Harun Yahya

İslam dünyasındaki suni ayrımlar nasıl son bulur?


 

Sayın Adnan Oktar hemen her röportajında, her konuşmasında ve çalışmasında Müslümanların birlik olmalarının önemine ısrarla dikkat çekmektedir. Şeytanın oyunlarını bir bir deşifre ederek Allah'ın dilemesiyle etkisiz hale getirmekte, dünyada İslam ahlakının yerleşik hale gelmesi ve tüm insanlığın rahat etmesi için fikri alanda önemli bir mücadele yürütmektedir. Nitekim evrim teorisinin    geçersizliğinin kesin delillerle ortaya koyulmasının ardından dünya çapında din ahlakına bir yöneliş olduğu basında da her gün çıkan haberlerle aşikardır.

İnkar edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu       yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur. (Enfal Suresi, 73)

 

 









 

İslam dünyasında uzun yıllardır birlik ve beraberlik ruhunun gereği gibi yaşanmıyor olması, hem birtakım sorunlara zemin hazırlamakta hem de mevcut sorunlara kalıcı çözümler oluşturulmasını zorlaştırmaktadır.

 

Bu durumun son bulması ve Müslümanların ve diğer tüm toplumların huzura, güvene ve barışa kavuşabilmeleri için,

 

İslam dünyasında suni olarak oluşturulan ayırımların ortadan kaldırılması şarttır. Müslümanlar, Allah'ın Kuran-ı Kerim'de buyurduğu gibi, kardeş olduklarının şuuruyla hareket etmeli, bir ailenin fertleri gibi sevgi, saygı ve samimiyetle birlik olmalıdırlar. İslam dünyasının özlemi içinde olduğu aydınlık ve huzurlu günlerin yaşanması ancak tüm Müslümanların bu şekilde tek yürek olması ile mümkündür.

  

İslam medeniyetinin tüm dünyayı aydınlattığı, bilimde, sanatta, mimaride, ticarette dünyaya örnek olduğu dönemler, Müslümanların birlik ve beraberlik içinde hareket ettikleri dönemler olmuştur. Gerek Peygamber Efendimiz (sav)'in döneminde ve gerekse bunu takip eden zamanlarda, Kuran ahlakıyla ahlaklanan Müslümanların, gittikleri her yere hoşgörü, akıl, bilim, sanat, estetik, temizlik ve refah götürmelerinin ve İslam dünyasının, dünyanın en modern ve en çağdaş uygarlığı olmasının temelinde, birlik ruhunun sağladığı huzur, güven ve barış ortamı vardır. Günümüzde de İslam dünyası gücünü, nurunu, bereketini tekrar elde etme ve kendi içinde oluşan suni ayrımları ortadan kaldırma ihtiyacındadır.  


 










 
Ayrımcılık ve Kutuplaşma Kuran Ahlakına Uygun Değildir

 

Her Müslüman, dünyada ve ahirette birbirinin kardeşidir. Müslümanların birlik olmaları, aynı safta yer almaları, birbirlerine her şartta destekçi olup yardım etmeleri, birbirlerine Allah rızası için içli bir sevgi, şefkat duymaları ve birbirlerine karşı her zaman affedici olmaları Allah'ın beğendiği ve istediği bir ahlaktır. Allah'ın varlığına ve birliğine iman eden, ahirete inanan, peygamberlere karşı çoşkun bir sevgi ve saygı duyan, Kuran'ın hak olduğunu tasdik eden ve titizlikle uygulayan herkes Müslümandır. Müslümanlar arasında ayrımcılığın Kuran'da kesinlikle yeri yoktur. Bu, şeytanın Müslümanların gücünü kırmak amacıyla oynadığı sinsi bir oyundur. Çekişme, kavga, karşılıklı mücadele ve haset, insanın beynini ve özellikle de vicdanını çok yorar. Kişinin ruhunu kirletir, fiziksel ve manevi anlamda gücünü zayıflatır. Şeytan da bu gerçeği bildiği için müminlerin arasına girmeye ve bu şekilde onları güçten düşürmeye çalışır. Akıllarını ve dikkatlerini boş konulara yoğunlaştırarak Allah'ın dinine yardım etmelerini, İslam ahlakını yaymalarını engellemeye çaba harcar. Yüce Allah Kuran'da inananları şu şekilde uyarmaktadır:

 

“Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin ve çekişip birbirinize düşmeyin, çözülüp yılgınlaşırsınız, gücünüz gider. Sabredin. Şüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir.” (Enfal Suresi, 46)

 

Şeytan insanların iman etmelerini, samimi olmalarını, güzel ahlak göstermelerini,   Allah'a gönülden boyun eğerek yaşamalarını istemez. Birlik oldukları takdirde Müslümanların nasıl güzel ve etkili bir güce sahip olacaklarını, bu vesileyle Kuran ahlakının her yerde yaşanmaya başlanacağını, dünyada cennet gibi bir ortam oluşacağını bildiği için sürekli aleyhte bir faaliyet içindedir. Ancak samimi iman edip her şartta Allah'a yönelip tevekkül edildiği takdirde şeytanın müminler üzerinde olumsuz hiçbir etkisinin olmayacağını Allah Kuran'da bizlere haber vermiştir:

 

“Gerçek şu ki, iman edenler ve Rablerine tevekkül edenler üzerinde onun (şeytanın) hiçbir zorlayıcı-gücü yoktur.” (Nahl Suresi, 99)

 

Müslümanlara Düşen Sorumluluklar

 

Şeytanın tuzağına düşmemek için Müslümanların özellikle birbirlerine karşı çok anlayışlı, sevgi dolu ve bağışlayıcı olmaları; kötü zandan mutlaka kaçınmaları gerekir.

 

Müslümanlar kardeşlik ve dostluk ruhuna uygun hareket etmeli, yaşanan büyük acıların önüne geçilebilmesi ve bunların tam anlamıyla son bulması için dayanışma içinde olmalı, birlik haline gelmelidirler.

 

Gücünü ve enerjisini yalnızca İslam'ın, Müslümanların ve insanlığın hayrına kullanan, çoğulculuktan yana olan, uzlaşmacı ve barışsever bir kültür Müslümanlar arasında egemen olursa, İslam dünyası, 21. yüzyılın en büyük medeniyetlerinden birini inşa edebilir. Aksi halde, dağılmış, ayrılmış, birbirlerinden kopuk olan Müslümanların kendi değerlerini savunmaya dahi güç yetirmeleri çok zor olacaktır.

 

* İnsan hakları, inanç, yaşam ve fikir özgürlükleri konusunda olumsuz bir yaklaşımla karşı karşıya kalmaları durumunda, Müslümanların değerlerini beraberce fikren savunmaları Kuran ahlakının bir gereğidir. Birlik ve beraberlik içinde yürütülecek fikri mücadelenin çok etkili olacağı, istenen neticeye kısa sürede ulaşılabileceği açıktır.

 

* Müslümanlar, farklılıkları bir ayrılık veya bir uzak durma sebebi olarak değil, bir renklilik, kültürel çeşitlilik, güzellik olarak değerlendirmelidirler. Sevgi, merhamet, anlayış ve şefkatle karşılarındakilere yaklaşmalı, kardeşlerine muhabbet duymalı, onları her zaman öven ve saygılı bir üslup kullanmalıdırlar.

 

* İslam ahlakının gereği olan sevgi, merhamet, fedakarlık, anlayış, affedicilik gibi güzel özelliklerini, çevremizdeki insanlara olduğu gibi, farklı camialarda olan Müslüman kardeşlerimize de gereğince göstermelidirler.

 

* Kardeşlik, sevgi, barış, hoşgörü, muhabbet, dostluk, affedicilik gibi konuları sürekli teşvik etmek, hatta bu konularda örnek teşkil etmek son derece önemlidir. Bu şekilde Müslümanların şevkini ve heyecanını artıracak bir hizmet içerisinde olmak, şeytanın oluşturmaya çalıştığı kargaşa ve mücadele ortamını Allah'ın izniyle tamamen yok edecektir. Nitekim bu yönde atılan her adımın İslam aleminde hemen olumlu sonuçlar doğurduğunu Allah bizlere göstermektedir.

 

Zira Sayın Adnan Oktar hemen her röportajında, her konuşmasında ve çalışmasında Müslümanların birlik olmalarının önemine dikkat çekmektedir. Şeytanın oyunlarını bir bir deşifre ederek Allah'ın dilemesiyle bu oyunları etkisiz hale getirmekte, dünyada İslam ahlakının yerleşik hale gelmesi ve tüm insanlığın rahat etmesi için fikri alanda önemli bir mücadele vermektedir. Nitekim evrim teorisinin geçersizliğinin kesin delillerle ortaya koyulmasının ardından dünya çapında din ahlakına bir yöneliş olduğu basında da her gün çıkan haberlerle aşikardır.

 











 

 
SAYIN ADNAN OKTAR’IN BİRLİK MESAJLARI HAYATA GEÇİYOR

 

Sayın Adnan Oktar'ın özellikle son dönemlerde Türk-İslam Birliği'nin üzerinde ısrarla durmasıyla, başta Ortadoğu olmak üzere tüm İslam coğrafyasında çok hayırlı bir hareket, tarihi bir atılım başladı. İran, Suriye, Irak, Filistin, Azerbaycan ve diğer tüm İslam ülkelerinden "Hemen birlik olalım, bizler kardeşiz, birlik Müslümanlar için hayatidir" sesleri, şimdiye dek hiç olmadığı kadar yüksek çıkmaya başladı. Üstelik bunlar sadece yazarların veya araştırmacıların yorumlarıyla da sınırlı değil. Türk-İslam ülkelerinin üst düzey devlet yöneticileri ve kanaat önderleri de İslam Birliği'nin önemine her zamankinden çok değinmeye, hatta bu yolda çok önemli adımlar atmaya başladılar. Ortak ekonomik girişimler oluşturuldu, ortak yatırımların sayısı arttı, birlik meclisleri tesis edildi. Siyasetçilerin ve düşünürlerin ortak kanaati, Türk-İslam Birliği'nin kurulmasının artık an meselesi olduğu yönünde.

 

İran Cumhurbaşkanı Sayın Mahmud Ahmedinejad'ın son İstanbul ziyareti de bu yönüyle çok dikkat çekici oldu. Sayın Ahmedinejad'ın ziyareti boyunca sevginin ve kardeşliğin üzerinde durması, Türkiye'ye duydukları muhabbeti vurgulaması, Müslümanların birlik olması gerektiğine dikkat çekmesi ve Müslümanların arasında ayrılık olmadığını vurgulayan tavırlarda bulunması son derece önemli gelişmelerdir.

 

Ayrıca Mahmud Ahmedinejad'ın namazda Sünni imama uyması, Şiiliğin bu konuda yanlış bir bakış açısı içerisinde olmadığını da göstermektedir. Mahmud Ahmedinejad'ın bu uygulaması, Sünnilerle Şiilerin aralarında İslam kardeşliğinin, İslam bağının olduğunu; bir Şii'nin arkasında bir Sünni'nin, bir Sünni'nin arkasında bir Şii'nin namaz kılabileceğini açıkça ortaya koymaktadır. Dolayısıyla Mahmud Ahmedinejad'ın, Sayın Adnan Oktar'ın öncülüğünü yaptığı gibi, Türkiye'nin önderliğinde bir İslam Birliği'ne ve İslam kardeşliğine son derece sıcak baktığı anlaşılmaktadır.

 






SAYIN BAŞBAKAN TAYYİP ERDOĞAN’IN AÇIKLAMASI

"...En azından bundan sonra tarafların aklı selim ve basiretle diplomatik bir çözüm üretmeleri için Türkiye olarak sorumluluğumuzu yerine getirmeye çalışıyoruz. Diyoruz ki, ULUSLARARASI İLİŞKİLERDE KİMSE KAZANCINI BAŞKASININ KAYBINDA ARAMAMALIDIR. Esasen hiçbir sıcak çatışmanın mutlak kazananı da yoktur. Derin bir tarihe sahip ihtilafları kışkırtacak şekilde Kafkaslarda barış ve istikrarın bozulması, küresel barış ve istikrar açısından da çok ağır sonuçlar doğuracaktır. Tüm tarafları, az ya da çok herkesin kaybedeceği, herkesin bedel ödeyeceği çatışmacı bir güç yarışından kaçınmaya, bunun yerine, HERKESİN KAZANÇLI ÇIKACAĞI, İŞBİRLİĞİNE dayalı bir rekabete davet ediyoruz."




 

 


SAYIN MAHMUD AHMEDİJENAD İSTANBUL ZİYARETİ SIRASINDAKİ AÇIKLAMALARI

 

İran, Türkiye, Suriye ve Irak'ın iktisattan kültüre, siyasetten güvenliğe kadar her alanda işbirliğine gitmeleri tabiidir. Zira bu ülkeler aynı kültür havzasına aittir.

 

Türkiye'nin ilerlemesini kendi ilerlememiz gibi görüyoruz. BİZ KARDEŞİZ. AYNI DİNE MENSUBUZ. Halkı ve hükümetiyle Türkiye'yi çok seviyoruz. Çok seviyoruz.

 

Türkiye ve İran İMKANLARINI BİRLEŞTİREREK birbirini tamamlayabilir. İki ülke arasındaki İŞBİRLİĞİ BÜYÜK BİR GÜÇ OLUŞTURABİLİR. BU GÜÇ BÖLGE VE DÜNYA BARIŞININ TESİSİNDE KULLANILABİLİR. İzzet yolunda beraber yürümeye azmedersek bunu gerçekleştirebiliriz. Ne mutlu bize ki bu irade bugün iki ülkede de mevcuttur.

 

Biz Türkiye'yi içten seviyoruz. Türkiye ile daima beraber olacağız.

 

Sayın Ahmedinejad'ın verdiği bu mesajların İslam Birliği yönünde önemli açıklamalar olduğu Türk basınında da yer aldı. Bunlardan biri Hakan Albayrak'ın 16 Ağustos 2008 tarihli, "Ahmedinejad'ın Ziyareti: Tarihte Yeni Bir Sayfa" başlıklı yazısı idi:

 

"Türkiye'yi ziyaret eden İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad'ın dün İstanbul'da düzenlediği basın toplantısında verdiği bu beyanatlar, yepyeni bir İran-Türkiye Vizyonu'na işaret etmektedir. Bu vizyon, bir MUHABBET VİZYONUDUR. BU VİZYON BİR STRATEJİK ORTAKLIK VİZYONUDUR. Bu vizyon bir yoldaşlık vizyonudur. BU VİZYON BİR İTTİFAK VE HATTA BİR İTTİHAD (BİRLİK) VİZYONUDUR... Bundan sonra yol, birlik ve beraberlik yoludur. İkili ilişkilerde yaşanan ufak tefek sıkıntılar bu gerçeği asla gölgeleyemez. İran Cumhurbaşkanı, bir Osmanlı camiinde Sünni kardeşleriyle omuz omuza Cuma namazı kılarak tarihte yeni bir sayfa açıldığını müjdelemiştir. Onu sevinç gösterileri ve tekbir sesleriyle karşılayıp uğurlayan cemaat de tarihte yeni sayfanın açıldığını coşkuyla teyit etmiştir. Mübarek olsun." (Hakan Albayrak, Yeni Şafak, 16.8.2008)

 

İran'ın en yüksek tirajlı gazetesi Hemşehri'de çıkan bir makalede ise Türk-İslam Birliği'nin önemi ve her geçen gün bu birliğe biraz daha yaklaşıldığı şu şekilde anlatılmaktadır:

 

"Ortadoğu, tarihinin en zorlu günlerini yaşıyor, fakat İran-Türkiye-Suriye ittifakı ile bütün krizlerin üstesinden gelebiliriz. Amerika, bu üç ülkenin beraber hareket ettiği hiçbir yerde başarılı olamaz. Irak'ta olamadı işte, Suriye üzerindeki planları da, İran ve Türkiye'nin Suriye'ye sahip çıkması sayesinde suya düştü... Ahmedinejad'ın Türkiye ziayreti, BÖLGENİN KURTULUŞU İÇİN ELZEM (çok gerekli) OLAN İTTİHADA DOĞRU ATILMIŞ TARİHİ BİR ADIM olacaktır."

 

SAYIN ADNAN OKTAR’IN İSLAM DÜNYASINDA AYRIMLARIN KALKMASIYLA İLGİLİ AÇIKLAMALARI

 

Sünni Şii ayrımı masonların bir oyunu, öyle bir şey yok. Şiiler son derece halis, muhlis, tertemiz sağlam Müslümanlardır. Sünniler de öyle son derece sağlam, tertemiz Müslümanlardır. Hiç birbirlerinden de farkı yoktur. Hepsi ehl-i Kıble'dir, hepsi aynı Allah'a inanır. Aynı Peygamberi severler. Hepsine coşkun ve derin bir muhabbetim var. Ayrılık bir zorlama. Bu konuda benim nerede olduğum konusunda da ben zaten Hz. Ali'nin neslinden geliyorum seyyidim. Hz. Ali benim dedem tabi ki de çok canım gibi seviyorum. Ve çok mübarek ve muhteşem bir insan. O insanların yaptığı her şeye hikmet ve hayır gözüyle bakmak lazım. Hazreti Ayşe'nin tavırlarına da, Hazreti Ali'nin tavırlarına da hepsine saygıyla bakmak lazım. Onları onlara bırakmak lazım. Allah'a bırakmak lazım. Ahirette inşaAllah hepsi cennetteler Allah'ın izniyle. Bizim kardeşlik gözüyle bunları devam ettirmemiz gerekiyor. O tip şeylerde derin tetkike derin araştırmaya gerek yok hep son hal esastır. Allah'ın hikmetle, hayırla yarattığı şeylerde biz her şeyi anlayamayabiliriz. Her şeyi anlamaya çalışmamız gerekmez. Biz sadece Kuran'a ve sünnete tabii olmakla mükellefiz. (Nisan 2008 Al-Baghdadi TV)

 

SAYIN ADNAN OKTAR’IN DOSTLUK VE KARDEŞLİĞİ TEŞVİK EDEN AÇIKLAMALARI

 

Sayın Adnan Oktar hem kitaplarında ve yazılarında hem de kendisiyle yapılan röportajlardaki açıklamalarında, toplumlar arası ilişkilerin dostluğa, sevgiye ve kardeşliğe dayalı olması gerektiğini söylemektedir. Türkiye'ye komşu bölgelerde yaşanan acı ve sıkıntıların nasıl son bulacağına yönelik kendisine yöneltilen tüm sorularda, sevgi ve merhametle yaklaşıldığında her sorunun çözüme kavuşacağını dile getirmektedir. Türk-İslam Birliği'nin tesis edilmesiyle kavgaların, çatışmaların, anarşi ve terörün tamamen ortadan kalkacağını, sadece Müslüman toplumların değil, tüm Avrupa'nın, ABD'nin, Rusya'nın, Çin'in, İsrail'in huzur bulacağını sık sık söyleyen Sayın Adnan Oktar, her dinden her milletten insanın huzur ve güvenlik içinde yaşayacağı bir sistem anlatmaktadır. Türk-İslam Birliği'nin kurulduğu bu sistemde, toplumların birbirini ezmeyi ve sömürmeyi esas alan Darwinist-materyalist uygulamalar tamamen ortadan kalkacak, müreffeh, aydınlık, demokrat, uygar, herkesin mutlu ve huzurlu olduğu bir ortam olacaktır. Diğerini ezerek, acımasızca yok ederek güçlü olunabileceğini savunan batıl sistemin yerine, birbirine destek olarak güçlenen, birbirini kollayarak zenginleşen, anlayışla ve hoşgörüyle gelişen bir düzen hakim olacaktır. Sayın Adnan Oktar'ın önemle üzerinde durduğu husus ise böyle bir birlikten ve anlayıştan, herkesin fayda göreceği, herkesin rahat edeceği, huzur bulacağıdır. Bir toplumun, diğerinin ezilmesinden veya zor duruma düşmesinden dolayı mutluluk duymasının mümkün olmayacağı, mutluluğun kardeşçe ve dostça yaşanarak sağlanacağıdır. 

 

Sayın Adnan Oktar'ın kitaplarında, yazılarında ve konuşmalarında anlattığı bu model hem Türkiye'de hem de dünyada çok büyük etki uyandırmakta, önemli gelişmelere vesile olmaktadır. Bu etkinin en son yansımalarından biri de Sayın Başbakan Tayyip Erdoğan'ın konuşmasıdır. Sayın Başbakan, 30 Ağustos 2008 tarihli "Ulusa Sesleniş" konuşmasında, tam Sayın Adnan Oktar'ın tarif edip açıkladığı ve teşvik ettiği anlayışa uygun yorumlarda bulunmuştur. Türkiye'nin yeni dış politikasının bölgeye barış ve istikrar getirmeye yönelik olduğunu, bunun için de akılcı ve dengeli bir diplomatik yol izlendiğini ifade etmiş, bu politikanın temelinde ise "herkesin kazançlı çıkacağı bir işbirliği"nin olduğunu söylemiştir.

 

ARALARINDAKİ KARDEŞLİK BAĞI MÜSLÜMANLARIN DECCAL İLE FİTNESİNDEN KORUNMALARINA VESİLE OLUR

 

 Ahir zaman çok büyük olayların ve tarihi gelişmelerin yaşanacağı bir dönemdir. Bu değişimlere vesile olacak şahıslar da çok kutlu ve mübarek insanlardır. Ahir zamanın bu mübarek şahısları olan Hz. İsa ve Hz. Mehdi, ahir zamanda dinsizliğe karşı fikri mücadele yürütecek, -Allah'ın izniyle- Kuran ahlakının tüm yeryüzüne hakim olmasına vesile olacaklardır. Hz. İsa ve Hz. Mehdi'nin bu büyük fikri mücadelelerinde karşılarındaki en büyük negatif gücün ne olacağı da hadislerde haber verilmiştir. Bu negatif güç "Deccal"dir. Ancak ahir zamanda Deccal'in insanları din ahlakından uzaklaştırmak için gösterdiği çaba, Allah'ın izniyle samimi olarak iman edenler üzerinde etkili olmayacaktır.

 

Bu büyük fikri mücadele içinde Müslümanların birlik ruhu içinde olmalarının da büyük bir önemi vardır. Peygamberimiz (sav) bir hadisinde, "... Fitnenin girmediği hiçbir ev ve dokunmadığı hiçbir Müslüman kalmaz. Bu durum soyumdan bir adam (Hz. Mehdi) çıkıncaya kadar devam eder..." 1 sözleriyle ahir zamanın müminler için zorlu günler olduğuna dikkat çekmiştir. Bir başka hadiste ise bu çetin koşullardan müminlerin ne şekilde sakınabileceği şöyle haber verilmiştir:

 

O günlerde araları bozuk olan müminler, Deccal'in hedefi olmaktan kurtulamazlar.2  

 

Deccal'in fitnesinden korunmak isteyen müminlerin, birlik ve beraberlik içinde olmaları, tüm Müslümanların kardeş olduğu bilinciyle hareket etmeleri gerektiği Peygamber Efendimiz (sav)'in sözünden de açıkça anlaşılmaktadır. Bu ahlak gösterildiğinde, Deccal'in karşısında sayıca az olsalar dahi ihlasla gönülden çaba gösteren salih müminler, Rabbimiz'den Kuran ahlakını tüm dünyaya hakim kılmasını umut edebilirler. Allah, Kuran'da “... Muhakkak Allah'a kavuşacaklarını umanlar (şöyle) dediler: "Nice küçük topluluk, daha çok olan bir topluluğa Allah'ın izniyle galib gelmiştir, Allah sabredenlerle beraberdir." (Bakara Suresi, 249) ayetiyle bu önemli gerçeği haber vermiştir. Hiç şüphesiz bu, samimi olarak iman edenler için hem çok büyük bir müjde hem de çok önemli bir şevk ve heyecan kaynağıdır.

 

1. Nuaym b. Hammad, vr, 75b; Şaban Döğen, Hz. Mehdi ve Deccal, Gençlik Yayınları, 2. Baskı 

2. Hakim, Müstedrek, 4:529-530; Şaban Döğen, Hz. Mehdi ve Deccal, Gençlik Yayınları, 2. Baskı

Masaüstü Görünümü