir. Bu hormon kanda kalsiyum miktarı düştüğünde bunu hemen tespit eder ve doğrudan kemik hücrelerine etki ederek, kemikten kana kalsiyum geçişini hızlandırır. Kandaki kalsiyum miktarı belli bir seviyeyi geçtiğinde ise tiroid bezinden kalsitonin hormonu salgılanır. Kalsitonin kandaki fazla kalsiyumun kemiklerin yapısına geçerek orada depolanmasını sağlar.



1 Body Atlas, Ambrose Video Publishing, Inc. New York, Discovery Communications, 1994
2 Glissor S. Linda, Jensen Karen, Lanoutte Edward, Human Machine, s. 222


Rabbimiz Kusursuz Yaratandır

Bu örneklerde görüldüğü gibi, insanın yaşamını sağlıklı ve rahat bir şekilde sürdürmesi, hormon sisteminin tam olarak çalışmasıyla mümkündür. Nitekim yalnızca tiroid bezinin çalışmasındaki küçük bir aksaklık dahi pek çok hastalığa neden olabilmektedir.

Bu aşamada düşünülmesi gereken nokta şudur: Tiroid bezi dediğimiz, bir hücreler topluluğudur; bu topluluğun içinde bir şuur sahibi aramak mümkün değildir. İşte bu noktada karşılaştığımız tek sonuç, yaratılış gerçeğidir. Vücut içindeki tüm bezlerin, hormonal sistemi oluşturan tüm elemanların, bunların ürettikleri hormonların, o hormonların içinde yer alan moleküllerin ve onları oluşturan atomların tümü Allah'ın benzersiz yaratışının birer ürünüdür. Yüce Allah yaratışındaki kusursuzluğu bir ayette şöyle bildirir:

"O Allah ki, yaratandır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, 'şekil ve suret' verendir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O'nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir." (Haşr Suresi, 24)




www.belgeseller.net








Fırat ile Dicle Arasındaki Büyük Savaş


"Fırat ile Dicle arasında Zevra (Bağdat) denen bir şehir olacak. Orada büyük bir savaş olacak.
Kadınlar esir edilecek, erkekler ise, koyun kesilir gibi boğazlanacak."
(Kenzul Ummal, Kitab-ul kıyame kısm-ul efal, c.5, sf. 38, El Muttaki)

Hadiste geçen "Fırat ve Dicle arasında yaşanacak bu büyük savaşla" da yakın geçmişte yaşanan İran-Irak Savaşı'na dikkat çekiliyor olması muhtemeldir. Önceki sayfalarda da gördüğümüz gibi, iki Müslüman ülke arasında yaşanan bu büyük savaşta, hadiste dikkat çekilen topraklarda büyük çatışmalar yaşanmış, köyler, kasabalar, şehirler ağır bombardıman altında yerle bir olmuştur. Kadın, çocuk, yaşlı ayrımı yapılmadan pek çok insan savaşta hayatını kaybetmiştir. İlerleyen tarihlerde ortaya çıkan toplu mezarlar, savaş sırasında hayatını kaybeden insan sayısının tahmin edilenden fazla olduğunu göstermektedir.




 
İran ve Irak gibi iki büyük Müslüman ülke arasında yapılan savaş yıllarca sürdü. Pek çok insanın ölümünün yanısıra, ciddi maddi kayba neden oldu. Resimlerde İran-Irak savaşından çeşitli manzaralar görülmektedir.



 




Dünya Yeni Bir Osmanlı'ya Muhtaç


Bu filmde İslam dünyasının içinde bulunduğu durum ve Türkiye'nin sahip olduğu stratejik miras özetlenmektedir. Bu miras, 21. yüzyılda, Türkiye'yi lider ülkeler sıralamasının en başına yerleştirecek olan son derece köklü ve şanlı bir mirastır.

Tarihsel ve günümüzdeki gerçekler, dünyaya nizam verecek yeni bir Osmanlı'nın ortaya çıkışının bir ütopya değil, istenilir ve azmedilirse ulaşılması mümkün bir ülkü olduğunu göstermektedir.

Çeşitli zalimlikler uygulayan insanların bulunduğu günümüzde, Osmanlı geleneğinde yer alan barış ve hoşgörü dolu İslam anlayışı da, tüm dünya için şiddetle aranan bir umut ışığı haline gelmiştir.

Eğer Türkiye sahip olduğu büyük medeniyet mirasını daha iyi değerlendirir, yüzünü hep ileri dönük tutup, geçmişini her yönüyle sahiplenirse, önünde çok aydınlık bir gelecek bulacaktır.


















PORSUK KAFATASI


YAŞ:                62 milyon yıllık

DÖNEM:            Paleosen

BULUNDUĞU YER:
    Lan Zhou, Çin













Örümceklerin hep örümcek, arıların hep arı, vatozların hep vatoz olması gibi porsuklar da hep porsuk olarak var olmuşlardır. Fosil kayıtları, porsukların herhangi bir canlıdan türemediklerini, var oldukları müddetçe herhangi bir değişime uğramadıklarını açık ve net bir biçimde ortaya koymuştur. Evrimin geçersizliğini gösteren sayısız fosil bulgusu karşısında, Darwinistlere düşen yenilgiyi kabul etmektir. Resimdeki 62 milyon yıllık porsuk fosili de, Darwinistlerin yenilgisini bir kez daha vurgulamakta, tüm canlıları Rabbimiz'in yarattığı gerçeğini göstermektedir.


YAŞAYAN ÖRNEĞİ











www.hayvanlardakamuflaj.com

İnsan bir dala bakıp üzerinde hiçbir şey yok zannederken aniden bir kelebek uçup gidebilir. Bir saniye önce, üzerindeki kurumuş ve kopmuş bölgelere kadar tam bir yaprak görünümünde olan bu kelebek, kamuflaj mucizesinin kusursuz bir örneğidir. Canlıların üzerlerinde bulundukları cisimlere benzemesi düşmanlarının onları fark etmelerini önler. Elbette kamuflaj yapan canlılar, korunmak amacıyla vücutlarını yaprağa, bir dala ya da bir çiçeğe kendi kendilerine benzetmiş değildirler. Hatta onlar bu benzerlikler sayesinde korunduklarının bile farkında değildirler.

Ama buna rağmen istisnasız bütün örneklerde kamuflaj çok ustaca yapılmaktadır. Çiçeğin rengiyle aynı olan bir böcek, yaprak dalı gibi hareketsiz duran bir yılan, ıslak zeminin rengini alan bir kurbağa kısacası kamuflaj yapan tüm canlılar, kamuflajın özel olarak yaratılmış bir savunma taktiği olduğunu kanıtlayan birer delildir. Hiçbir canlı böyle bir işlemi kendi kendine ya da tesadüfen gerçekleştiremez. Elbette ki canlılara kamuflaj yeteneğini veren, renk değişimini gerçekleştirecekleri kimya laboratuvarlarını vücutlarına yerleştiren üstün akıl ve bilgi sahibi olan Allah'tır.











Masaüstü Görünümü